Sihir Yapmak Neden Günah?

Sihir ne demektir? Sihrin/sihir yapmanın etkileri ve zararları nelerdir? Sihir yapmak neden günah veya haramdır? Kehanet ve falcılık caiz mi? İslam dininde sihir yapmanın hükmü ve günahı...

Sihir, büyük günahlardandır.

Sihir Ne Demek?

Sihir sözlükte, “sebebi gizli ve ince olan şey” demektir. Din örfünde ise sebebi gizli olan ve gerçek olmadığı kabul edilen şeye denir ki göz bağcılık ve hilekârlık şeklinde cereyan eder. Türkçemizde buna “büyü” ve “efsun” diyoruz. Bunu sanat edinene de “ Sihirbaz” adı verilir.

Sihrin tarihi çok eskidir, ilkel topluluklara kadar dayanır. Sihrin değişik yolları ve pek çok çeşitleri vardır.

Gerçekle ilgisi bulunmayan ve sırf gözbağcılıktan ibaret olan sihir olduğu gibi, gerçek netice ve etkileri olan sihirler de vardır.

Büyük Müfessir Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Fahreddîn Râzî’nin, tefsirinde işaret ettiği sihrin sekiz çeşidini açıkladıktan sonra, bunları şöyle özetliyor:

“Buraya kadar saydığımız sekiz kısım sihir, dönüp dolaşır iki esasta toplanır.

Biri, sırf yalan, dolan, sadece saçmalama ve iğfal olan söz veya fiil ile etki yapan sihir, diğeri de az çok bir gerçeğin su-i istimal edilmesiyle ortaya konan sihirdir. Sihrin bütün niteliği, hayali, hakikat zannettirecek şekilde insan ruhu üzerinde aldatıcı bir tesir meydana getirmekten ibaret olduğu hâlde, bunun bir kısmı tamamıyla hayal, diğer bir kısmı da bazı gerçeklerle karışıktır.” (Hak Dini Kur’an Dili, I, 369, 2/Bakara, 102. ayet-i kerimenin tefsiri.)

Sihrin Zararları Nelerdir?

Sihrin en büyük tesiri ruhlar üzerindedir. Düşünceleri bozar, gönülleri çeler, ahlakı perişan eder. Karı ile kocanın arasını ayırır, aile yuvasını yıkar. Komşuları birbirine düşürür, toplumu büyük fitnelerle karşı karşıya bırakır.

İşte bunun içindir ki dinimiz sihri yasaklamış, sihirbazların kötü ruhlu insanlar olduklarını, dünyada da, ahirette de perişan olacaklarını bildirmiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de,

“Büyücü nereye varırsa iflah olmaz.” (20/Tâhâ, 69.) buyrulmuştur.

Hiç şüphe yok ki öyledir, karı ile kocayı birbirinden ayıran, aile yuvasını yıkan, komşuları, dostları birbirine düşüren, toplum fertleri arasındaki birlik ve bütünlüğü bozan insan kötü ruhludur. Cenab-ı Hak, böylelerine hiçbir vakit mutluluk nasip etmez.

Buhârî ve Müslim’in rivayet ettikleri metni yukarda geçen hadis-i şerifte fert ve toplumları mahveden yedi günah sayılırken bunlardan bir tanesinin de büyü olduğu bildirilmiştir.

SİHİR YAPMAK NEDEN GÜNAH?

Sihirbazın sihir yapması günah olduğu gibi bir Müslümanın herhangi bir probleminin çözümü için sihirbaza gitmesi de aynı şekilde günahtır. Çünkü bu, onu tasvip ve ona inanma anlamı taşır. Peygamberimiz (s.a.v.),

“Bazı şeyleri uğursuzluğa yoran ve başka birine bu tür yorumlar yaptıran, fala bakan veya baktıran, sihir yapan veya yaptıran bizden değildir. Kim bir falcıya gider de onun söylediğini doğrularsa o kimse Muhammed’e (sas.) indirileni inkâr etmiş olur.” (et-Tergîb ve’t-terhîb, IV, 33, Hadisi Bezzâr rivayet etmiştir.) buyurmuştur.

Konu ile ilgisi olması bakımından kehanet ve falcılıktan da kısaca söz etmekte yarar vardır. Çünkü dinimiz kehaneti de falcılığı da yasaklamış, bunların hurafe, aslı olmayan saçma şeyler olduğunu bildirmiş, bunlarla mücadele etmiştir.

Kehanet ve Falcılık Caiz mi?

Kehanet, gelecek zamanda olacak bir olayı önceden haber vermek demektir. Bu işle uğraşana yani gelecekten haber verdiğine inanılan kimseye de “kâhin” denir.

İnsan, tarihin her devrinde ve hemen her toplumda geleceğe ait olayları önceden öğrenmek istemiştir. Kehanet ve falcılık ise bu isteğe bir cevap olarak ortaya çıkmıştır.

Dinimiz her çeşit hurafe ile mücadele ederken, kehanetle ve falcılıkla da mücadeleyi ihmal etmemiştir. Çünkü kâhin ve falcı, gelecekte olup bitecek olaylardan haber vermek üzere ortaya çıkan birtakım çıkarcı açıkgözlerdir. Bildiklerini iddia ettikleri şey gayb bilgisidir. Bunu ise Allah’tan başka hiç kimse bilmez. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:

“Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır. Onun için gaybı ancak O bilir...” (6/En’âm, 59.)

“De ki: Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse gaybı bilmez.” (27/Neml, 65.)

“(Ey Muhammed!) De ki: Ben size, Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmem, size ben bir meleğim de demiyorum. Ben bana vahyolunan Kur’an’dan başkasına uymam..” (6/En’âm, 50.)

Kıyametin ne zaman kopacağı sorusuna Peygamberimiz (s.a.v.),

“Bu konuda sorulan, sorandan daha bilgili değildir.” (Buhârî, “İmân”, 37.) diye cevap vermiştir.

Bütün bunlar gösteriyor ki kâhinlerin bildiklerini iddia ettikleri geleceğe ait bilgileri Allah’tan başka kimse bilmez. Bunun için kâhine gidip ondan geleceğe ait bilgi istemeyi dinimiz yasaklamıştır.

Peygamberimiz (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurmuştur:

“Kim kâhine veya arrafa (yitiğin veya çalınan malın yerini haber verdiğine inanılan kimse)’ye gider ve onun söylediğini tasdik ederse, o kimse Muhammed’e indirileni inkâr etmiş olur.” (Buhârî, “İmân”, 37.)

“Her kim arrafa (çalınan bir şeyin veya yitiğin yerini haber veren kimse)ye gelip ondan bir şey sorar da onu tasdik ederse, o kimsenin kırk gün namazı kabul olmaz.” (Müslim, “Selâm”, 35.)

Falcılık da kehanet gibi gelecekten haber vermektir ki dinimizce yasaktır ve günahtır. 

İslamiyet’ten önce Arapların “ezlam” denilen fal okları ile yaptıkları falcılık çok yaygın idi. Bu oklar üç parça idi. Bunlardan birinde “yap”, öbüründe “yapma” yazılı idi, üçüncüsü de boştu. Bir iş yapmak isteyen veya yola çıkmayı düşünen kimse bu işin ve bu yolculuğun yararlı olup olmadığını bu oklarla anlamak isterdi. “Yap” yazılı ok çıkarsa yapmak istediği işi yapar veya yola çıkardı, “yapma” yazılı ok çıktığında da o işi yapmaz veya yola çıkmazdı. Boş olan okun çıkması hâlinde de yazılı ok çıkıncaya kadar fala devam ederdi.

İslamiyet gelince, bütün aslı olmayan anlayışlar gibi bunu da yasaklamış ve bunun şeytan işi pislik olduğunu bildirmiştir. (5/Mâide, 90.)

Yasak olan sadece “ezlam” denilen oklarla fala bakmak değil, bu gün yıldız, kahve, bakla, iskambil kâğıdı gibi araçlarla yapılan falcılık günah olduğu gibi, bunlara inanmak da günahtır.

Kaynak: İslam İlmihali, Diyanet

İslam ve İhsan

İSLAM’DA BÜYÜ (SİHİR) YAPMANIN HÜKMÜ NEDİR?

İslam’da Büyü (sihir) Yapmanın Hükmü Nedir?

GÜNAH OLAN ŞEYLER NELERDİR?

Günah Olan Şeyler Nelerdir?

BÜYÜ VE CİNLERDEN KORUNMAK İÇİN OKUNACAK DUALAR

Büyü ve Cinlerden Korunmak İçin Okunacak Dualar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.