Uzanarak Kuran Dinlenir mi?

Uzanarak, yatarak Kur'an dinlemenin bir sakıncası var mıdır? Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Hamdi Yıldırım cevaplıyor.

Kur’ân ister canlı olarak okunsun isterse bir kayıttan dinlensin, ona pür dikkat, edeple ve saygıyla kulak verilmelidir. Ancak insan bazen yorgun olur, dinlenmek isterken Kur’ân dinlemeyi tercih edebilir. Peki bu durumda uzanarak Kur’ân dinlenebilir mi?

Evet, dinlenebilir. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm Allah’ın zikridir. Kur’ân’ın isimlerinden biri de "Zikir"dir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Onlar Allah’ı ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarken zikrederler.” (Âl-i İmrân, 191)

Bu âyetten hareketle Kur’ân-ı Kerîm ayakta, oturarak ya da yatarak dinlenebilir. Ancak burada edebi elden bırakmamak gerekir. Kişi uzanmış olsa da dizlerini çekerek, ayaklarını toplamaya çalışarak daha derli toplu bir pozisyonda bulunmalıdır. Kur’ân-ı Kerîm’e gösterilen saygı, insanın duruşuna da yansımalıdır.

Nasıl ki hasta yatağındaki bir insan, ziyarete gelen bir büyüğüne karşı toparlanmaya çalışıyorsa; Allah’ın kelâmı okunurken de bir nebze toparlanmak gerekir. Çünkü bu, ayette geçen “sessiz olun ve dinleyin” emrinin bir yansımasıdır.

Kur’ân’ı hayatımızın her alanına yerleştirmeliyiz. Elimizden geldiğince onu oturarak ve dikkatlice dinlemeye çalışmalıyız. Ancak yorgunluk anlarında da Kur’ân dinlemeyi tercih etmek, boş şeyler dinlemekten daha faziletlidir. Bu da bir nevi dinlenmeyi Kur’ân’la geçirmek anlamına gelir.

Bazı yerlerde şöyle bir kıyaslama yapılır: “Türkler Kur’ân’a çok saygılıdır, onu duvara asar ama hiç okumaz. Filanlar ise Kur’ân’ı çok okur ama yere koyar, saygı göstermez.” Oysa unutmamak gerekir ki Kur’ân’a saygının birinci derecesi, onu okumak ve onunla amel etmektir. Kur’ân’ı okumadan yalnızca duvara asmakla saygı gösterilmiş olunmaz. Bu, içi boş bir iddiadır.

Ecdadımız hem Kur’ân’ı yükseklerde tutarak fiziksel saygı göstermiş hem de onu okuyup hayatlarına tatbik etmişlerdir. Bugün Afrika’nın bazı bölgelerinde hafızlara büyük değer verildiğini biliyoruz. Kur’ân’ı tamamen ezberlemiş olanlara meclislerde en üst yerler ayrılıyor. Bu, Kur’ân’a ve hafızlara verilen değerin bir göstergesidir.

Hafızlık çok kıymetli bir nimettir. Cenâb-ı Allah bu nimeti kime vermişse, o kişilere saygı duymak da bizim görevimizdir. Böylece hafızlar da taşıdıkları Kur’ân’ın kıymetini daha iyi idrak ederler.

Sonuç olarak Kur’ân-ı Kerîm’e karşı her zaman edep ve saygı içinde olmamız gerekir. Okuyarak, dinleyerek ve onunla amel ederek Kur’ân’ı hayatımızın merkezine yerleştirmeliyiz.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.