Târihî Seyrinde Sihir Ve Büyünün Dinle İlişkisi Nedir?

Târihî seyrinde sihir ve büyünün dinle ilişkisi nedir? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor...

Sihir ve büyü güç ve iktidâr mücâdelelerinde ilk devirlerden beri hep kullanılagelmiştir. Kur’an-ı Kerîm’de Hz. Süleymân zamanında Bâbil’de Hârut ve Mârut isimli iki meleğin imtihân kasdıyla insanlara sihir öğrettiğinden bahsedilir. (Bkz. el-Bakara, 2/102.)

Sihir Keldânîlerden beri bilinmektedir. Tılsım denilen yeryüzüne âid güçlerin semâvî güçlerle meydana getirdiği tesîre Keldânî sihri denir. Tabîiyyât ve rûhiyyâtı birleştiren bir büyü türüdür. Keldânîler yıldızlara tapan, kâinâttaki olayları yıldızların yönlendirdiğine, hayır ile şerrin, mutluluk ve bedbâhtlığın yıldızlardan kaynaklandığına ve her yere dağılmış cin ve perilerin tabîat hâdiselerini meydana getirdiğine inanırlardı. Özellikle kadınların erkeklerden daha çok şeytânî bir kuvvete hâiz olduğunu kabûl ederlerdi. Cadıların ve şeytanların insanların vücûduna girebilecek güce sâhip oldukları inancı vardı. Nitekim câdû veya câzû Farsça büyücü kadın demektir.

Büyünün dinle alâkasından çok insanla alâkası önemlidir. Dinler, özellikle semâvî dinler, sihir ve büyü ile mücâdele hâlindedir. Sihir ve büyü Keldânîler’de, Mezopotamya’da, Hz. Mûsâ zamanında Mısır’da, Konfüçyüs’ten önceki dönemlerde Uzakdoğu ve Çin’de, Yunan ve Roma’da, Yahûdîlikte, Batı’da Rönesans’a kadar hep vardı. Yahûdîler, Suriyeliler ve İranlılar, Keldânîler ile Yunanlılar’dan ders aldılar. Tütsü, tılsım, muska, cadılık ve fala bakmak oralardan geçmiştir. Müslümanlar cinlere inandığı için sihre de inanırlar.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

SİHİR İLE BÜYÜNÜN KERÂMETE BENZER YANI VAR MIDIR?

Sihir İle Büyünün Kerâmete Benzer Yanı Var mıdır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.