Sultan Alaaddin Keykubad Kimdir?

Anadolu Selçuklu Devleti’nin en parlak dönemini yaşattığı kabul edilen Sultan Alaaddin Keykubad kimdir? Taht mücadelesinden hükümdarlığa, diplomatik adımlardan fetihlere bu büyük sultanın mücadelelerle dolu hayatı ve bıraktığı kalıcı izler...

Saltanatı boyunca inşa ettirdiği ve çoğu günümüze kadar ulaşan eserleri, başarılı idari ve askerî politikaları ile hem şahsına hem de devletine büyük itibar kazandıran Sultan Alaaddin Keykubad, Anadolu Selçuklu Devleti'nin en parlak dönemine damga vurdu.

SULTAN ALAADDİN KEYKUBAD KİMDİR?

1190 yılında Konya’da doğan Alaaddin Keykubad, babası 1. Gıyaseddin Keyhüsrev'in 1205’te yeniden tahta geçmesiyle Tokat’a Melik tayin edildi. Meliklik döneminde bastırdığı paralarda “el-Melikü’l-mansûr Alâüddevle ve’d-dîn Nâsıru emîri’l-mü’minîn” unvanını kullandı. 1211’de babasının ölümünün ardından ağabeyi 1. İzzeddin Keykâvus’un sultan ilan edilmesini kabul etmedi. Ancak başarısız bir isyanın ardından Ankara Kalesi’nde yakalanıp hapsedildi.

Anadolu Selçuklularının Zirve Noktası: Sultan Alaaddin Keykubad Dönemi (1220–1237)

1220’de ağabeyinin vefatı üzerine serbest bırakıldı ve Sivas’ta sultan ilan edilerek Konya’da tahta oturdu.

Devletin İlk İcraatları ve Diplomatik Adımlar

İlk icraat olarak bozulmuş olan Eyyûbî ilişkilerini düzelten Sultan, Melik Adil’in kızı Adile Sultan ile evlendi. Yaklaşan Moğol tehdidine karşı Konya, Sivas ve Kayseri şehirlerini sağlam surlarla tahkim ettirdi. 1222 yılında Alanya’yı fethederek burada bir tersane kurdu ve şehri teslim eden Kyr Vart’ın kızıyla evlendi.

İç Huzur ve Sert Tedbirler

Sadakatinden şüphe duyduğu bazı beyleri ve subaşıları idam ettiren Sultan, bir süreliğine bazı emirleri sürgüne gönderdi. Ardından onları affederek devlette istikrarı sağlamaya çalıştı.

Kırım’daki Suğdak Seferi ve Himaye Politikası

1223’te Moğolların saldırdığı Kırım sahilindeki Suğdak’tan Anadolu’ya sığınan halkı himaye etti. Trabzon Rumlarının limanı ele geçirme çabası üzerine Kastamonu Beyi Hüsâmeddin Çoban komutasındaki donanma Suğdak’ı fethetti.

Ermeni ve Haçlı Güçleriyle Mücadele

1225’te Franklar ve Ermenilere karşı düzenlenen seferle Mut, Silifke, Anamur ve Gülnar kaleleri fethedildi. Ermeni Kralı Hetum yıllık vergi ödemeyi ve askerî destek sağlamayı kabul etti.

Mengücekler ve Artuklulara Müdahaleler

1228’de tâbilikten çıkan Mengücek Beyliği ortadan kaldırıldı. Erzurum’daki Eyyûbî hâkimiyetiyle yüzleşmek istemeyen Sultan, diplomatik bir geri adımla çözüm sağladı. Oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev’i bölgeye Melik olarak gönderdi.

Trabzon Seferi ve Keyhüsrev’in Esareti

Trabzon Rumlarının saldırıları üzerine düzenlenen sefer başarısız oldu, Keyhüsrev esir alındı ancak kısa süre sonra serbest bırakıldı.

Yassı Çemen Zaferi ve Harzemşah Tehdidinin Sonu

Ahlat’ı kuşatan Celaleddin Harzemşah’ın kendi üzerine yürüyeceğini haber alan Sultan Alaaddin Keykubad, Ermeni Kralı’ndan, Haçlılar ve Eyyûbîlerden yardım istedi.

1230 yılında Celaleddin Harzemşah’a karşı Eyyûbî desteğiyle Yassı Çemen’de zafer kazanıldı. Bu zafer, Selçukluları Moğollarla doğrudan karşı karşıya getirdi.

Moğol Tehdidi ve Diplomatik Girişimler

1233’te Moğol Hanı Ögedey’e elçi gönderilerek istilanın önüne geçilmeye çalışıldı. Ancak Han, Sultan’dan tabiiyet talep etti.

Ahlat’ın Yeniden İnşası ve Harzemlilerin Hizmete Alınması

Birbirini takip eden Moğol akınları yüzünden Eyyûbîler Ahlat bölgesini terk edince bölgede dirlik düzenlik kalmadı, birçok şehir harap ve metrûk hale düştü. Moğol saldırılarıyla harap olan Ahlat ve çevresi Kemaleddin Kamyar tarafından yeniden düzenlendi. Bölge, 4 bin Harzemli ile takviye edildi.

Eyyûbîlerle Büyük Çatışma

1234’te Mısır Eyyûbî Hükümdarı Melik Kâmil diğer Eyyûbî melikleriyle birlikte Selçuklu topraklarına saldırdı. Yapılan savaşta yenilen Eyyûbîler yiyecek sıkıntısının başlaması üzerine geri döndüler. Aynı yıl Harput, ertesi yıl Siverek, Urfa, Harran ve Rakka Selçuklu hâkimiyetine girdi.

Veliaht Meselesi ve Son Günleri

1237’de küçük oğlu İzzettin Kılıçarslan’ı veliaht ilan eden Sultan, Kayseri’de büyük bir askerî hazırlık yaptı. Ancak Ramazan Bayramı’ndaki bir ziyafette zehirlenerek 31 Mayıs 1237’de vefat etti. Naaşı Konya’ya götürülüp kendi adını taşıyan Alaaddin Tepesi’nde aile mezarlığına defnedildi.

Anadolu’nun En Güçlü Dönemi

Sultan Alaaddin Keykubad, adil yönetimi, ileri görüşlü siyaseti ve Anadolu’nun Türk-İslam karakterini pekiştiren icraatlarıyla Anadolu Selçuklu Devleti’ni zirveye taşıyan en güçlü sultan olarak tarihte yerini aldı.

Alaaddin Keykubad döneminde Selçuklu toprakları Aras boylarına ve Van Gölü’ne kadar genişledi. Akdeniz ve Karadeniz’de donanma kuruldu, Kırım’daki Suğdak ele geçirildi.

Âlimlerin Himayesi

Âlim ve mutasavvıflara büyük değer veren Sultan, Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Abdüllatîf el-Bağdâdî, Necmettin-i Dâye, Sultânülulemâ Bahâettin Veled ve Ahî Evran Hazretleri gibi önemli isimleri himaye etti. Onun zamanında Anadolu’ya gelen âlim, mutasavvıf, edip ve şairler ilgi ve itibar gördü.

Not: DİA’dan derlenmiştir.

İslam ve İhsan

ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ SULTANLARI

Anadolu Selçuklu Devleti Sultanları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • iyide alaaddin kaykubatın hatunu mahperi hatunda var onu almamışlar bende o kadını arıyordum

    Keykubat lakabinin kurtce dilinde bolgenin krali manasini tasidigi soylenmekte.Kurt milletiyle iliskisindende bahsedilmesi gerekir.

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.