Manevi Cihat

Gerçek mücahit, nefsine (hevâ ve heveslerine) karşı cihat edendir.

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

Bismillahirrahmanirrahim. “Bizim uğrumuzda cihat edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah, ihsân ehliyle beraberdir.” (Ankebût, 69)

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz buyurdular:

“Gerçek mücahit, nefsine (hevâ ve heveslerine) karşı cihat edendir.” (Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 2/1621)

Mü’min, dış düşmana karşı cihâda hazır olmak için de evvelâ iç düşmana karşı mücâhedesinde muvaffak olmak zorundadır. Nefse ve şeytana karşı takvâ zırhına bürünerek mânevî cihâdı kazanmadan, dış düşmana karşı gerçek bir zafer beklemek, beyhûdedir.

YAVUZ SULTAN SELİM VE ÜZÜM HİKAYESİ

Bu hakîkati şu hâdise ne güzel îzah eder:

Yavuz Sultan Selim Han Mısır Seferi’ne giderken ordunun Gebze yakınlarından geçtiği yerler, hep bağlık-bahçelikti. Sultan Selim Han;

“Acaba askerlerim, sahibinden izin almadan, üzüm ve elma koparıp yediler mi?” diye düşüncelere daldı. Sonra yeniçeri ağasını huzûruna çağırıp;

“–Ağa fermânımdır; bütün askerlerimin heybeleri yoklansın. Heybesinde bir elma veya üzüm salkımı çıkan asker olursa, derhâl huzûruma getirilsin.” diye emretti.

Yeniçeri ağası, hemen harekete geçerek heybeleri araştırdı. Daha sonra Sultân’ın huzûruna gelerek:

“–Sultânım, koparılmış hiçbir meyve izine rastlamadık.” dedi.

Yavuz, bu habere çok sevindi. Üzerinden büyük bir ağırlık kalktı. Ellerini yüce dergâha açarak;

“Allâh’ım! Sana sonsuz hamd ü senâlar olsun! Bana haram yemekten sakınan bir ordu ihsân eyledin.” dedi.

Sonra da yeniçeri ağasına;

“–Şayet askerlerim izinsiz meyve koparmış olsalardı, Mısır seferinden vazgeçerdim. Çünkü, haram yiyen bir ordu ile beldelerin fethi mümkün olmaz.” dedi.

Bizler de o mübarek ecdâdın bugünkü temsilcileri olmalıyız. Bunun için, bütün ilâhî emirlere ve nehiylere titizlikle riâyet etmeliyiz. Hayatımızın her safhasında İslâm’ın hükümlerine tam bir teslîmiyetle itaat etmeli, bütün varlığımızla Hakk’a râm olmalıyız. (Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi Ekim-2018)

İslam ve İhsan

CİHAT NEDİR VE NASIL OLMALIDIR?

Cihat Nedir ve Nasıl Olmalıdır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.