
Adam Kıymeti Bilmek Neden Bir Fazilettir?
Gerçek liderler bir kişide bin kişilik değer olduğunu fark edebilir mi? Kıymetli insanları kaybetmeden tanımak, neden en büyük faziletlerden biridir?
Yavuz Sultan Selim ordusuyla Mısır’a girmişti. Memluk askerleri, dehşet saçan sokak muharebeleri ile mukavemet ediyorlardı. Memluk fedaileri, kendilerine Yavuz’u hedef seçmiş bulunuyorlardı. “Yavuz’u öldürürsek, harbi kazanırız” inancı içinde idiler. Bunu duyan Sinan Paşa, durumu Yavuz’a arzetti. Yavuz’un elbiselerini giydi. Fedaileri kendi üzerine çekti. Yavuz, arkadan yetişip fedaileri bertaraf edinceye kadar da şehit oldu.
Yavuz, Mısır’a girerken, çok mahzundu:
“Mısır’ı aldık; lâkin Sinan Paşa’yı kaybettik!” diyordu. Bu sözleri ile âlim bir mücahidin kaybını, bir Mısır fethine denk görüyordu.”[1]
ADAM KIYMETİ BİLMEK NEDEN BİR FAZİLETTİR?
Gerçek Liderlerin Özelliği
Tarihin her devrinde büyük şahsiyetler, seçkin kadrolarla büyümüşlerdir. İnsan kıymeti bilen müesseseler ve devletler, daima yücelmiş ve varlıklarını izzetle sürdürebilmişlerdir. Bazen bir kişi, bir kişi değildir; belki bin kişiye bedel bir kıymeti haizdir. Gerçek liderler, adam kıymetini bilen kimselerdir.
Bir insanın yetişmesine zemin hazırlamak, istidatlarını keşfedip çiçek açmasına ve meyveye durmasına ve nihayet çınarlaşmasına vesile olmak, kıymetine değer biçilemeyecek kadar azametli bir sâlih ameldir. Zira bir insan, kimi zaman bir devlettir, kimi zaman bir ümmettir. Buna mukabil iyi yetişmiş bir insanın kıymetini bilememek, onu âtıl-bâtıl bir kenarda tutmak ya da zayi olup gitmesine göz yummak da büyük bir cürüm ve yüce bir hazineyi heder etmektir. Kaybolan değerler üzerine ah etmekten ise kaybetmeden önce kıymet bilmek hünerdir. Son dönem mütefekkirlerimizden Ferit Kam, yokluk içinde vefat eden Süleyman Nazif’in kabrinin belediye tarafından yaptırılacağını duyunca şu dörtlüğü yazmıştır;
Sağlığında nice ehl-i hünerin,
Bir tutam tuz bile konmaz aşına;
Öldürüp evvel onu açlıktan,
Sonra bir türbe dikerler başına.
Kıymet Bilmenin Fazileti
Kıymet bilmek, nimete şükrün ilk adımıdır. Her nimet ancak şükürle korunur, büyütülür ve çoğaltılır. İnsan da insanla aşılanır. İnsan yetiştirmenin derdinde olanların ilk yapacakları iş, yetişmiş insanların kıymetini bilmektir. Büyük şirketleri, kuruluşları ve devletleri büyük yapan sır, çoğu zaman iyi yetişmiş bir avuç insana sahip olmalarıdır. Her şey kendi cinsini çeker. İyi yetişmiş insanlar, yüksek kaliteye sahip istidatların çekim merkezi olurlar. Öyleyse yapılması gereken; önce iyi insan yetiştirmeye odaklanmaktan çok iyi yetişmiş nitelikli insana sahip çıkmak ve onun enerjisini açığa çıkarmasına fırsat sunup nice kabiliyetlerin cezbedilmesine imkân oluşturmaktır. Bir mütefekkirimizin ifadesiyle “İnsan yetiştirilmez, insan yetişir; fakat iklimini bulursa…” sözü anlamlıdır. İşte insanın yetişme ikliminin en önemli unsuru, yetişmiş bir insanın yanı başında olmaktır.
Alim yetiştirecekseniz, Rabbânî âlimlere değer vermelisiniz ve onları koruyup kollamalısınız. Ârifler yetişsin istiyorsanız ehl-i irfana hürmet göstereceksiniz. Sanatkâr ve zanaatkârlarınız çok olsun arzu ediyorsanız, bu alanın pirlerini görüp gözetmelisiniz. Ne demişler “Marifet iltifata tabidir; iltifatsız meta zayidir.”
“İnsan arıyorum” diyerek elde fener dolaşmak bir ihtiyacın ifadesi ise de bir insan yetiştirmenin yolu bu değildir. Yetişmiş insan derdinde olanlar, bir insanın yetişmesi adına gerekli iklimin oluşmasına say ü gayret edenlerdir.
Yalnız O’nun Kulu Olma
Güçlü karakterleri, yüksek kalitede kişileri elde tutmak elbette kolay değildir. Her nimetin kıymeti ölçüsünde bedeli vardır. Bedel denilince hatıra gelen sadece maddî karşılıklar olmamalıdır. Elbette maddi karşılıkların da bu yolda behresi küçümsenemez. Buna ilaveten hatta belki daha da önemli daha başka bedeller de göz önünde tutulmalıdır. Şöyle ki:
Nitelikli insanlar, sürü mantığı ile güdülemezler. Onlar, görüşlerinin dinlenmesini, kendilerine saygıyla yaklaşılmasını, şahsiyetlerinin rencide edilmemesini isterler. Bazen acı ve incitici bir söz, o insanı sizden koparıverir. Manevî kişilik yaralanmasını madde ile onarma şansınız yoktur. Bu yönüyle nitelikli insanların sadece görünen maddî nitelik ve ihtiyaçlarını görmek onları elde tutmaya yetmez; duygularını da gözetmeli; onların da gıdasını yeterli düzeyde vermelisiniz. Unutulmamalıdır ki insanın en çok gözetilmesi gereken yönü, onun onuru ve hürriyetidir. Bu, kimilerine göre kibir gibi algılansa da bu kibir değil; insan olma onurunu ve hatta Hakk’ın yüklediği “yalnız O’nun kulu olma” şerefini muhafaza şuurudur.
Sen Bana Muhtaçsın Bakışı
Nitelikleriyle insânî kemâlden nasip almış kimseleri boynuna yular takıp peşinizde gezdiremezsiniz. Onlarla birlikte yol yürüdüğünüzü söz ve halinizle hissettirmelisiniz. “Sen bana muhtaçsın bakışı”yla yetişmiş insanları ekibinizde uzun süreli tutamazsınız. “Hepimiz, bir bütünü oluşturuyoruz”, “Biz birlikte başarıyoruz”, “Her birimiz terazide dengeyi oluşturan bir pirinç tanesiyiz”, “Davamız büyük; bu yolda her birimizin önemli bir rolü var”, “Bu yolu birlikte yürüyeceğiz; bizim birbirimize ihtiyacımız var” bakış açısıyla ekip olabilenler, yetişmiş insanlarla uzun süreli beraberlik yaşayabilirler.
Yetişmiş insanlar, kimi zaman nazlı olurlar. Evet, fazla naz âşığı usandırsa da yokluğunun acısına kıyasla naza tahammül, daha kazançlı sonuçlar için lüzumludur. Bu itibarla onların bu halini de şımartmadan idare etmek gerekir. İdare için sabır gerektiği gibi, hoşgörü, affedicilik, ayıp örtücülük ve zor da olsa ara ara yutkunmak gerekebilir. Elde edilecek semere uğruna acılara katlanmak, hayatın her alanında az görülen bir durum değildir.
Rabbimiz yarattığı kullardan kolayca vaz geçmiyor; mühlet veriyor, affediyor, tövbeleri kabul ediyor, ayıp örtüyor, azabını hatırlatırken bile hemen peşi sıra engin rahmetine işaret ediyor. En yüce idare, elbette Hakk’ın idaresidir. Akıllı insan, Hakk’ın tasarruflarından ilham ve işaretler alarak kendi davranışlarına ve ilişkilerine yön verebilenlerdir.
Yetişmiş insan her ne yaparsa yapsın tahammül edilmelidir gibi bir anlayış da doğru değildir. Uzaklaştırılmayı ve kovulmayı gerektirecek kibir, hıyanet, şeytanî ifsatlar gibi hallerin zuhurunda, Hakk’ın daha nitelikli kullarla buluşturabileceğine inanarak yolları ayırmak da doğru bir yoldur. Bu da ilâhî tedbir ve idarenin bize öğrettiği temel bir prensiptir.
Salih ameller, bir ihtiyaca karşılık gelen, dünyevî ya da uhrevî nitelikli bir hayatın inşasına katkısı olan amellerdir. Sâlih ameller üretebilecek sâlih adamların yetişmesine vesile olmak, bu anlamda en yüksek sâlih amellerin başında gelen yüce bir hizmettir. Bunu yapacak olan da iyi yetişmiş tam adamlardır. Öyleyse böylesi adamlara sahip olmak, toplumlar ve müesseseler için paha biçilmez bir hazinedir. Hüner, hazineyi çarçur etmek değil korumak ve büyütmektir.
Dipnot:
[1] Avni Arslan-Ziya Demirel, Osmanlı Tarihinde İlginç Hikâye ve Anekdotlar, s. 63.
Kaynak: Adem Ergül, Altınoluk Dergisi, Sayı: 473
YORUMLAR