Müslüman Ümitvar Olmalıdır

Ümitsizliğe düşmek Müslümanı nasıl bir hezimete sürükler? Ümitvar olmanın ve inanarak gayret etmenin önemi nedir? Hizmet edene şeytan nasıl vesveseler verir?

Talebe okutması gereken bir âlim, nefsinin mazeretlerine inanırsa;

“–Şimdi ilmin tâlibi mi kaldı? Vefâlı talebe mi kaldı?” der, ümitsizliğe kapılır, bedbin bir şekilde hizmetten geri kalır.

Şâzelî meşâyıhından Derkāvî -rahmetullâhi aleyh- şöyle der:

“Üstâdım beni bir kabîleye gönderiyordu. Ona dedim ki:

«‒Gittiğim yerde mânevî sohbetler yapıp hasbihâl edebileceğim bir Allâh’ın kulu bile yok, yapayalnız kalacağım…»

Bana üstâdımın cevabı şöyle oldu:

«‒Muhtaç olduğun insanı kendin doğuracaksın! (Yani kendin arayıp, bulup, yetiştireceksin.)»”

Yine emr-i bi’l-mârufta bulunması gereken kişi;

“–Bu zamanda kim dinler ki?!.” der, köşesine çekilir.

Bu kıssa, böylelerine;

“–Sen azmet ve gerçekleştir! Bahanelere sığınma! Niyetinin samimiyeti, amelini isabet ettirecektir!” mesajını vermektedir.

Nitekim Kur’ân-ı Kerim bize Ashâb-ı Sebt’i misal verir. Onlara Cenâb-ı Hak cumartesi günü avlanmayı yasaklamıştı.

  • İçlerinden bir grup bu yasağı çiğniyordu.
  • Bir grup onları ikaz ediyor, nehy-i ani’l-münker vazifesini yerine getiriyordu.
  • Üçüncü bir grup ise, yasağı çiğneyenlerden ümit kesmişti. Onları ikaz etmenin bir faydası olmadığını düşünerek, tebliğ vazifesini terk etmişti.

HELAK EDEN ŞEYTAN VESVESESİ

Helâk geldiğinde, sadece yasağı çiğneyenlere değil, onları ikaz etmeyenlere de isabet etti. Sadece tebliğ vazifesini yerine getirenler kurtuldu.

Demek ki;

“Faydası yok!” diyerek hakkı tavsiye vazifesini terk etmeye ruhsat yoktur.

Necip Fazıl bu mânâyı şiirin diliyle şöyle ifade eder:

Tohum saç! Bitmezse toprak utansın!

Hedefe varmayan mızrak utansın!

Hey gidi küheylân, koşmana bak sen!

Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!

Asr-ı saâdette de Peygamber Efendimiz; bin bir meşakkat ve zorluk karşısında ümitsizliğe düşmemiş, sabır ve azimle gayret ederek muvaffak olmuştur.

Mekke devrinde büyük zulümler karşısında altı senede ancak 40 kişi müslüman oldu. Fakat müslümanların azmi devam etti. Bu azimle hicrette takrîben 190 aile hicret etti. Medine’deki ilk nüfus sayımında 1.500 kişi tespit edildi. Bu gayretler neticesinde İslâm öyle yayıldı ki, Vedâ Haccı’na 120.000 kişi iştirâk etti. Gelemeyenler de hesaba katılırsa, müslümanların sayısı 150.000’e vardı. Demek ki on yıl içinde Medine’ye gelen 1 kişi, 100 kişi oldu.

Tevfîk Allah’tandır. Bereketi verecek Cenâb-ı Hak’tır. Müslüman dâimâ nikbindir, ümitvardır. Asla bedbin ve ümitsiz değildir. Çünkü o dâimâ bilir ki gücü verecek Cenâb-ı Hak’tır.

Unutmamalıdır ki;

Gayretlerimizde ihlâs ve takvâmız arttıkça, Cenâb-ı Hak da yardımını artırmaktadır. Bedir zaferinde böyle olmuştur. 1.000, 2.000 ve 3.000 melekle te’yîd-i ilâhî gelmiştir.

GÜNAHKÂRA DEĞİL, GÜNAHA HUSÛMET

Kıssadan alacağımız bir ders de, günaha olan nefret ve düşmanlığı, günahkâra taşıtmamaktır.

Bir mü’min, Allâh’ın yasakladığı bir şeyi elbette nefretle karşılayacaktır.

Ayrıca, günahkârlarla ihtilât, fâsıklarla beraberlik, kişiyi helâke sürükler.

Bu sebeple, müttakî mü’minler, günahkârlardan uzak dururlar.

وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِۖ

“…Günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın!..” (el-Mâide, 2) tâlimâtı sebebiyle de, günahlardan vazgeçmeyen kişileri desteklememek lâzımdır.

Ancak; onlara tebliğ, emr-i bi’l-mârûf ve nehy-i ani’l-münker vazifesi devam etmektedir.

Hidâyet ve rahmet üslûbu gereği, muhataba şefkat ile yaklaşmak da tebliğin tesirini artırır. Problemini çözdüğünüz, derdiyle dertlendiğiniz kişi, sizindir. Yani sizin söylediklerinizin, onun menfaatine olduğunu daha iyi idrâk edecek, peşin hüküm gibi mâniaları aradan kaldıracaktır.

Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve Hak dostları, günahkârlara da şefkat ile yaklaşarak onların hidâyet ve ıslahlarına vesile olmuşlardır.

Bu hâlin güzel bir misâlini Abbâd bin Şurahbîl -radıyallâhu anh- şöyle anlatmaktadır:

Bir zamanlar fakir düşmüştüm. Bunun üzerine Medine bahçelerinden birine girdim. Başak ovup hem yedim hem de torbama aldım. Derken bahçe sahibi gelip beni yakaladı, dövdü, torbamı elimden aldı ve Rasûlullâh’a götürüp şikâyet etti.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bahçe sahibine;

“−Câhilken öğretmedin, açken doyurmadın!” buyurdu.

Sonra bahçe sahibine torbamı iâde etmesini söyledi. Daha sonra Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana bir veya yarım sâ‘ (yaklaşık 3 kg) miktarında yiyecek verdi.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 85/2620-2621; Nesâî, Kudât, 21)

Gaflet ehlinin içinde, bir imdat eli bekleyen nice gönlü kırıklar vardır. Bu hakikati ifade için, şair ne güzel söylemiştir:

Harâbât ehline hor bakma zâhid,

Defîneye mâlik vîrâneler var!

Cenâb-ı Hak; bizlere fedâkârlığı, infâkı ve tasadduku sevdirsin. Dünya malını, âhireti kazanma malzemesi yapabilmeyi tâlim buyursun. Âmîn!..

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2020 Ay: Aralık, Sayı: 190

İslam ve İhsan

VESVESEDEN KORUNMA YOLLARI

Vesveseden Korunma Yolları

VESVESEDEN NASIL KURTULURUM?

Vesveseden Nasıl Kurtulurum?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.