Edep Hatasının Bedelini Acı Bir Dersle Ödeyen Genç
Abdullah Sert Hocaefendi, dergahta yaptığı küçük bir edep hatası yüzünden hayatı altüst olan bir gencin ibret dolu hikâyesini bizlerle paylaşıyor.
Değerli kardeşlerim, yine çok güzel bir menkıbe hatırıma geldi. Menkıbe derken yaşanmış bir olaydan bahsediyorum. Dün de bir sohbette okumuştuk bunu.
Bir grup zat, Lübnan dağlarında bir dergaha uğruyorlar. Bu dergahta, herkesin dikkatini çeken bir delikanlı koşturuyor; herkese hizmet ediyor, yüzü gülüyor, herkes ona kıymet veriyor.
Aradan birkaç sene geçiyor. Aynı grup, bu delikanlıyı farklı bir şehirde, pazarda görür. Fakat çok perişan bir vaziyette. Delikanlı, perişan haliyle dikkatlerini çeker. Onlar da dikkatle bakmaya başlarlar.
Delikanlı yanlarına gelir ve “Hayrola! Niye bakıyorsunuz bana?” der.
“Sen bizim o Lübnan dağlarında gördüğümüz delikanlı değil misin?” diye sorarlar.
“Evet, evet benim” der.
“Peki, o halde oradaki halinle burada gördüğümüz halin arasında ne oldu? Bu perişanlık neden? Saçın başın dağılmış, yüzünün nuru kaybolmuş. Anlat, ne yaptın da o güzel meclisten böyle sokaklara düştün?” diye sorarlar.
Delikanlı şöyle cevap verir:
“Bir gün et dağıtıyordum. Sofrada et dağıtırken baktım ki, güzel bir parça et var. Herkese eti dağıttıktan sonra o güzel parçayı kendime ayırdım ve onu yedim. İşte bu edep hatasından dolayı Allah beni böyle rezil etti.”
Değerli kardeşlerim, burada manevi hayat dediğimiz, tasavvuf, seri süluk ve terbiye yolunda insanın nasıl inşa edildiği çok net görülüyor. Yemeği dağıtırken bile bir başkasını öncelemek gerekir. Neticede o da ettir, ama onu da bir et kalmıştır.
Ama yok, ben önce mümin kardeşimi düşünmek durumundayım.
YORUMLAR