
Bir Efendi, Bir Köle ve Gerçek Teslîmiyetin Hikâyesi
Zâhirde köle, bâtında ârifti... Efendi ise nefsin efendisiydi yalnızca. Bu hâl, Mevlâ’ya tam teslîmiyetin ne demek olduğunu öğretti.
Bir efendi ile kölesi arasında geçen şu mükâleme, ne kadar ibretlidir:
BİR EFENDİ, BİR KÖLE VE GERÇEK TESLÎMİYETİN HİKÂYESİ
Adamın birisi bir köle satın almıştı. Köle, takvâ sâhibi, sâlih bir mü’min idi. Efendisi onu alıp evine götürünce, aralarında şöyle bir konuşma geçti:
Efendi:
“–Benim evimde neler yemek istersin?”
Köle:
“–Ne verirsen onu.”
“–Nasıl elbiseler giymek istersin?”
“–Ne giydirirsen onu.”
“–Evimin hangi odasında kalmak istersin?”
“–Hangi odada kalmamı istersen orada.”
“–Evimin hangi işlerini yapmak istersin?”
“–Hangi işleri yapmamı istersen onları.”
Bu son cevâbın ardından, efendi bir müddet tefekküre daldı ve gözlerinden süzülen yaşları silerken şöyle dedi:
“–Keşke ben de Rabbime böyle teslîm olabilseydim. O zaman ne mutlu olurdum!..”
Bu arada köle dedi ki:
“–Ey benim efendim! Efendisinin yanında, kölenin irâde ve ihtiyârı olur mu?..”
Bunun üzerine efendi:
“–Seni âzâd ediyorum. Allâh için hürsün. Fakat, benim yanımda kalmanı da arzu ediyorum. Tâ ki canım ve malımla sana hizmet edeyim...” dedi.
Kim ki Allâh’ı hakkıyla tanır, O’na gerçek bir muhabbetle teslîm olur, O’nun kendisi için takdîr ettiği hâle rızâ gösterirse, onda ne irâde kalır ne de ihtiyâr. O artık yalnız şöyle der:
“–Allah’tan istekte bulunmak benim neyime?”[1]
Dipnot:
[1]. Abdülkâdir-i Geylânî, el-Fethu’r-Rabbânî, (Abdülkâdir-i Geylânî’nin Sohbetleri), İstanbul 1987, s. 421.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları
YORUMLAR