Sultan Alparslan’ın Ünvanları Ne Anlama Geliyor?

Sultan Alparslan’a ‘Ebu’l-Feth’, ‘Ebû Şücâ’ ve ‘Es-Sultânü’l-Âdil’ gibi ünvanlar hangi özellikleri sebebiyle verilmişti?

Büyük Selçuklu Sultanı, Malazgirt Zaferi’nin başkumandanı, Anadolu’nun kapılarını Müslüman-Türk halkına sonuna kadar açan büyük hakan Alparslan’ı genellikle Türk ve dünya tarihinin önemli dönüm noktası olan Malazgirt Zaferi ile tanıyoruz.

BÜYÜK SELÇUKLU SULTANI ALPARSLAN’IN ÜNVANLARI

Sultan Alparslan, şahsiyeti ve muvaffakiyetleriyle birtakım ünvanlara sahip olmuştur. Bu künye ve ünvanlar, onu daha yakından tanımamıza yardımcı olacaktır:

Burhânu Emîri’l-Mü’minîn

Alparslan, tıpkı kendisinden birkaç asır sonra gelecek olan Osman Bey mefkûresinde olduğu gibi, yönünü Bizans’a çevirmiş bir hükümdardı. Aynı zamanda Yavuz Sultan Selim gibi İslâm birliği idealini en canlı şekilde kalbinde taşıyordu. Bu sebeple batıya fetih harekâtı düzenlerken, doğuya ise fitneleri engellemek gayesiyle yöneliyordu.

1070 yılında, Haremeyn-i Şerîfeyn’de, yani Mekke ve Medine’de tekrar Halîfe Kāim bi-emrillâh adına hutbe okunmasını sağlamış ve bu sebeple "Burhânu Emîri’l-Mü’minîn" (Halîfenin delili; halîfenin halîfe olduğunu ispat eden) ünvanını almıştır.

Malazgirt Zaferi’nden önce, Romen Diyojen ile 26 Ağustos 1071 (27 Zilkade 463) tarihinde hesaplaşmasından evvel, onu Şam bölgesinde görmekteyiz. İstikameti Mısır’dır. Şiî Fâtımî Devleti’nin rahatsız ettiği İslâm beldelerine huzur götürme gayretindedir.

Alparslan, ömrü boyunca gayret ettiği birlik idealinin şehidi olmuştur. Kardeş devletler arasındaki süregelen didişmelerin önüne geçmek için uğraşırken, eman verdiği Yûsuf Hârizmî tarafından haince hançerlenerek ağır yaralanmış ve bu şekilde şehid olmuştur.

Ebu’l-Feth

16 Ağustos 1064’te Alparslan, Malazgirt’i müjdeleyen bir öncü zafer elde etmiştir. Doğu Anadolu’nun müstahkem şehri Ani’yi uzun süren bir muhasara ve şiddetli bir harp neticesinde fetheden Alparslan, İslâm dünyasına fetihnâmelerle zaferini duyurmuştur. Halîfe Kāim bi-emrillâh, bu zafer üzerine Alparslan’a "Ebu’l-Feth" (Fetihlerin babası) ünvanını vermiştir.

Ebû Şücâ

Dindar bir hükümdar olan Alparslan, Malazgirt Meydan Muharebesi’nde, fakih Ebu’n-Nasr’ın tavsiyesine uyarak, Halîfe’nin talimatıyla tüm Müslümanların dua ettiği Cuma saatinde taarruzu başlatmıştır.

“Öldürülürsem kefenim olsun!” diyerek giydiği beyaz elbisesi içinde askerlerine şu meşhur hitabeyi yapmıştır:

“Biz ne kadar az olursak olalım, onlar ne kadar çok olursa olsunlar, bütün Müslümanların minberlerde bizim için dua ettikleri şu saatlerde kendimi düşman üzerine atmak istiyorum.

Ya muzaffer olur, gayeme ulaşırım; ya da şehid olarak cennete giderim.

Sizlerden beni takip etmeyi tercih edenler takip etsin, ayrılmayı tercih edenler gitsin.

Burada emreden sultan ve emredilen asker yoktur. Zira bugün ben de ancak sizlerden biriyim.

Sizlerle beraber savaşan bir gāzîyim.

Beni takip edenler ve nefislerini yüce Allah’a adayanlardan şehid olanlar cennete, sağ kalanlar ise gāzîlik ve ganimete kavuşacaklardır.

Ayrılanları âhirette ateş, dünyada da alçaklık beklemektedir.”

Ebû Şücâ (şecaat ve cesaret babası) künyesinin hakkını veren Alparslan, hassa birliklerini bizzat yöneterek hilâl taktiğini uygulayan öncü birlikte yer almış, ok ve yayla değil; kılıç ve gürzle savaşmıştır.

Alp ve Arslan isimlerini şahsiyetinde toplayan bu yiğit insan, şecaati, kahramanlığı ve îmanıyla ordusunun dört katı büyüklüğündeki Bizans ordusunu bozguna uğratmıştır.

Adudu’d-Devle

Alparslan’ın bir diğer ünvanı da “Adudu’d-Devle” yani “devletin pazusu, kudreti”dir. Büyük Selçuklu Devleti’nin ikinci sultanı olan Alparslan, cihan hâkimiyeti mefkûresine sahip bir hükümdardı. Ömrü at sırtında geçen bu hakanı, daha 15 yaşında kumandanlık mevkiinde görmekteyiz.

Vefat etmeden önce de devletin birliği ve bekâsı için önemli vasiyetlerde bulunma gayretindeydi.

Es-Sultânü’l-Âdil

Kudretli bir hükümdar olan Alparslan, aynı zamanda bir adalet ve merhamet timsâliydi. Kendisine tehditler savuran Diyojen’e esir muamelesi yapmadığı gibi, onu tahtının yanında oturtmuştur. Defalarca isyan eden ağabeyi Kavurd’u affetmiş, bazı rakiplerini sevgi ve hediyelerle kendine bağlamıştır.

Bu merhametli sultanın sarayında günde elli koyun kesilen bir imaret (aşevi) bulunmaktaydı. Adları listeler hâlinde çıkarılan yüzlerce kişiye düzenli olarak harçlık yardımı yapılırdı.

Bu ünvanlara hakkıyla sahip olan büyük kumandanı minnet ve rahmetle anıyoruz.

Kaynak: Asım Uçarok, Yüzakı Dergisi, 13 Ağustos 2008

İslam ve İhsan

SULTAN ALPARSLAN KİMDİR?

Sultan Alparslan Kimdir?

SULTAN ALPARSLAN’IN TARİHE GEÇEN KONUŞMALARI

Sultan Alparslan’ın Tarihe Geçen Konuşmaları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.