Peygamber Efendimiz Nasıl Bir Eşti?

Hz. Muhammed (s.a.v.) nasıl bir eşti? Peygamberimizin hanımlarıyla muhabbeti nasıldı? Peygamberimiz hanımlarını nasıl eğitirdi? Peygamberimiz hanımları ile istişare eder miydi? Peygamberimiz ailesinin ihtiyaçlarını nasıl gözetir ve kaşılardı? Peygamberimizin çok evlilik yapmasının hikmetleri nelerdir? Peygamber Efendimiz’in hanımları ile ilişkileri...

Kur’ân-ı Kerîm’de peygamberlerin, ümmetlerine örnek olabilmeleri için evlendikleri, çoluk çocuk sâhibi oldukları şöyle bildirilir:

“Biz senden evvel de Resûller gönderdik, onlara da zevceler ve çocuklar verdik.” (er-Ra’d 13/38)

Tıpkı diğer peygamberler gibi Resûlullah da, beşer olmasının gereği evlenmiş, herkese örnek teşkil edecek huzurlu bir âile hayatı yaşamış ve bir efendinin hanımına, bir babanın çocuklarına karşı nasıl muâmele etmesi gerektiğini en güzel şekliyle kendi hayatında göstermiş, âile fertlerinin hak ve vazifeleri hususunda esaslar ortaya koymuştur. Sevgili Peygamberimiz’in ortaya koyduğu şu umumî kıstas, sağlam ve huzurlu bir âile kurmaya kâfi geleceği gibi, faziletli bir cemiyetin de temel taşıdır:

“Mü’minlerin îmân bakımından en mükemmeli, ahlâkı en iyi olanıdır. En hayırlınız ise; kadınlarına karşı ahlâken en hayırlı olanlarınızdır.” (Tirmizî, Radâ` 11; Ebû Dâvûd, Sünnet, 15)

Âlemlerin Efendisi’nin âilesine karşı muâmelesinden tesbit ettiğimiz bazı esasları şöylece hülâsa etmek mümkündür:

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN HANIMLARINA MUHABBETİ

Fahr-i Kâinât, kadınların Allah katındaki kıymetlerini bildirmek için: “Allah’ın hanım kulları” (Ebû Dâvûd, Nikâh, 42) ifâdesiyle onlara iltifatta bulunmuş ve kadınları Cenâb-ı Hakk’ın erkeklere tevdî ettiği emânetler olarak görmüştür. Bunun yanında:

“Bana, güzel koku ve kadın sevdirildi. Gözümün nuru ise namazdır”[1] (Nesâî, İşretu’n-nisâ, 1) buyurmak sûretiyle de hanımlarına olan sevgisinin ilâhî kaynaklı olduğunu bildirmiştir.

Resûlullah, hanımları ile arasındaki muhabbetin artmasını temin edecek davranışlara son derece önem verirdi. Peygamber Efendimiz hayatının muhtelif dönemlerinde Hz. Ayşe ile koşular yapmıştır. Bu yarışlarda ilk zamanlar Ayşe annemiz Efendimiz’i geçmiş, daha sonraları kilo aldığı için Fahr-i Kâinât onu geçmiş, ardından da kıymetli zevcesine:

“– Bu, o yarışın bir rövanşıdır” diye şaka yapmıştır. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 61; İbn-i Mâce, Nikâh, 50)

Allah Resûlü hanımlarının gönüllerini dâima hoş tutar ve onlara espriler, şakalar yapardı. Hâsılı Resûlullah hanımlarına karşı muhabbet iksirini en güzel şekilde kullanmış ve bu sâyede âile içindeki ufak tefek kırgınlıkları görmezden gelerek huzurlu bir ortam temin etmiştir.

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN HANIMLARINA DEĞER VERMESİ

Allah Teâlâ Nisâ sûresinin 19. âyetinde “Kadınlarla iyi geçinin” buyurarak erkekleri îkâz etmiş ve kadınlara değer vermelerini istemiştir. Peygamber Efendimiz’in yaşadığı âile hayatı ile ortaya koyduğu esaslar sâyesinde kadınlar hiç görmedikleri ve hayal bile edemeyecekleri bir kıymete nâil olmuşlar, cemiyet içinde fevkalâde bir mevkî elde etmişlerdir.

Efendimiz’in, hanımlarına faziletlerini söylemesi, kendilerine olan sevgisini ızhâr etmesi, bineğine alması, dizine bastırarak hayvanına binmesine yardımcı olması, kederlenip ağlayan hanımının gözyaşlarını elleriyle silerek teselli etmesi, onlara değer verdiğini gösteren örnek davranışlarındandır.

Yine kendilerine değer verdiğini göstermek için böyle zamanlarında hanımlarına başını yıkatmış, hatta onlara yaslanarak Kur’ân-ı Kerîm bile okumuştur. (Buhârî, Hayz, 2, 13)

Peygamber Efendimiz sabah ve ikindi namazlarını kıldıktan sonra hergün zevcelerini teker teker ziyaret eder ve hâllerini hatırlarını sorardı. (Buhârî, Talâk, 8; Müslim, Talâk, 20)

Sevgili Peygamberimiz’in, hanımlarını dinlendirmek ve rahatlatmak için onlara bayram şenliklerini bizzat seyrettirdiği de vâkîdir. Efendimiz hanımlarını dinler, onlara elinden geldiği kadar yardım eder, herhangi bir sıkıntıya düşmelerine asla râzı olmaz ve onları memnun etmek için bütün fırsatları değerlendirirdi. Zaman olurdu, vâlidelerimizden şiir okumalarını isterdi, zaman olurdu onlara bazı hikâyeler anlatır[2], onların anlattığı şeyleri de dinlerdi.

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN HANIMLARINI EĞİTMESİ

Efendimiz, insanî ve İslâmî eğitimi öncelikle kendi evinde, hanımlarına vermiştir. Zira iyi bir İslâmî eğitime sâhip olan hanım, dinini yaşarken eşi için samimi bir dost; çocukları için iyi bir anne ve onların kaliteli yetişmesinin teminatı olacaktır.

Peygamber Efendimiz, âilesinin eğitimine ehemmiyet vermiştir. Nâfile namazlarını, İslâmî terbiyenin bir parçası olarak daha çok evinde kılar, ashabına da böyle yapmalarını emrederdi.

Allah Resûlü hanımlarının tâlim ve terbiyesinde daha ziyâde sohbet usûlünü tercih etmiştir. Resûlullah hanımlarının her biriyle başbaşa sohbet ettiği gibi onları bir araya toplayarak da sohbet etmiş, bu âdetine hayatı boyunca devam etmiştir. Her sabah mescidden çıktıktan sonra ve her ikindi namazını müteâkip, hanımlarını tek tek ziyaret ederek kısa bir müddet onlarla sohbet ederdi. (Ebû Dâvûd, Nikâh, 38; İbn-i Sa’d, VIII, 85) Akşamları ise diğer hanımları, yanında kalacağı hanımının odasına gelerek Resûlullâh’tan feyz alırlardı. (Müslim, Radâ’, 46; İbn-i Hanbel, VI, 107, 157)

Allah Resûlü, bütün kadınlarda rastlanması tabiî olan kıskançlık, itaatsizlik, dünya hırsı gibi çeşitli can sıkıcı davranışlara kendi hanımlarında rastladığında hep sabırla ve tatlılıkla mukâbele etmiştir. Hanımları Efendimiz’in tasvip etmediği tarzda davransalar bile onları incitecek, gönüllerini kıracak hiçbir söz söylememiş, sadece yapılan hareketi beğenmediğini yüz hatlarıyla ifade etmeyi yeterli görmüştür. Hanımlarının geçim bolluğu ve dünyalık isteyerek kendisine sıkıntı verdikleri meşhur Îlâ hâdisesinde[3] dahi kırıcı bir söz söylememiş, ancak onları tedip etmek için bir ay yanlarına uğramamayı tercih etmiştir. (Müslim, Talak, 29, 34-35; İbn-i Hanbel, I, 34)

Allah Resûlü hanımlarını infak konusunda da eğitmiştir. Fahr-i Kâinât hanımlarının birbirlerini söz veya tavırlarıyla tahkir etmelerini hoş karşılamamış, âhir ömründe bile onları eğitmekten geri durmamıştır. Hayatının her alanında duaya çok önem veren Fahr-i Kâinât, hanımlarına da pek çok dua öğretmiştir.

Hâsılı Peygamber Efendimiz âile efrâdını inanç, ibâdet ve ahlâkî yönden terbiye ederek hem dünya hem de âhiret için en güzel şekilde hazırlamış, onları evlâtlarına ve ümmetine hakîkatleri gösterecek mâhir birer muallim olarak yetiştirmiştir.

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN HANIMLARIYLA İSTİŞARESİ

Efendimiz’in hayatında istişârenin çok önemli bir yeri vardır. Ebû Hüreyre hazretleri:

“Resûlullah’tan daha fazla ashâbıyla istişâre eden kimse görmedim” demektedir. (Tirmizî, Cihâd, 35)

Peygamberimiz kadınlarla da bilhassa onları ilgilendiren konularda istişare etmeyi tavsiye etmektedir:

“Kendilerini alâkadar eden hususlarda hanımlarla istişâre edin!” (İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, IV, 15)

“Dul kadın kendisiyle istişâre edilmeden, bâkire kız da izni alınmadan evlendirilemez.” (Müslim, Nikâh, 64)

Yine Efendimiz, “Kızları hususunda kadınlarla istişare edin!” (Ebû Dâvûd, Nikâh, 22-23) buyurmak sûretiyle hanımların görüşüne müracaat etmeden kızların evlendirmemesini tavsiye etmiştir.

Nebiyy-i Ekrem onlarla istişâre etmediği durumlarda hanımlarından gelen teklifleri de ciddî bir şekilde değerlendirmiş, makul ve meşrû olduğu müddetçe itiraz etmemiştir.

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN HANIMLARINA YARDIMCI OLMASI

Resûlullah -hayat sâhibi her canlıya hizmet etmekten dolayı ecir alınacağını haber vermiş (Bûhârî, Şirb, 9) ve kendisi de Allah’ın mahlûkâtına elinden gelen her türlü hizmeti yapmıştır. Durum böyle olunca onun âilesine karşı nasıl şefkat ve yardım hisleriyle dolu olduğunu anlamak zor değildir. Çünkü o, kadınlara Allah’ın emâneti gözüyle bakmış, bu emânetlere son derece titiz ve nâzik davranmıştır. Hanımları onun etrafında pervâne olmalarına rağmen yine de kendi işini bizzat yapmaya çalışmış; elbiselerini temizlemiş, koyunlarını sağmış, yırtığını yamayıp söküğünü dikmiş, ayakkabılarını tamir etmiş, evini süpürmüş, devesini bağlayıp yemini vermiş, çarşıdan aldığı eşyayı bizzat taşıyarak kimseye yük olmak istememiştir.

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN AİLESİNİN İHTİYAÇLARINI GÖRÜP GÖZETMESİ

Allah Resûlü, âilesinin rızkını temin için lüzumu kadar çalışmış, bu yoldaki gayretlerin de ibadet ve infâk yerine geçeceğini şöyle ifâde etmiştir:

“Allah yolunda (cihad edilmesi için) sarfettiğin, köle âzad etmek için harcadığın, fakire sadaka olarak verdiğin ve bir de âile fertlerinin ihtiyaçları için harcadığın para var ya! İşte bunların içinde sana en çok sevap kazandıracak olanı, âilen için harcadığındır.” (Müslim, Zekât, 39)

Fahr-i Kâinât Efendimiz mesuliyeti altında bulunan kimselerin ihtiyaçlarını temin etmek için gerekli tedbirleri almış, onları muhtaç duruma düşürmemiştir. Bir kimsenin âilesini varlıklı olarak bırakmasının, insanlara muhtaç durumda bırakmasından daha hayırlı olduğunu bildirmiştir. (Buhârî, Cenâiz 36; Müslim, Vasıyyet, 5)

Peygamber Efendimiz Nadiroğulları hurmalığından elde ettiği mahsulü satar ve âilesinin bir senelik nafakasını ayırırdı. Kalan kısmını da beytülmâle devrederdi. Allah Resûlü bu âdetine hayatı boyunca devam etmiştir. (Bûhârî, Nafakât, 3; Müslim, Cihad, 49)

Fahr-i Kâinât Efendimiz âilesinin geçimi için develer edinmişti. Bu deve sürüsü Uhud ve el-Cemmâ otlaklarında gün aşırı otlatılır, eve gelen sürüler sağılıp sütleri akşam yemeği olarak misafirlere ikram edilir, kalan süt ile ertesi sabah sağılan süt Resûlullah Efendimiz’in hanımlarına paylaştırılırdı. Ayrıca Hz. Ümmü Seleme, Efendimiz’in her hanımına farklı isimlerle anılan birer deve tahsis ettiğini, Allah Resûlü’nün de herkesinkinden daha fazla süt veren ayrı bir devesi bulunduğunu bildirmiş, geçimlerinin büyük bir kısmının develerden ve davarlardan olduğunu söylemiştir. (İbn-i Sa’d, I, 494-496)

Resûlullah her bir hanımı için mütevâzi birer oda yapmış, böylece onların mesken ihtiyacını da karşılamıştır. Habîb-i Ekrem Efendimiz âile reisinin mesken ihtiyacını güzel bir şekilde karşılamadıkça huzur bulamayacağına şu hadisleriyle işâret etmişlerdir:

“İnsanı mutlu eden üç şey vardır: Dindar kadın, iyi bir ev ve iyi bir binek. İnsanı mutsuz eden üç şey ise kötü bir kadın, kötü bir ev ve kötü bir binektir.” (İbn-i Hanbel, I, 168)

Âlemlere Rahmet Efendimiz âilesinin ihtiyaçlarını hayatında iken karşılamakla kalmamış, ölümünden sonra da onların geçimlerini düşünmüş, “Ölümümden sonra beni üzecek şeylerden biri de sizin meselenizdir” buyurarak âilesine karşı sorumluluk duygusunu ifade etmiştir. (Tirmizî, Menakıb, 25)

Peygamber Efendimiz’in hanımları, dünya hayatı ile ahiret hayatından birini tercihte muhayyer bırakıldıklarında, ahiret hayatını tercih etmişlerdi. Bu sebeple Allah Resûlü onlara bol miktarda mal mülk bırakmamıştı. Ancak vefatından sonra maîşetlerini temin etmek için Hayber’in gelirinin kendi hissesine düşen kısmından her bir hanımına 80 vesk[4] hurma ve 20 vesk buğday tahsis etmeyi de ihmâl etmemiştir. (İbn-i Sa’d, VIII, 56, 69, 127)

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ÇOK EVLİLİK YAPMASININ HİKMETLERİ

İslâm bir taraftan çok evliliğe izin verirken diğer taraftan da tek evliliğe teşvik etmektedir. Birden fazla evlenenler için ise bir takım kayıt ve şartların yanında bir de sınır getirmiş, dörtten fazla evlenmeyi nehyetmiştir. Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (ve size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın yahut da sâhip olduğunuz (câriyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.” (en-Nisâ 4/3)

Resûlullah bu âyet nazil olunca ashabından çok evli olanlara, hanımlarından dört tanesini seçip fazlasını bırakmalarını emretmiştir. (Tirmizî, Nikâh, 33, İbn-i Mâce, Nikâh, 40)

Peygamber Efendimiz’in tek evlilikten yana olmuştur. Kendisi de elli beş yaşlarına kadar tek hanımla evli kalmış, ancak bazı sebep ve hikmetler, hayatının sonlarına doğru Efendimiz’in de birden çok evlenmesini gerekli kılmıştır. Bu sebeplerden bir kısmını şöyle ifade etmek mümkündür:

Medine’de kurulan İslâm devleti, güçlenmek ve dünyaya yayılabilmek için birçok kabile ve devletle anlaşmayı, samimî münasebetler kurmayı gerekli kıldı. İslâm’ın kadınlar arasında tebliğ edilip öğretilmesi de Allah Resûlü’ne yakın olan kadın talebelerin varlığını icab ettiriyordu. Bir de ümmetinin hâmîsi olan Allah Resûlü, sıkıntıya düşen kimselere yardımcı olmak durumunda kalmıştı. Bütün bu ve benzerî sebepler Efendimiz’i birden çok hanımla evlenmeye sevketti. Allah Teâlâ da Resûlü’ne bu konuda genişlik tanıdı, hatta hanımlarından Zeyneb bint-i Cahş’ın nikâhını bizzat Cenâb-ı Hak kıyarak onunla evlenmesini peygamberine emretti. (el-Ahzâb 33/37)[5] Diğer mü’minlere getirdiği sınırı Efendimiz’e getirmedi. (el-Ahzâb 33/50)

Öte yandan mü’minlerin boşadığı hanımları başkaları nikâh edebiliyordu. Mü’minlerin anneleri olan Efendimiz’in hanımları ise ondan sonra başkası ile evlenemiyorlardı. Çünkü onlar ümetin anneleri idiler. Hal böyle olunca Allah Resûlü onları boşadığında mağdur duruma düşmeleri kuvvetle muhtemeldi. Dolayısıyla Resûlullah, dinî ve siyâsî bir maksatla yeni bir evlilik yapmak durumunda kalınca dörtten fazla olan hanımlarını boşamamıştır.[6] Âyet-i kerîmede şöyle buyrulmuştur:

“…Böyle yapman onların mutlu olmalarına, üzülmemelerine ve hepsinin, senin verdiklerine râzı olmasına daha uygundur. Allah, kalplerinizde olanı bilir. Allah hakkıyle bilendir, halîmdir.” (el-Ahzâb 33/51)

Birçok siyasî, dînî ahlâkî ve içtimâî sebeplerden ve bilhassa İslâm hukukunda kadınları ilgilendiren hususlarda yeterli sayıda bilgili, tecrübeli, yetişmiş insan mevcut olması gâyesiyle O iffet ve namus timsali varlık, Cenâb-ı Hakk’ın izni ve emriyle birçok hanımla evlenmiştir.

Hâsılı Fahr-i Kâinât’ın bütün evlilikleri muhteşem bir ileri görüşlülüğün eseridir ve pek ulvî maksatlarla gerçekleştirilmiştir. Evliliklerinin netîcelerine baktığımızda Efendimiz’in bu siyâsetinde ne kadar başarılı olduğunu ve isâbet ettiğini kolaylıkla görmek mümkündür.

[1] Bazı âlimler, bu hadis-i şerifi açıklarken, kadınların Resûlullah tarafından sevilmesinin, “İslam’ın neşrine hizmetleri” sebebiyle olduğunu bildirmişlerdir.

[2] Resûlullah bir gece hanımlarına bir hâdise anlatmıştı. Onlardan birisi:

− Yâ Resûlallah! Bu hikâye Hurafe’nin anlattıkları gibi oldu, dedi. Allah Resûlü:

“−Hurâfe’nin ne olduğunu biliyor musunuz? Hurâfe Uzre kabilesinden bir adamdı. Câhiliye döneminde cinler onu esir ettiler. Uzun bir müddet onların içinde kaldı. Daha sonra onu insanlar âlemine geri gönderdiler. Cinler arasında gördüğü acâip şeyleri insanlara anlatırdı. Bu sebeple insanlar (duydukları acâip ve garip şeyler için) «Hurâfe’nin sözü gibi» der oldular.” (İbn-i Hanbel, VI, 157) Peygamber Efendimiz diğer bir hadislerinde: “Allah Hurâfe’ye rahmet etsin, o sâlih bir insandı” buyurmuşlardır. (Suyûtî, II, 19)

[3] Îlâ: Kocanın yemin, adak veya bir şarta bağlayarak belirli veya belirsiz bir süre zevcesine yaklaşmamasıdır. Resul-ü Ekrem de hanımlarının bazı tavırlarına kızarak bir ay yanlarına girmemeye yemin etmişti. (Buhârî, Savm, 11; Talâk, 21; Nesaî, Talâk, 32; İbn-i Mâce, Talak, 24) Geniş bilgi için bkz. Üsve-i Hasene 1, s. 224-225.

[4] Bir vesk yaklaşık 200 kg. eder.

[5] Server-i Âlem Efendimiz’in evliliklerinin murâd-ı ilâhî ve pek çok hikmet îcâbı olduğunu gösteren rivâyetlerden biri de şudur: Hz. Ayşe diyor ki: Hz. Peygamber bana buyurdu ki:

“– Rüyamda sen bana üç gece gösterildin. Melek seni bana bir ipek örtü içerisinde getirdi ve «Bu senin zevcendir, aç onu!» dedi. Ben de açtım, içindeki sendin. Ben: «Bu rüya Allah katından ise Allah onu muhakkak gerçekleştirecektir» dedim.” (Buhari, Nikâh, 9, 35; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 79)

[6] Peygamber Efendimiz’in kendi şahsıyla alâkalı bazı davranışları ümmetine emsâl değildir. Çünkü o, bir dinin ilk mümessili, kurucusu, tatbikçisi ve Allah’ın elçisi sıfatıyla çok daha farklı bir konumdadır. Bu yüzden sadece kendisine mahsus olarak her gece teheccüde kalkması farz kılınmış, birkaç gün iftarsız oruç tutmasına (savm-ı visâl) müsaade edilmiş, o ve âilesinin zekât kabul etmesi yasaklanmıştır. Aynı şekilde tamamen siyâsî, dînî ve içtimâî sebeplerle yapmış bulunduğu dörtten fazla evlilikler de İslam âlimlerinin ittifakla kabul ettiklerine göre, Peygamberi taklîden hiç kimse tarafından gerçekleştirilemez.

Kaynak: Üsve-i Hasene 2, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZİN AİLE HAYATI

Peygamber Efendimizin Aile Hayatı

PEYGAMBER EFENDİMİZİN EVLİLİK HAYATI

Peygamber Efendimizin Evlilik Hayatı

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR?

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.