Çocuğun Bakım ve Terbiyesinden Kim Sorumludur?

Çocuğun bakım ve terbiyesinden kim sorumludur? Çocuğun bakım ve terbiyesinde anne ve babanın rolü.

Çocukların doğumdan itibaren bakım ve terbiyesi işi ile uğraşmak kadınlar için daha uygundur. Şefkat, merhamet, el yatkınlığı nitelikleri yanında Yüce Allâh’ın belli yaşa kadar çocukların gıdasını annenin göğsünde yaratması ve emzirme sırasında ana kucağının sıcaklığı kadar çocuğa huzur ve mutluluk veren bir ortam düşünülemez. Bu yüzden önce anne ve onun yokluğunda diğer kimi kadınlar hıdâne hakkında önde gelirler. Bu durum, Hanefîlere göre erkek çocuk yedi yaşına girinceye, kız çocukları ise banyo temizliğini kendi başına yapabiyeceği yaşa (murahıka) ulaşıncaya kadar, Malikîlerde ise kız çocuğu evlenip zifaf oluncaya kadar devam eder.

Çocuğun şahsı ve malları ile ilgili işler ise şahıs ve mal velâyetini kullanacak olan baba ve yokluğunda onun yerine geçen diğer velilerce yürütülür. Diğer yandan hıdâne çağından sonra, artık kadınların hizmetine muhtaç olmaktan çıkan çocukların eğitim, kültür, meslek sahibi olma ve onları toplumun olumsuz etkilerinden koruma gibi işlerde, baba ve onun yerine geçen veliler daha uygun ve daha güçlüdürler. Bütün bu durumlarda çocuklar için daha uygun, “daha yararlı” ve çocuğun yetişmesine daha elverişli olanı tercih etme ilkesi esas alınmıştır. İslâm bu konudaki düzenlemeleri yaparken belirtilen bu ilkeyi gözetmiştir.

Bu duruma göre, kadınlar çocukların belli bir yaşa kadar bakım ve terbiye işini üstlenmede erkeklerden daha uygun ve daha güçlüdürler. Bu yüzden hıdâne işini üstlenebilecek kadın hısımlar bulununca, baba bile olsa diğer erkek hısımlar için hıdâne hakkı sabit olmaz. Ancak kadınlardan bu işi üstlenecek hiç kimse yoksa, bu takdirde hıdâne hakkı asabe denilen erkek hısımlara ve diğerlerine geçer. Aşağıda sırasıyla hıdâne hakkı sahiplerini belirlemeye çalışacağız.[1]

Dipnot:

[1]. Kâsânî, age, IV, 41-44; İbnü’l-Hümâm, age, III, 313 vd.; İbn Abidîn, age, II, 871 vd.; Meydânî, el-lübâb, III, 10 vd.; Şirâzî, age, II, 169 vd.; İbn. Kudâme, el-Muğnî, VII, 613, 619 vd.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İSLAM'DA ÇOCUĞUN TERBİYESİNE VERİLEN ÖNEM

İslam'da Çocuğun Terbiyesine Verilen Önem

ÇOCUK TERBİYESİNDE BABANIN ROLÜ

Çocuk Terbiyesinde Babanın Rolü

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.