Mürşidin Gönlüne Nasıl Girilir?

Mürid nedir, kime denir? Tasavvufta mürid-mürşid ilişkisi nasıl olmalıdır, mürid şeyhine karşı nasıl davranmalıdır? Mürşidin gönlüne nasıl girilir? Müridin dikkat etmesi gereken edepler...

Mürid, “sâdık olan tâlib” demektir. Allah Teâlâ’nın sevgisi ile ve O’nun sevgisine kavuşmak arzusu ile yanmaktadır. Bilmediği anlayamadığı bir aşk ile şaşkın haldedir, uykusu kaçar, gözyaşları dinmez, geçmişteki günahlarını hatırlayarak başını kaldıramaz. Her işinde Allah’tan korkar, titrer, Allah Teâlâ’nın sevgisine kavuşturacak işleri yapmak için çırpınır. Her işinde sabreder ve affeder. Her geçimsizlikte, sıkıntıda kusuru kendisinde görür. Her nefeste Allahını düşünür. Gafletle yaşamaz, kimseyle münâkaşa etmez: Bir kalbi incitmekten korkar. Kalpleri Allah’ın evi bilir. Ashab-ı kirâmın hepsini -radıyallahü anhum ecmâîn- iyi bilir! Hepsinin iyi olduğunu söyler.

MÜRİDİN DİKKAT ETMESİ GEREKEN EDEPLER

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ashab-ı kirâm arasında olanları konuşmamayı emir buyurdu. Mürid bunları konuşmaz, yazmaz ve okumaz. Böylece o büyüklere karşı bir edepsizlikte bulunmaktan kendini korur. O büyükleri sevmek, Allah’ın Rasûlünü sevmenin nişanıdır, alâmetidir. Mürid kendi bilgisi ile kendi görüşü ile evliyâ-yı kirâmı birbirinden aşağı ve yukarı diye ayırmaz. Birinin daha yüksek, daha üstün olduğu ancak ayet-i kerime ve hadîs-i şerif ile anlaşılır. Muhabbet sarhoşluğu elbet başkadır. Aşk sahibi mazurdur.

Mürid zeki ve anlayışlı olmalı. Bazı müridler ilk zamanlarında yukarıdaki güzel sıfatlarla muttasıf oldukları halde, zamanla bu güzel hal ve sıfatlarını kaybediyorlar. Hâlbuki bilakis tedennî değil terakki etmek lâzımdır. Sebebi ise eski müridlerin hatalı nahoş hareketlerini görerek, onları daha ilerlemiş zannettiği için aynı hataları yapmaya başlamakta bir sakınca görmüyorlar. Halbuki bu ulvî yola gönül veren sâlik, iyi huy, hal ve ahlâkça tekâmül edemezse mânevi yolda ilerleyemez ve Cenab-ı Hakka vâsıl olamaz.

Herkesin istîdatları ayrıdır. Kimileri eski olup uzun zamandan beri çalıştıkları halde, bu yolun gereğini îfâ edemedikleri, yani lâzım gelen ihlâs, edep, gayret, sevgi, bağlılık ve itaati gösteremedikleri için manen yol alamazlar.

Kimileri ise üç beş aylık yahut üç beş senelik olmalarına rağmen ihlâs, hüsnü niyet ve tevazu üzere akıllıca çalıştıklarından çok güzel ve semereli neticeler alırlar.

Yaşlıların hatalı hafif hareketlerini benimsememek şartıyla onlara hürmet göstermek ve saygılı olmak İslâmî âdâbtandır. Bazı salikler bütün gayretlerini üstazlarının gözüne girmek, iltifatına nail olmak hususlarına harcarlar. Doğrudur. Bu çok güzel bir istektir, fakat bunun da bir âdabı erkânı olduğu muhakkak bilinmelidir.

MÜRŞİDİN GÖNLÜNE NASIL GİRİLİR?

Mürşidinin gönlüne girmek isteyen;

  1. Muhakkak Kur’an-ı Kerim ahkâmına dikkatli olub, sünnet-i seniyyeye ittiba etmekle mükelleftir.
  2. Muhakkak istikamet, sevgi ve şefkat yoluna yönelmesi gerekir.
  3. Bunlarla muttasıf olan sâlik, herkesi sever, şefkat gösterir bu nedenle kalbindeki paslar silinir.
  4. Herkesle geçimli olur; çünkü şefkatlidir, mütevâzıdır.
  5. İbâdetlerinde kusur etmez; çünkü Allah’ı sever ve Allah’tan korkar.
  6. Muamelâtı temizdir; çünkü bilir ki muamele temizliği imandan gelir.
  7. Haramdan sakınır; çünkü bilir ki haramla kazanılan rızık insan için manevî zehirdir.
  8. Akranlarını sever ve onların hizmetinde olur; çünkü bilir ki onları sevmek üstâzını sevmektir, onlara hizmet etmek üstâza hizmet etmektir.
  9. Üstâza hizmet etmek ise Allah’ı sevmektir.
  10. Ahlâkı güzelleşir hep iyi huylar kendisinde tecellî eder.
  11. Bunlar da evrâdlarını büyük bir agâhlık içinde yapıp, mânevi sohbetlere devamla elde edilir.
  12. Hased, nifak, gıybetçilik, baş olma hırsı, tecessüs, sû-i zancılık gibi kötü huylar kaybolur.

Ancak böyle salikler sevilir ve korunur. Böyleleri mürşidlerinin gönüllerine girer. Sevilir ve iltifatına nail olurlar. (Sâdık Dânâ- Hizmet İnsanı, s.46)

Kaynak: Altınoluk Dergisi, Sayı: 451

İslam ve İhsan

DERVİŞ MÜRŞİDİN RENGİNE BOYANMALI

Derviş Mürşidin Rengine Boyanmalı

MANEVİ DERS ALMAK İSTEYENLERE SORULAN SORULAR

Manevi Ders Almak İsteyenlere Sorulan Sorular

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.