İbn-i Abbâs’ın Adamı Hayrete Düşüren Cevabı

Kendisine nâhoş sözler sarf eden adama Efendimizin (s.a.v) amcasının oğlu olan İbn-i Abbâs (r.a) ne cevap verdi?

İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ-’ya bir kişi gelip kendisine nâhoş sözler söyledi, İbn-i Abbâs cevap vermedi.

Öyle ki adam hayret etti:

“–Ey İbn-i Abbâs; bu muammâyı çöz, niye bana cevap vermedin?” dedi.

O da şöyle cevap verdi:

“−Bende üç haslet var, onun için sana cevap veremem.

«Birincisi; Kur’ân’dan bir âyet okunduğu zaman, keşke bütün insanlar benim duyduğumu duysalar.» derim.

«İkincisi; Hâkimlerin adâlet tevzîine sevinirim ki, müslümanlar selâmet bulur.

Üçüncüsü; Müslümanların beldesine yağmur yağınca sevinirim, Zira müslümanlar sevinir.»

Bende bu üç haslet varken ben sana nasıl cevap verebilirim?”

Sahâbî efendilerimiz, mazhar oldukları muhteşem nimetin şükrünü edâ edebilme gayreti ve azmi içindeydiler.

“Her nimetin şükrü, kendi cinsinden olur.” fehvâsınca, onlar da hidâyetlere vesile olmak için dünyanın meskûn olan her yerine sefer ettiler. Gittikleri yerlerde halkalar kurup, Kur’ân öğrettiler, sünneti yaşadılar ve yaşattılar. İslâm ahlâkını sergilediler.

Fahr-i Kâinât Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e besledikleri samimî ve derin muhabbetten enerji aldılar. Bu yoğun gayretlerden dolayı asla yorulmadılar, bezginlik göstermediler, şikâyet etmediler. Zira sînelerinde Rasûlullah Efendimiz’i taşıdılar. Ulaştıkları kimselere büyük bir zarâfet ve nezâketle İslâm’ı tebliğ ettiler.

Ebû Hârun el-Abdî -rahmetullâhi aleyh- şöyle anlatır:

“Biz gençler (dînî hususlarda bilmediğimiz) bazı şeyleri öğrenebilmek için Ebû Saîd el-Hudrî -radıyallâhu anh-’ın yanına giderdik. O, bizleri görünce (çok sevinir ve bize hitâben) şöyle derdi:

“–Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in bize vasiyet ve emânet ettiği kişiler, merhaba, hoş geldiniz!

(Zira) Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bize şöyle buyurmuştu:

«–Dünyanın dört bir yanından insanlar gelip dîni iyice öğrenmek ve onda derinleşmek isteyerek size tâbî olacaklardır.

Onlar size geldiğinde kendilerine îtinâ gösterin ve (dâimâ) hayırla muâmele edin!»” (Tirmizî, İlim, 4/2650; İbn-i Mâce, Mukaddime, 17, 22; Dârimî, Mukaddime, 26; Hâkim, I, 164/298)

Onların tebliğinde en mühim unsur, bizzat sergiledikleri samimî ve eşsiz ahlâk idi.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2022 Ay: Aralık, Sayı: 214

İslam ve İhsan

ABDULLAH BİN ABBAS’IN (R.A.) HAYATI

Abdullah Bin Abbas’ın (r.a.) Hayatı

ABDULLAH BİN ABBAS'IN (R.A) DUASI

Abdullah Bin Abbas'ın (r.a) Duası

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.