Sultan Alparslan’ın Malazgirt’teki Hutbesi

Bizanslılarla savaşın kaçınılmaz olduğunun anlaşılması üzerine savaş hazırlıklarına başlayan Sultan Alparslan’a Bağdat’taki Abbasi Halifesi Kaim Biemrillah’tan gelen manevi destek. Malazgirt savaşı öncesinde İslam Halifesi tarafından tüm Müslüman ülkelerde, cuma hutbelerinde okunması istenen ve Sultan Alparslan’a özel olarak hazırlatılan hutbenin tam metni.

Doğu Romalılarla (Bizans) savaş yapmanın kaçınılmaz olduğunu anlayan Sultan Alparslan, savaş hazırlıklarının derhal bitirilmesini emretti. Bu sırada Sultan’ın imamı ve fatihi Buharalı Ebû Nasr Muhammed ona: “Ey Sultanım! Sen Allah’ın diğer dinlere üstün kıldığı İslâm dini için savaşıyorsun. Bu sebeple İslâm ülkelerindeki camilerde bütün hatiplerin Müslüman halkla birlikte senin için dua edecekleri Cuma günü, öğle namazı sırasında düşmana saldır. Ben, Ulu Allah’tan zaferi senin adına yazmasını beklerim’ diyerek onu moral bakımından kuvvetlendirdi.

Ayrıca Abbasî Halifesi Kaim Biemrillah da o sıralarda bütün İslâm dünyasının yakından ilgilendiği Malazgirt savaşının Alparslan tarafından kazanılması hususunda Muslayaoğlu Ebû Saîd’e bir dua metni hazırlatarak, Cuma namazında bütün İslâm ülkelerindeki minberlerde okutulmasını emretti. Bugün elimizde bulunan ilgili İslâm kaynaklarında yer alan bu dua metni aynen şöyledir:

HALİFENİN SULTAN ALPARSLAN İÇİN HAZIRLATTIĞI HUTBE

“Allahım! İslâm sancağını yükselt ve İslâm’a yardım et! Şirki, başını ezmek ve kökünü kazmak suretiyle yok et! Sana itaat için canlarını feda edip kanlarını, sana tabi olma hususunda akıtan senin yolunun mücahitlerini, onları kuvvetlendirerek yurtlarını, güvenlik ve zaferle dolduran yardımlarından yoksun kılma! Mü’minlerin emîrinin burhanı olan Şehinşahü’l-A’zam (yani Sultan Alparslan)’ın senden dilediği yardımı esirgeme ki o bu sayede hükmünü yürütür, şanını yayılır kılsın ve zamanın güçlükleri karşısında kolayca yerinde tutunabilsin.

Senin dinini şerefli ve yüce tutabilmek için kâfirlerin karşısındaki bugünkü gücü yarınına da yetsin. Ordusunu meleklerinle destekle, niyet ve azmini hayır ve başarıyla sonuçlandır! Çünkü o, senin ulu rızan için rahatını terk etti; malı ve canıyla buyruklarına uyma amacıyla, senin yoluna düştü, çünkü sen “Ey iman edenler, can yakıcı bir azaptan kurtaracak bir yolu size göstereyim mi? (İşte o yol) Allah ve Resûlü’ne iman etmeniz ve ma­lınızla ve canınızla Allah yolunda cihad etmenizdir” buyuruyorsun. Senin sözün gerçektir.

Allahım! O, nasıl senin sözüne uyup şeriatının korunmasında gevşeklik göstermeden buyruğuna uymuş ve

düşmanlarına bizzat karşı koyarak dinine hizmet için gecesini gündüzüne katmışsa sen de ona zafer kısmet eyle, dileklerinde ona yardımcı ol, kaza ve kaderini, onun için iyi ve hayırlı bir şekilde tecellî ettir! Onu öyle bir koruyucu ile kuşat ki düşmanların her türlü hîlelerini defetsin ve lütfunla bu koruyucu onu, güzel sıfatların içinde, en emin ve sağlam ellerle korusun! Böylece onun, düşmana karşı giriştiği bu kutsal hareket, zaferden ışık alsın ve şirk zümresinin -hak yollarını göremeyip- sapıklıkta gözleri yumulsun.

Ey Müslümanlar! Doğru bir niyet, içten bir azim ve Allah’tan korkan temiz kalplerle ve birlik bahçesinde kısmet alan inançlarla Sultan Alparslan için Allah’a yalvarıp yakarınız! Çünkü eksiklerden berî olan yüce Allah şöyle buyurur: “Ey Muhammed, dualarınız olmazsa Rabbim size niçin değer versin” de.

Ey Müslümanlar! Alparslan’ın şerefli olarak düşmanlarını yok etmesi, sancağını yükseltip zaferlerin en son derecesine ve gayesine erişmesi hususunda, Allah’a dua ve niyazda bulununuz! Allah’ım onun bütün güçlüklerini kolaylaştır, şirki onun önünde boyun eğdir!

SULTAN ALPARSLAN’IN YAKARIŞI

Bütün savaş hazırlıklarını tamamlayan ve ak giysileri giyerek “Ölürsem kefenim bu olsun” diyen Sultan Alparslan, Cuma sabahı ordugâhtaki bütün kumandanları toplayarak onların önünde Allah’a şöyle yakarışta bulundu:

“Ey Allahım! Sana mütevekkil oldum ve bu cihadda sana yaklaştım; şu an senin huzurunda secdeye kapanıyor ve yalvarıyorum. Bu sözlerim benim gerçek duygularımı yansıtmıyorsa beni ve beraberimdeki yardımcılarımı kahr et! Eğer içtenliğimi kabul edersen bu cihadda düşmanlara karşı bana yardımcı ol ve beni muzaffer bir sultan kıl! ”

ALPARSLAN’IN MALAZGİRT SAVAŞ ÖNCESİNDEKİ HİTABESİ

Bu duadan sonra Sultan, kumandanlarına şu hitabede bulundu: “Ben, Allah’a kendini veren muhtesipler gibi sabırlıyım ve hayatını tehlikelere atan kimselerin yaptıkları gibi, gâzîlerin başında savaşacağım. Eğer Allah, kendisinden beklediğim üzere, beni başarıya ulaştırırsa bu güzel bir sonuç olacaktır. Eğer durum bunun tersi olursa, oğlum Melikşah’ı yerime geçirip ona itaat etmenizi vasiyet ederim.”

Büyük bir heyecan ve inançla Sultan’ı dinleyen kumandanlar, hiç duraksamadan, hep bir ağızdan “Baş üstüne” dediler. Sultan 26 Ağustos 1071 Cuma günü bütün kumandan ve askerleriyle birlikte Cuma namazı kıldı ve onlara son olarak şu hitabede bulundu: “Ey askerlerim ve kumandanlarım! Daha ne zamana kadar biz azınlıkta düşman çoğunlukta olarak böyle bekleyeceğiz? Ben, Müslümanların camilerde, bizler için dua etmekte oldukları bu saatlerde düşmanın üzerine atılmak istiyorum. Galip gelirsek, arzu ettiğimiz sonuç gerçekleşecektir. Aksi takdirde şehit olarak cennete gideriz. Beni izlemek isteyenler gelsinler. İstemeyenler ise serbestçe geri dönebilirler. Bugün burada ne emreden bir Sultan, ne de emir alan bir asker vardır. Bugün ben de sizlerden biri olarak, sizinle birlikte savaşacağım. Biz, Müslümanların eskiden beri yapageldikleri bir gazâ yapıyoruz.”

Dinleyenler hep bir ağızdan: “Ey Sultan! biz senin kulun olarak sen ne yaparsan biz de aynı şeyi yapar ve sana yardımcı oluruz. İstediğin biçimde hareket et.” dediler.’ (Prof. Dr. Ali Sevim, Anadolu Fetihleri ve Selçuklular Dönemi, TTK Yayınları)

Kaynak: Sadık Dana, İslam Kahramanları 2, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

SULTAN ALPARSLAN KİMDİR?

Sultan Alparslan Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.