Sahabenin Peygamber Sevgisine Örnekler

Peygamber Efendimize (s.a.v) sevgi ve muhabbeti birde sahabi efendilerimizden okuyun. Onlar her söz ve fiillerinde Allah Resulune (s.a.v) olan muhabbetlerini dile getiriyorlardı. İşte sahabenin hayatından peygamber sevgisine örnekler...

Ashâb-ı kiram dâimâ âhirette Allah Rasûlü ile beraber olabilmenin derdi içindeydi.

Aşkı öğretti… Sevgi nedir? İki gönül arasında bir muhabbet bağı… Öyle bir bağ ki, her şey O’na fedâ!..

“Anam, babam, canım, malım Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah!” sözleriyle ifade ettikleri bir fedâ hâlindeydiler. Bey‘atlerde canlarını ortaya koydular.

Bu muhabbet Hazret-i Ebûbekir’de zirve idi. Her yerde Efendimiz’in hayaliyle dolaşıyordu. Efendimiz isteyince, Hazret-i Sıddîk malının tamamını götürüp infâk ediyordu.

Bir gün Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

Ebûbekir’in malından istifâde ettiğim kadar başka hiçbir kimsenin malından faydalanmadım…” buyurmuştu.

Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh- ise bu iltifatkâr sözlere karşı gözyaşları içinde şöyle cevap verdi:

“–Ben ve malım, yalnızca Sen’in için değil miyiz yâ Rasûlâllah?!.” (İbn-i Mâce, Fezâilü Ashâbi’n-Nebî, 11)

Uhud’dan sonra Peygamberimiz, ashâbını, düşmanı takibe çağırmıştı.

Birisi ağır, iki yaralı sahâbî, Efendimiz’in davetine mukabil, geride kalmamak için; Hamrâü’l-Esed’e kadar birbirlerine tutuna tutuna gittiler, O’nun davetine icâbet ettiler.

Onlar Peygamberimiz’i öyle seviyorlardı ki; O’nun vefâtı üzerine, hayatta hiçbir şey onlar için değer ifade etmez oldu.

Abdullah bin Zeyd -radıyallâhu anh-, Allah Rasûlü’nün vefat haberini alınca şöyle dedi:

“Yâ Rabbî!

Artık benim gözlerimi âmâ kıl!

Ben, her şeyden çok sevdiğim Peygamberim’den sonra artık dünyada bir şey görmeyeyim!..”

Duâsı kabul olmuş, gözleri âmâ olmuştu. Kendisini tesellî etmek için gelenlere de şöyle dedi:

“Ben o gözleri Rasûlullâh’a bakmak için istiyordum. O’nun vefâtından sonra dünyanın en güzel ceylânlarının gözüne sahip olsam ne çıkar!” (İbn-i Sa‘d, II, 313)

Fâtıma Vâlidemiz ise Peygamber Efendimiz’in vefâtı üzerine hissiyâtını şöyle ifade etmişti:

“Fahr-i Kâinât’ın ukbâ âlemini teşrîfi ile üzerime öyle bir musîbet geldi ki; o dert, üzerlerine dökülse, gündüzler gece kesilirdi!”

SADÂKATLE BAĞLI İDİLER

Ashâb-ı kiram, Peygamber Efendimiz’e öyle bir muhabbet ve sadâkat ile bağlıydılar ki; müşriklerin ve münafıkların her türlü fitne ve vesveselerine karşı, her zaman kalbî itmi’nân ile;

“–O dediyse doğrudur!” dediler.

Tam bir teslîmiyetle;

“–Allah ve Rasûlü, en iyi bilendir!” dediler.

Ashâb-ı kirâmın sevgi ve muhabbet denildiğinde anladığı hakikat, Allah Rasûlü’nün gönlünde yer alabilmek idi.

Onların en büyük endişesi âhirette Sevgili Peygamberimiz’den ayrı düşmekti.

Ashâb-ı kiram; dünyada Allah Rasûlü ile beraberliğin rûhânî lezzetini, âhirette yaşayabilmek için ömürlerini vakfettiler.

Sevbân -radıyallâhu anh-’ın hâli buna en güzel misaldir. Onun dünyalık hiçbir şeyi yoktu. Onu en çok teessüre gark eden;

“Acaba ben âhirette Allah Rasûlü ile beraber olabilecek miyim?” endişesi idi.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir gün Sevbân -radıyallâhu anh-’ı çok mahzun ve solgun gördü. Hüznünün sebebini sordu. Hazret-i Sevbân dedi ki:

“–Yâ Rasûlâllah! Öyle bir lezzet içindeyim ki, eve gidiyorum, hasret içinde kalıyorum. Bu lezzeti kaybedeceğim diye korkuyorum. Siz âhirette peygamberlerle beraber olacaksınız. Ben ise kim bilir nereye savrulup kalacağım!” (Bkz. Vâhidî, Esbâbu Nüzûli’l-Kur’ân, s. 170)

Peygamberimiz, Sevbân gibi âşık sahâbîlerine şöyle dedi:

“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96)

Enes -radıyallâhu anh- der ki:

“İslâm’a girmekten başka hiçbir şey bizi (ashâb-ı kirâmı) Allâh’ın Nebîsi’nin;

«Muhakkak sen sevdiğinle berabersin.» sözü kadar sevindirmemiştir.” (Müslim, Birr, 163)

O sevgiyle Abdullah bin Ömer -radıyallâhu anhümâ-; Peygamber Efendimiz’in sünnet-i seniyyesine öyle sarılıyordu ki, yolda giderken;

“–Niçin şuradan döndün?” diye soranlara;

“–Allah Rasûlü’nü oradan dönerken gördüm, o sebeple O’nun yaptığını yapmak bana zevk veriyor!” demişti.

Hakikî muhabbet budur, gerçek sevgi budur. İki kalp arasındaki muazzam bir cereyan hattı…

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2018 Ay: Kasım, Sayı: 16

İslam ve İhsan

ÖMRÜNÜ EFENDİMİZİ TAKİBE ADAMIŞ SAHABE

Ömrünü Efendimizi Takibe Adamış Sahabe

SAHABELERİN PEYGAMBER SEVGİSİ

Sahabelerin Peygamber Sevgisi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • sağolun verdiğiniz bilgi için inşallah çok büyük bir site olursunuz :)

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.