Yemin Kefareti
Abdullah Sert Hocaefendi, yemin kefaretine dair ilâhî ölçüleri anlatıyor: Suç Allah’a karşı işlenir, kefareti kullara ödenir… Bu hakikat, Rabbimizin rahmetini ve kul hakkına verdiği önemi ortaya koyuyor.
YEMİN KEFARETİ
Cenâb-ı Hak, bazı ibadetlerin yerine getirilmemesi veya yeminlerin tutulmaması hâlinde, bize kefaret olarak bazı ibadetleri emretmiştir. Bunlar çoğunlukla malî ibadetlerdir.
Bakın, Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:
“Allah, boş bulunarak ettiğiniz yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutmaz. Ancak bile bile ettiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutar.” (Mâide, 89)
Yani, ağızdan istemeden kaçan bir yemin sebebiyle mesul tutulmazsınız. Ama bilerek ve kasıtlı olarak ettiğiniz yeminlerden sorumlu tutulursunuz.
Bu durumda yemin kefareti nedir?
Cenâb-ı Hak ayette sıralama yaparak bildiriyor:
- Ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden 10 yoksulu doyurmak.
Dikkat edin, burada ölçü kendi yediğiniz yemektir. Zengin kişi ne yiyorsa, o kalitede verecektir. Fakirin yediğinden değil, kendi yediğinden verecek.
– “Canım, o zaten her gün bir çorbayla idare ediyor” diyemezsiniz.
– Suçu siz işlediniz; kefareti de sizin hayat standardınıza göre olacak.
- Yahut onları giydirmek.
- Ya da bir köle azat etmek.
Eğer bunlara gücü yetmezse:
- O zaman üç gün peş peşe oruç tutmak.
Bakın, oruç burada en sona bırakılmış. Halbuki oruç çok kıymetli bir ibadettir. Allah Teâlâ, “Oruç benim içindir, onun mükâfatını ben veririm” buyurmuştur.
Ama konu bir suç ve kefaret meselesi olunca, oruç en sona kalıyor. Neden? Çünkü suçu Allah’a karşı işliyorsunuz, ama kefaretini kullara ödeyerek temizliyorsunuz. Yani:
- Önce yoksulu doyur,
- Gönlünü al,
- Duasını kazan,
- Böylece hatanı telafi et.
İşte burada Allah Teâlâ’nın sonsuz merhametinin nasıl kullarına yansıdığını açıkça görebiliyoruz.
YORUMLAR