İnsan En Sevdiğinden Neden Kaçar?

Hak hukuku gözetmeyen aile fertlerinin ahretteki durumları nasıl olacak? Sevdiği halde bir insan sevdiğinden neden kaçar? Emel Sözcüer yazdı.

Dünya üzerindeki ifsat hareketlerinden İslam toplumu, dolayısıyla aileler olumsuz etkileniyor. Ailenin iki cihanda huzur ve saadeti yaşayabilmesi ve İslam toplumunun dünyaya, ailede saadet örneği sunabilmesi için gayret gösterme sorumluluğumuz vardır.

Bu sebeple aile içinde kul hakkı çok önemli meseledir. Sınırların ihlal edildiği, hataların hak ve hukukun çok önemsenmediği bir ortamdır aile ortamı. Bilinen bir konudur ki, insanın maskesinin düştüğü tek yer aile hayatıdır. O yüzden eksikler, kusurlar ortaya çıkar. Bu durumda idare edici, sabredici olarak huzurun devamına katkıda bulunmalıdır. Eşler arasındaki hukuk kadar, evlatların hukukunu da önemsemek gerekir. Zulmün küçüğü büyür, kötülüklere yol açar. Faziletin küçüğü büyür, hayatı huzurlu yapar. Bunun için aile içinde adaleti diri tutmak, ona yapılacak en büyük yatırımdır. En önemli tarihi hakikatlerden birisi olan, aileden devlete kadar tüm kurumların ayakta durması, sürekliliği, huzuru ancak adaletle sağlanabilmiştir.

Abdülkadir Geylani Hz: “Başkası senin için İslam’ı yaşayamaz, senin yerine ölemez, tövbe edemez, yargılanamaz.” diyor. Bu söz İslam’ın Allah huzurundaki kişisel sorumluluk hassasiyetini tüm detaylarıyla ortaya koyuyor. Ne anneye babaya, ne evlada, ne eşlere ne de kardeşe vekâlet verilmiyor. Her birinin arasındaki hukukun ihlalinde hesap, o dehşetli gün gündeme gelecektir.

Kul hakkı, insanlar arasındaki haklar olduğu için, haksızlık yapan kişi, tövbe etmekle kul hakkı üzerinden düşmez. Hak sahibi kıyamet günü hakkını isteyecektir. O dehşetli günde kişiler kendini kurtarabilmek için kimde hakkı varsa alacaktır. Kişi ancak hak sahibiyle helalleşerek üzerindeki haklardan kurtulabilir.

HAK HUKUKU GÖZETMEYEN AİLE FERTLERİNİN AHRETTEKİ DURUMLARI

Abese Suresi 34 ila 36. ayetler hak hukuku gözetmeyen aile fertlerinin ahretteki durumlarını şöyle anlatıyor: “İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden ve babasından, eşinden ve evlatlarından bile kaçar. O gün herkesin kendine yetip artacak bir derdi, meşguliyeti vardır.” İnsan eşinden evladından, anne ve babasından neden kaçar acaba? Anne baba en sevdiği evlatlarından neden kaçar da kendi derdine düşer?

Aile içinde kul hakkı çerçevesine girecek konuların en ince ayrıntılarının öğrenilmesi gerekiyor. Aile bireylerinin haklarını ihlal etmemesi, ailedeki dayanışmanın varlığına bağlıdır. Kim, neyi, ne zaman, ne ölçüde yapmalı gibi konuların netliğe kavuşması haksızlıkları önlemede etkili olacaktır.

Eşler arasındaki ilişki, evlat ebeveyn, kayınvalide gelin ilişkisi, akrabalar arası, kardeşler arası ilişkiler Hakk’ın çizdiği çizgilere uygun mu? Kaş göz işareti bile kul hakkını ihlal özelliği taşıyorsa bu hassasiyetin nasıl bir kalp inceliği gerektirdiğini düşünmemiz gerekir.

Peygamberimiz (s.a.v.) veda hutbesinde şu dört şeyi yapmamayı öğütlüyor: Bunlardan biri “Allah’ın dokunulmaz kıldığı canı haksız yere öldürmeyeceksiniz” Bu görünürde fiziki cinayetten söz ediyor olsa da derinliğine baktığımızda bu eylemde sadece fiziksel olmayıp ruhsal cinayetin de var olacağını anlıyoruz. Cinayet sadece bedenin öldürülmesi midir? Ruhu öldüren hareketler, tavırlar da cinayet olmaz mı?

Bir erkek eşini sürekli aşağılıyor, yeriyor, gönlünü almıyorsa, eve geldiğinde televizyon, telefonla olan yakınlığı eşinden daha fazlaysa, eşinin duygusal ihtiyaçlarına duyarsız kalarak, yaşama sevincini her geçen gün solduruyorsa bu cinayet olmaz mı?

Kadın sürekli şikâyet dili kullanıyor, eşi eve geldiğinde evi kargaşa ortamına çevirecek davranışlarla surat asarak, küsme nöbetleri tutarak, bir güler yüzü eşinden esirgeyerek eşinin hayat enerjisini öldürüyorsa bu cinayet olmaz mı?

Bir ebeveyn sürekli çocuğunu eleştirip olumsuz sözlerle etiketliyorsa, hep tenkit ediyor, daha fazla başarılı olmalı, arkadaşını geçmeliydin vurgusuyla çocuğun kendine olan saygısını öldürüyorsa bu cinayet sayılmaz mı?

Bir kayınvalide gelinine psikolojik baskı uygulayarak yaptıklarını beğenmeyip sürekli oğluna ve başkalarına şikâyet ediyorsa, karı koca arasındaki muhabbeti her geçen gün biraz daha öldürüyorsa bu da bir cinayet olmaz mı?

Ya da gelin, kayınvalidesi hakkında olumsuz söylemlerde bulunarak eşinin annesine karşı yanlış tavırlarına neden olduğu için, annenin akıttığı gözyaşlarının ateşi, gönül yangınına sebep olmaz mı?

Cinayet sadece silahla bıçakla olmaz. Davranışlarla, tavırlarla ve dil ile de olur. Sevgi göstermemekle, sürekli eleştirmekle, aşağılamakla, kargaşa, gıybet ve kötü sözlerle de olur. Gayrimeşru duygularla beyni işgal olan kişi, eşine olan muhabbetini yaralamış olur. Psikolojik şiddet fiziksel şiddetten daha yaralayıcıdır. Öyleyse hepimiz düşünmeliyiz: Ben Peygamberimin ümmetiyim iddiasındaysak, ispat gerekir. Bu ispatı, ancak hal ve davranışlarımızı O’na benzetmekle gerçekleştirebiliriz.

Kimi zaman ilişkilerimizden geriye ah’larımız kalıyor. Hüzünle birlikte canımız öyle yanıyor ki sükûtumuz çığlık gibi yükseliyor. Hiçbir şeyin karşılığını tam olarak alamayacağız ama dünyada insana verilecek en büyük ceza bazen kendi kötü ahlakı oluyor.

SİZİN EN HAYIRLINIZ

El iyisi olup ev iyisi olmadıktan sonra, eş olmanın anlamı yoktur. Onlar için evlilik vitrindir, kendileri için bir statü ve konfordur. “Sizin en hayırlınız eşine karşı en hayırlı olanınızdır”1 hadisi de buna delildir. “Âşık olmadan önce sadık olmayı öğrenmek gerek. Çünkü en büyük kul hakkı duyguların hakkıdır.” 2

Evlatlarımız, eşimiz, aile bireyleri birbirine emanettir. Emanet istediğin her şeyi yapabilirsin demek değildir. İstediğin her şeyi yapamazsın demektir. Emanet sahip değil şahitsin demektir. Aynı zamanda o şahitlikten hesaba çekileceksin, ondan sorumlusun, hesabını vereceksin demektir.

Allah kul hakkı ihlalini, affının dışında tutuyor. Ahiret müflisi olmamak için ilişkilerimizde en çok kul hakkına hassasiyet göstermek zorundayız. “Her insan zerre miktarı da olsa yaptıklarının karşılığını görecektir.” (Zilzal, 7-8) Aleyhimize olduğunu bilsek bile adaleti seçmek, dünya ve ahiret hayatının en önemli yatırımıdır. Sözle de, gözle de yapılsa, elle de yapılsa Rabbimiz tarafından zerresi bile dikkate alındığının bilincinde olmalı ve bedeli olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.

Aile İslam toplumunun özüdür. Ailedeki rahmet iklimi, İslam toplumunu rahmet toplumu yapar. Oradaki bozulma, tüm topluma sirayet eder. Ailede oluşan şiddet, kul hakkı ihlali, ilişkilerdeki bozulma, orada İslamsız alanların var olduğunun göstergesidir.

Birbirinin gözüne bakan, gönlünü gören aile bireylerinin yuvalarına ilahi rahmet yağmurları yağar. Bu, İslam toplumu olabilmek için aslında ilahi rahmete kavuşabilme yolculuğudur. Evlilik; hayatının özünde hukuki kurallar değil, sevgi ve rahmetin olduğu bir gerçektir.

Sapmalardan ve sürçmelerden kurtulmak için adil, mutedil bir dünyada sükûna ermenin, her daim Hak rızasına talip olmanın bir yolunu bulmalıyız. Yalnızca O’nun rızası için yaşama; yani davranışlarımızın, sözlerimizin sebebidir asıl önemli olan. Tüm davranışlarımızın hasbi olması duamızdır.

Dipnotlar: 1) (Tirmizi, Ebu Davud) 2) Ferhad Fani

Kaynak: Emel Sözcüer, Altınoluk Dergisi, Sayı: 445

İslam ve İhsan

HAŞR VE AHİRETTE HESAP NASIL OLACAK?

Haşr ve Ahirette Hesap Nasıl Olacak?

HESAP GÜNÜ NASIL OLACAK?

Hesap Günü Nasıl Olacak?

HESAP GÜNÜ İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Hesap Günü İle İlgili Ayet ve Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.