
İhsân Şuuru İbadetlerimize Ne Katar?
Namaz ve ibadetlerde huşû hâli nasıl kazanılır? İhsân şuuru ibadetlerimizi nasıl güzelleştirir?
Nasıl ki Sakarya Nehri’nin, Karadeniz sularına karıştıktan sonra artık kendine âit bir akışı ve rengi kalmaz; artık ona Karadeniz’in âhengi ve rengi hâkim olur; ihsân da aynen böyledir. Dolayısıyla ihsân, bu hâle, yani Hak’ta fânî olabilmek ve Hakk’ın cemâlî tecellîlerine mazhar olabilmek demektir.
İHSÂN ŞUURU İBADETLERİMİZE NE KATAR?
O hâlde diyebiliriz ki ihsân, îmânın özü ve cevheridir. Bütün ibadet ve davranış güzelliklerinde arzu edilen huşû, ihlâs ve takvâ gibi irfan meyveleri, ancak ihsân ile mümkündür. Zira Hakk’ı görüyormuşçasına yapılan her amel-i sâlih, ihlâs dallarını filizlendirir, takvâ çiçeklerini açar ve huşû meyvesini verir. Kullardan kimsenin görmediği yerlerde bile istikâmet üzere olmak, beşer nazarlarından uzak mahallerde dahî günahlardan sakınmak, ancak “Allah beni görüyor” şuuru içerisinde olmakla mümkündür. Onun için tasavvuf, baştan sona bütün usûl ve erkânında gönlü bu hâle kavuşturma gâyesini hedefler. Hak dostları, bir ömür hep bu hâlin tahsîlinde talebe olmuşlardır.
Annesi Veysel Karânî Hazretleri’ne sordu:
“–Oğlum bütün bir gece sabaha kadar nasıl ibadet hâlinde olabiliyorsun? Buna nasıl dayanabiliyorsun?”
Cevap verdi:
“–Ey güzel annem! İbadetimi özene bezene yapıyorum. Kalbim huşû ile öyle genişliyor ki yorulmak nedir bilmediğim gibi, yeryüzü ve her türlü bedenî hislerle alâkam kesiliyor. Bir de bakıyorum, sabah oluvermiş!..”
“–Nedir bu huşû hâli ey Üveys?”
“–Huşû odur ki, bir bedene mızrak saplansa, canın haberi olmayışıdır.”
Nitekim İslâm tarihinde meşhurdur: Bir muhârebede Hazret-i Ali’nin ayağına ok isabet etmişti. Iztırâbının şiddetinden dolayı çıkaramadılar. Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-:
“–Ben namaza durayım da öyle çıkarın!” dedi.
Dediği gibi yaptılar. Hiçbir zorluk çekilmeden, kolayca çıkarıldı. Hazret-i Ali selâm verip;
“–Ne yaptınız?” diye sorduğunda, oradakiler;
“–Çıkardık!..” dediler.
Zira Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-’ın vücûdu, namazın huşûu ve mânevî hazzı ile âdeta erimiş, dünyadan tecerrüd etmişti. Hazret-i Ali’nin bu hâli, ihsân ve murâkabe’nin canlı bir misâlidir.
Hâsılı ibadetlerden böylesi zevk almak, onlardan yorulmamak, ancak ihsân duygusu ile mümkündür. Gönlünde ihsân duygusu olmayan kimse namaz kılsa yorulur; namaz ona ağır gelir. Zenginse, zekât ve sadaka vermekten çekinir. Çünkü ilâhî murâkabeden uzak olduğu için, îmânın lezzetini alamamıştır.
Bu itibarla denilebilir ki; dosdoğru kılınacak namaz, gönülle verilecek zekât ve infak, muhabbetle tutulacak oruç, aşkla yapılacak hac, kalbi havf ve recâ arasında tutacak bir kalb-i selîm vasfı, güzel ahlâk ve sâir bütün hayırlar, hep ihsân hâlinin semeresidir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, 12 Saadet Damlaları, Erkam Yayınları
YORUMLAR