Kabe'deki Altınoluk Nedir?

Kabe'deki Altınoluk nedir? Altınoluk ismi nasıl oluştu? Kabe'deki Altınoluk'u kim yaptırdı? Altınoluk bulunduğu yer itibariyle nereyi göstermektedir? Kabe'deki Altınoluk'un önemi nedir? Kabe'deki Altınoluk hakkında kısaca bilgiler...

Mîzab-i zer (Altınoluk), yağmur yağdığında Kabe'nin tavanındaki suyu boşaltmak için yapılmış olan altınoluk 2.75 m uzunluğunda, 0.25 m genişliğinde ve 0.31 m yüksekliğinde olup ahşap üstüne altın kaplamalıdır.

Kureyşliler 605 yılında Kabe'yi inşa ederken kuzeybatı duvarına tavanda biriken suların Hicr'e akması için bir oluk (mîzâb) koydular. Kâbe'nin oluğu ilk defa Emevî Halifesi I. Velîd'in emri ile Mekke Valisi Hâlid b. Abdullah tarafından altınla kaplattırıldı ve bundan sonra "altınoluk" adıyla anılmaya başlandı.

Altınoluk bundan sonra birçok defa yenilendi. Kanûnî Sultan Süleyman 1553 yılında gümüş levha ile kaplı bir oluk gönderdi; eskisi de muhafaza edil-mek üzere İstanbul'a getirildi. Bundan sonra Kâbe'nin oluğu bir süre "gümüş oluk" adıyla anıldı. Sultan I. Ahmed 1612 yılında iyice yıpranan Kâbe duvarlarını takviye için hazırlattığı dışı gümüş, üzeri altın kaplı demir kuşaklarla birlikte Mekke’ye gönderilen gümüş üzerine altın kaplı oluk yerine konularak eskisi İstanbul'a getirildi ve mîzâb-ı rahmet yeniden altın oluk adıyla anılmaya başlandı. Kâbe'nin bazı duvarlarının yıkıldığı 1630'daki sel sırasında enkaz arasında bulunan ve yerine konulan oluğu 1043'te (1633-34) IV. Murad yeniden altınla kaplattırdı. 1273 yılında (1856-1857) Sultan Abdülmecid eskiyen bu oluğun yerine yenisini gönderdi; bu altın oluk da 1997’deki tamiratta yenilendi.

Kıble, Mescid-i Aksâ'dan Kâbe’ye çevrildiğinde Mescid-i Nebevî’nin kıblesi tam oluğun bulunduğu tarafa isabet etmişti. Bundan dolayı burası Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kıblesi olarak meşhur olmuş ve buradan Kâbe'ye yönelmek âdet haline gelmiştir. "Hayırlı insanların içeceğinden için, seçkinlerin namazgâhında namaz kılın” diyen îbn Abbas’a bunların ne olduğu sorulduğunda, "Hayırlıların içeceği zemzem, seçkinlerin namazgâhı da oluğun altıdır” diye cevap vermiştir (Ezrakî, I, 318; II, 53).

Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in tavaf sırasında oluğun altına geldiğinde, "Allahım! Senden ölüm anında rahatlık, hesap anında da af dilerim" diye dua ettiği bilinmektedir (Ezrakî, I, 318). Hac ile ilgili bazı kitaplarda oluğun altında yapılan duaların mutlaka kabul edileceğine dair hadisler nakledilir (Ezrakî, I, 318; Muhibbüddin et-Taberî, s. 310).

Kaynak: Diyanet

BENZER YAZILAR

İslam ve İhsan

KABE İLE İLGİLİ BİLMENİZ GEREKEN 13 ŞEY

Kabe İle İlgili Bilmeniz Gereken 13 Şey

KABE’­NİN TARİHİ VE BÖLÜMLERİ

Kabe’­nin Tarihi ve Bölümleri

KABE TARİHİ

Kabe Tarihi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.