Şâh-ı Nakşibend Hazretleri’nden Hikmetli Sözler
Abdullah Sert Hocaefendi, Altın Silsile adlı eserden Şâh-ı Nakşibend Hazretleri’ne ait bazı hikmetli sözleri bizlere aktarıyor.
ŞÂH-I NAKŞİBEND HAZRETLERİ’NDEN HİKMETLİ SÖZLER
Bahâüddîn Muhammed bin Muhammed Buhârî Hazretleri hicrî 718 senesinin Muharrem ayında Buhâra’nın Kasr-ı Hinduvân köyünde doğdu. Nesebi, baba tarafından Resûlullah Efendimiz’e, anne tarafından ise Hazret-i Ebûbekir Sıddîk Efendimiz’e ulaşır.[1] Küçüklüğünde babası ile birlikte nakışçılık yaptığı için Nakşibend lâkabı ile meşhur oldu.
Hâce Hazretleri yiyeceğini kendi ziraatinden elde ederdi. Her sene bir miktar arpa, biraz börülce ve zerdali yetiştirirdi. Ziraat yaparken kullanılan hayvanların, tarlanın, tohumun ve suyun helâl olması hususunda çok ihtiyatlı davranırdı. Bu sebeple pek çok âlim, teberrüken onun helâl yemeğinden yemek için sohbetlerine iştirâk ederdi.[2]
Buhâra’nın âlimlerinden biri Nakşibend Hazretlerine: “–Namazda kalp huzuru ne ile hâsıl olur?” diye sormuştu. Hazret ona şu cevâbı verdi: “–Helâl yemek yemeli ve yerken uyanık olmalıdır. Namaz dışındaki zamanlarda, abdest alırken ve iftitah tekbirini getirirken de uyanık olunursa namazda kalp huzûru sağlanabilir.”[3]
Şâh-ı Nakşibend Hazretleri tarîkatini, “Resûlullah Efendimiz’in Sünnet’ine ve ashâbının sözlerine tâbî olmak” diye hulâsa ederdi. Sünnet-i Seniyye’yi hayatının her alanında tatbik etmekten büyük bir zevk alırdı.[4]
Bahâüddîn Nakşibend Hazretleri bu gayret ve hassâsiyeti sebebiyle; “Resûllerin Efendisi’nin Sünnet’ini ihyâ eden” ve ”Sahâbe-i kirâmın yolunu açıklayan” gibi sıfatlarla yâd edilmiştir.[5]
Şâh-ı Nakşibend Hazretleri, Yâkub Çerhî Hazretlerine: “Gücün yettiğince Resûlullah Efendimiz’in; «Seninle alâkasını kesene sen sıla-i rahimde bulun, sana vermeyene ver, sana zulmedeni affet!»[6] hadîs-i şerîfiyle amel etmeye çalış!” tavsiyesinde bulunmuştur.
Şâh-ı Nakşibend Hazretleri şöyle buyurmuştur: “Gönül ehlinin yolu; yaptığı sâlih ameli az görmek, tevâzû, hiçlik, yokluk ve acz hâlinde bulunmak, amellerini kusurlu, hâllerini noksan bilmektir. Nefsin enâniyetinin kırılması hususunda, kendini kusurlu görmek kadar faydalı başka bir şey yoktur. Peygamberlerin bile zelle, yani küçük hatâlara düşmelerinin hikmetlerinden biri de budur.
Dipnotlar:
[1] Nâsıruddîn Buhârî, Tuhfetü’z-Zâirîn, s. 54; Sadriddin Selim Buhârî, Bahâüddin Nakşbend Yaki Yetti Pir, s. 13; a. mlf., Teberruk Ziyâretgâhlar, Taşkent 1993, s. 25.
[2] Enîsü’t-Tâlibîn, s. 64; Muhammed Bâkır, a.g.e, s. 37, 112, 138; Reşahât, s. 159, 184.
[3] Enîsü’t-Tâlibîn, s. 84.
[4] Enîsü’t-Tâlibîn, s. 64, 89-90, 93, 188, 198, 249, 277; Muhammed Bâkır, a.g.e, s. 58.
[5] Enîsü’t-Tâlibîn, s. 19.
[6] Ahmed, IV, 158.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş’ın, Altın Silsile eserinden derlenmiştir.
YORUMLAR