Dünyaya Karşı Sahabe Tavrı

Sahabenin dünyaya bakış açısı nasıldı? Dünyaya karşı nasıl bir tavır içindeydiler? Dünya ve ahiret dengesini nasıl sağlıyorlardı?

Dünya ahiretin tarlasıdır; amaç değil araçtır. Allah Teâlâ cömertliği ile bu dünyada bizleri nimetlere boğmuştur, bunları Allah yolunda kullananlar ahirette akla hayale gelmeyen daha güzel nimetler ile mükâfatlandırılacaktır. Aksine dünyayı sadece nefisleri için kullananlar ise ahirette mahrum kalacaklardır. Ebedi nimetlere kavuşmak için fani nimetleri dinimizin emrettiği şekilde feda etmek gerekmektedir. Bunun için ise insanın sade yaşaması, lüksten kaçınması gerekir. Peygamber Efendimiz (sav) “Sadelik imandandır” buyurarak müminlerin israftan ve gösterişten uzak durmalarını tavsiye buyurmuştur. Hadiste sadelik olarak tercüme edilen “bezaze” kelimesi, az tüketme, zorunlu ihtiyaçlarla yetinme, giyim kuşamda aşırıya kaçmama manalarına gelir.

PEYGAMBER EFENDİMİZİN YOLUNDA GİDEN SUFİLER

Sevgili Peygamberimiz (sav) ömrü boyunca sade bir hayat yaşamıştır, yünlü-pamuklu, yamalı-yamasız ne bulduysa giymiştir. Pabuçlarını ve elbiselerini kendi yamamış, koyun ve keçilerini bizzat kendi sağmıştır. Bazen kilim, bazen hasır üzerinde uyumuş, bulduğunda yemiş, bulamadığında oruca niyetlenmiştir. Bir gün uyuduğu hasır yüzünde iz bırakmış, “Hasırla aranıza bir şey serseydik” diyen sahabelere: “Benim dünya ile ne işim var? Ben, dünyada yolculuğu sırasında bir ağaç altında gölgelenen, sonra da oradan geçip giden bir yolcu gibiyim.” cevabını vermiştir. (İbn Mace, Zühd, 409)

Peygamber Efendimizin yolunda giden sufiler de sade bir hayat yaşamışlar, dünya hayatının genelde insanları çokça meşgul ettiğini, hatta gafilleri saptırdığını görmüşler, buna binaen de dünyanın fuzuliyyatından uzak durmak demek olan “zühdü” teşvik etmişlerdir. İmam Rabbani’ye göre Nakşîlikte sade hayat/zühd “elzem olan asli ihtiyaçlar ile yetinmek,  mubahları ise olabildiğince azaltmaktır. Mektubatta bu hususu şöyle açıklar:

“Ey oğul! Esas mesele, mubahların fazlasından kaçınmak ve zaruret miktarıyla yetinmektir. Bunu da kulluk vazifelerini yerine getirebilmek için kuvvet kazanmak niyeti ile yapma­lı. Örneğin yemekten amaç Allah Teâlâ’ya itaat edebilmek için güç ve kuvvet kazanmaktır. Giyinmekten maksat avret yerlerini ört­mek, soğuk ve sıcağa karşı korunmaktır. Diğer zarurî mubahlar da bu şekilde değerlendirilmelidir.” (C. I, 73. Mektup)

ŞÜPHESİZ ZARURET ZAMANA VE MEKÂNA GÖRE DEĞİŞİR

Şüphesiz zaruret zamana ve mekâna göre değişir, şehir hayatında yaşayan bir insanın zühdi bir hayat yaşayacağım diye ailesini mağdur etmesi uygun değildir. Ne var ki tüm hayatımızı lüzumsuz ihtiyaçların peşinde koşarak tüketmek, gerekli gereksiz her şeyi alıp borçlanmak da akıllı bir müslümanın yapacağı iş değildir. Nice insanlar şaşaalı düğünler yapıp sonrasında yıllarca borcunu ödemekten yorulmakta, lüzumsuz harcama ve borçlanma yüzünden nice aileler dağılmaktadır. Aslında Korona salgını düğünlerimizin, törenlerimizin daha sade ve masrafsız da yapılabileceğini göstermiştir. Salgın döneminde olduğu gibi normal zamanlarda da sade bir nikâh ile borçsuz evlenmek niye mümkün olmasın? Bu örnekleri çoğaltarak hayatımızı sadeleştirmenin yollarını bulabiliriz. Özellikle tarikata giren, maneviyat yolunda mesafe almak isteyenler bu hususta daha bir dikkatli olmak durumundadır:

İmam Rabbani tarikat erbabının azimet ehli olmasını, ruhsatları terk ederek haram ve şüphelilerden uzak durmasını tavsiye etmiştir. Nitekim İslam tarihine baktığımızda, başta Peygamberimiz (sav) olmak üzere sahabe-i kiram, bırakın mubahları, zaruri ihtiyaçlarından bile fedakârlıklar yapmışlardır. Peygamber Efendimizin (sav) bu halini takip eden İbrahim b. Edhem, Şekik-i Belhi gibi zahitler dünyanın aldatıcı süslerine kâmilen sırt çevirmişler, tüm imkânlarını müminler için kullanmışlardır.

GÜNÜMÜZ İNSANI ÇIKIŞ YOLU ARIYOR

Günümüze geldiğimizde ise insanlık madde, haz ve hız peşinde koşmaktan yorulmuş, kendine bir çıkış yolu aramaktadır.  Batı insanı bugün minimalizm diye isimlendirilen bir hayat tarzı ile maddenin boyunduruğundan kurtulma, sade bir hayat yaşamanın yollarını keşfetmeye çalışmaktadır.  Evleri lüzumsuz eşyalardan arındırma, gereksiz harcamaları kısma şeklinde başlayan bu hareket büyüyerek devam etmekte, her geçen gün daha da popüler hale gelmektedir. Aslında bizim böyle şıp türedi felsefelere/yaşam biçimlerine ihtiyacımız yoktur. Zira sufiler “kıllet-i taam, kıllet-i kelam, kıllet-i menam-az ye, az tüket, az konuş, az uyu” diyerek her hususta az ile yetinmeyi çağlar boyunca tavsiye etmişlerdir.

Bununla beraber bazı kardeşlerimiz helal olmak şartı ile dünya nimetlerinden istifade etmeyi arzu etmekte, her şeyin iyisine sahip olmaktan memnuniyet duymaktadırlar. Ruhsat ile yaşamak isteyen bu tür Müslümanlara helal kazanmaları ve zekâtını vermeleri şartı ile bir söz edilemez, zira İslam da asıl olan fetvadır, kimse takvaya zorlanamaz. Özellikle Nakşîlikte “halvet der encümen, el kârda gönül Yarda” prensipleri dengeli bir sadeliği bizler için mümkün kılmaktadır.  Nitekim Merhum Hacı Musa Topbaş hazretleri etrafına son derece cömert davranırken kendi şahsi hayatlarında iktisatlı bir hayat yaşamıştır.  Yine Merhum Sami Topbaş hazretleri, Ramazanoğulları beyliğinin varisi olarak, varlıklı bir hayat yaşamak ihtimali varken bunu tercih etmemiş, büyük bir mirası reddederek sade bir hayat sürdürmüştür.

Samimi olmak gerekirse, herkesin Peygamber Efendimiz gibi veya İbrahim b. Edhem gibi zühd dolu bir hayata güç yetirmesi mümkün değildir. Bu hususta aradığımız genişliği sahabenin hayatında bulabiliriz, zira onlar Peygamberimizin tarifi ile gökteki yıldızlar gibidir, hangisine uysak kurtuluruz. Dünya ile alakalı tutumlarında onları dört farklı yol tuttuklarını görürüz:

Tüm malını Allah yolunda infak ederek sade hayatın zirvelerinde yaşayanların örneği Hz. Ebu Bekir Efendimizdir. Malının yarısını İslam yolunda feda ederek orta bir sadelik ile yaşayanların lideri Hz. Ömer Efendimizdir. Malı Allah için biriktirerek zengin olan ve yeri geldiğinde servetini cömertçe harcayanların piri ise Hz. Osman (ra)dır. Dünya kendisine koşarak geldiği halde ondan yüz çeviren, kendini ilme, insan yetiştirmeye ve cihada verenlerin piri ise Hz. Ali (kv.)dir. Peygamber Efendimizin en yakını olan bu dört sahabede hepimiz için uygulanabilecek güzel örnekler vardır. Farklı yaklaşımlarına rağmen onların hepsi de dünyayı fani, ahireti baki görmüşler, dünya hayatını ahirete basamak yapmışlardır. Bize düşen, fıtratımıza ve Hakkın yazgısına en uygun olan seçimi yapmak, olabildiğince sade bir hayatı tercih etmektir. Rabbimiz bu hususta bizleri başarılı kılsın, bazı dini çevrelerin gösterişli yaşama kaymaları sebebi ile bizleri başka müminler için fitne sebebi yapmasın, âmin.

Kaynak: Süleyman Derin, Altınoluk Dergisi, 2021-Şubat, Sayı:420

İslam ve İhsan

DÜNYA HAYATI İNSANI NASIL ALDATIR?

Dünya Hayatı İnsanı Nasıl Aldatır?

DÜNYA HAYATINI EN GÜZEL ANLATAN KISSA

Dünya Hayatını En Güzel Anlatan Kıssa

SAHABELERİN HAYATI

Sahabelerin Hayatı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.