Hac ve Umrenin Önemi Nedir? (Şafii Fıkhı)

Hac ve umrenin önemi nedir? Hac ve umre’nin dinimizdeki yeri nedir? Hac ve umre’nin hikmeti ve faydaları nelerdir? Hac ve umre menâsıkıyla ilgili hikmetler nelerdir?

İslam’ın beş temel şartından olan hac, malî ve bedenî bir ibadet olup şartlarını taşıyan her Müslümanın, ömründe bir kez yerine getirmesi gereken önemli bir ibadettir.

Hac, kelime olarak; saygıdeğer makamları ve yerleri ziyarette bulunmak, anlamındadır. Bir fıkıh terimi olarak hac; İhrama girmek suretiyle Arafat'ta vakfe yapmak, Safa-Merve arasında Sa’y yapmak, Traş olmak, Kâbe’yi gidip Ziyaret Tavafı yapmak ve bu rükünler arasında tertibe riâyet etmektir.

Hac ibadetini yerine getiren kimseye "hacı (çoğulu, huccâc)" denir. Umre yapana “mu’temir” denir.

Umrenin kelime anlamı, "ziyaret"tir. Terim anlamı ise; Kâbe'yi tavaf etmek, Safa ile Merve arasında sa'y yapmak gibi ibadetleri yerine getirmek amacıyla Kâbe'ye varmayı kastetmektir.

a. Hac ve Umre’nin Dinimizdeki Yeri

Hac hicretin dokuzuncu yılında farz kılınmıştır. Haccın farz oluşu; Kur'an, sünnet ve icma (âlimlerin ittifakı) ile sâbittir.

Cenab-ı Hak -celle celâlüh-, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:

"Hacca (gidip gelmeye) gücü yetenlerin Kâbe'yi haccedip ziyarette bulunması, Allah'ın, insanlar üzerindeki bir hakkıdır. Kim onu inkâr ederse, şüphesiz ki Allah, âlemlerden müstağni (kimseye muhtaç değil)dir."[1]

Hac ve umre belli şartları taşıyan müslümanlara ömürde bir defa yapıl­mak üzere farz kılınmıştır. Bu ibadetlerin farzlığıyla ilgili olarak yüce Allah şöy­le buyurmuştur:

“Haccı da umreyi de Allah için tamamlayın.”[2]

Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-'in de bu konuda pek çok hadisleri vardır. Bunlardan birisi: "Ey insanlar! Allah size haccı farz kılmıştır. O halde haccediniz"[3] hadisidir.

Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-, haccın, İslâm’ın şartlarından olduğunu şu hadisinde belirtmiştir: "İslam, beş şey üzerine kurulmuştur: Allah'ın varlığına ve birliğine ve Muhammed'in, O'nun kulu ve elçisi olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak ve gitmeye gücü olduğu takdirde haccetmek."[4]

Umrenin faziletiyle ilgili olarak Resûl-i Ekrem "Umre, daha sonraki umreye kadar, ikisi arasında işlenen günahlar için kefârettir"[5] “Ramazan ayında yapılan umrenin sevabı hacca denk gelir.”[6] ve "Hac ve umreyi birbirine ekleyin (peş peşe birlikte yapınız); çünkü bunlar körüğün demir, altın ve gümüşteki kiri, pası gidermesi gibi, yoksulluğu ve günahları giderir"[7] buyurmuştur.

Hac ve umre gerekli şartları taşıyan her Müslümanın yerine getirmesi gereken bir ibadettir. Geçerli bir özrü bulunmayan kimsenin, kendisi yerine başka birisini gönderip haccettirmesi caiz değildir. Eğer, hacca gidemeyecek durumdaysa, o takdirde bir başkasını vekil olarak gönderebilir.

Kendisine hac farz olan bir kadın, yanında mahremi veya güvenilir bir kadın topluluğu bulunduğu takdirde hacca gitmek zorundadır. Kocası onun hacca gitmesine engel olamaz. Ancak, üzerine farz olmadığı halde, nafile hac yapmak isteyen kadın, kocası izin vermezse hacca gidemez.

b. Hac ve Umre’nin Hikmeti ve Faydaları

Hac, içimizdeki nefs denilen düşmanı ve dışımızdaki şeytanî temâyülleri taşlayabilmemizi, sınıf farklılığından sıyrılıp kefen iklîmine girerek Rabb’e ilticâ edebilmemizi sağlar.

Kabul olunmuş bir hac, insanın cennete gitmesine vesile olur. Allah Rasulü şöyle buyurur: “Hacc-ı Mebrûr’un karşılığı cennetten başka bir şey olamaz!”[8]

Ebû Hureyre'den rivayet edilen bir hadiste de haccın önemini görmek mümkündür:

"Allah elçisine hangi amelin daha faziletli olduğu sorulunca şöyle buyurdu: Allah’a ve Resulüne iman. Sonra hangisi? denildi. Allah yolunda cihad, buyurdu. Sonra hangisi sorusuna ise; mebrûr hac, cevabını verdi"[9] .

Mebrur bir hac yapabilmek için de asgari şu beş şarta riayet etmek gerekir:

  1. Hacca son derece hâlis bir niyetle, yani sadece Allah için gidiyor olmak. Adeta Allah'ı ziyarete gidiyor gibi O'nun dışındaki her şeyi gözünden çıkarmak.
  2. Temiz (tayyib) bir para ile hacca gitmek.
  3. Üzerindeki kul haklârını ödemek. Namaz ve oruç gibi Allah'a karşı olan borçları varsa ödemeye kesin karar verip kazalarını yapmaya başlamak,
  4. Hac boyunca boş ve çirkin söz, niyet ve davranışlardan, kavgadan (rafes, fusûk ve cidâlden) uzak durmak,
  5. Haccı diğer zahir ve batın şartlarına uygun olarak tamamlamak. Hac esnasında tevbe, Allah’a yönelme, duâ ve istiğfar ile, sâlih amellerle haccı değerlendirmek, hacdan sonra da bir anlamda bu halin devamı için Allah Teâlâ’ya söz vermektir.

Allah rızası için kurallarına uyularak yapılan hacc, mü'minlerin günahlardan arınmasına vesile olur. Nitekim Peygamberimiz: “Kim Allah için hacceder de hac esnasında kötü sözlerden ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa annesinin onu doğurduğu günkü gibi günahlarından arınmış olarak hacdan döner”[10] buyurmuştur.

Hac, müslümanları bir araya getirerek bir îmân kardeşliği tesis eder. Dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan müslümanların birbirleriyle tanışmalarına, birbirlerinin dert ve problemlerine çözüm üretmelerine vesile olur.

Hac ibadeti bir anlamda çeşitli ülkelerden gelmiş milyonlarca müslümanın aynı anda birlikte hareket etmesi sebebiyle düşmanlarına karşı gövde gösterisi anlamı da taşımaktadır.

Hacda giyilen ihrâm, kulu tefekkür-i mevt iklimine götürür. Hac esnasında sosyal durumu ne olursa olsun müslümanların aynı kıyafet içinde olması ve özellikle Arafat'ta vakfe anındaki kalabalık, insanlara mahşer gününü ha­tırlatır.

İhram, insanı kalbî hayâta yönlendirir. İnsanın her hal ve şartta sabırlı olmasını ve müminlere öfkelenmemesi gerektiğini öğretir. Yolculuk ve hac esnasında çekilen zorluklar ve mahrumiyetler insanlara nimetlerin kıymetini ve bunlara şükretmeyi öğretir. İhram yasakları kişiyi hayvanlara, bitkilere ve muhtaç insanlara karşı daha şefkatli yapar ve hassas bir ruh ikliminin oluşmasına katkı sağlar.

Hacc çok nâzik bir ibâdettir. Çünkü hacda, meşrû olan birçok şey yasaklanır. Onun için hac yolculuğuna rûhî bir hazırlıkla çıkmalıdır. Ayrıca bir kişi hacca niyetlendiği anda şeytan onun peşine takılır. Bu sebeple hacca gideceklerin ilk kuşanacakları silâh “sabır” olmalıdır. Zîrâ hac, diğer ibâdetlerden değişik bir ibâdettir. Şeklen kolay gibi gelir, esasen en zor ibâdetlerden birisidir. Bunun içindir ki, niyet cümlesinde: “Allâh’ım! Onu bana kolaylaştır!..” ifâdesi de yer almıştır.

c. Hac ve Umre Menâsıkıyla İlgili Hikmetler

Hac ve umre, mahşerin bir benzerini yaşatarak; ”Ölmeden evvel ölünüz!” sırrının hakikatine vesile olan bir ibadettir.

Hac, Allah’ın rahmetinin tecelli ettiği dünya müslümanlarının kaynaştığı mübarek ve ihtişamlı bir iklimde cereyan eder. Haccın îfâ edildiği mübârek mekânlar, ilâhî nişânelerle doludur.

Mekke, vatan, renk, ırk, kılık kıyafet v.s. mefhumların ortadan kalkıp islam kardeşliği altında bütün mü’minlerin tek bir millet olduğu gerçeğinin zuhur ettiği mekândır.

Medine-i Münevvere, âlemlere rahmet olarak gönderilen peygamberimizin ve O’nun güzel ashabının yaşadığı mubarek beldedir. Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in teneffüs ettiği havayı teneffüs etmek mümine derin bir feyz ve manevi bir coşku verir. Mescid-i Nebevi’yi, Peygamberimizin kabrini, şehitlerin mezarlarını ziyaret etmek, insanlara Saadet Asrı’nı hatırlatır. Gönüllerdeki Peygamber sevgisini pekiştirir, insanları sünnete daha sıkı sarılmaya yöneltir.

Kâbe, Rabbimizin Kur’an’da “Secde et ve yaklaş!” buyruğu ile yerine getirilmesini emrettiği namaz ibadetinin istikâmet hedefidir.

Haceru’l- esved, selamlanıp öpülen ve Allah’a kulluk ve bey’at sözünün verildiği mübarek taştır.

Arafat, kabirlerden kıyâmet sabahına kalkışı ve fevc fevc mahşer meydanında toplanışı hatırlatır. Bütün kullar Allah’ın huzurunda âciz, muhtaç ve ümitvâr şekilde afv beklerler. Gönüller ve gözler tevbe yaşlarıyla ıslanır, Hakk’a nice samîmi dua ve niyazlar yükselir. Hayat defterlerinde tertemiz sayfalar açılır ve Cenâb-ı Allah’a ömrün bundan sonraki kısmında itaat üzere yaşanacağına dâir söz verilir.

Müzdelife, kalpleri, Rabbin azamet, kudret, muazzam saltanat ve ilâhî tecellîleri ile yoğurup dünya ve bütün maddî çıkarları arkaya atma yeridir.

Mina, Hazreti İbrahim ve Hazreti İsmail’in tevekkül makamıdır.

Şeytan taşlama, İblisin lânetlenmesi ve gönlün her türlü gaflet ve vesveseden âzâde bir şekilde Allah’a yönelmesidir. Bu işe de ilk önce içdeki şeytanı taşlamakla başlanır.

Safâ ve Merve tepeleri, su arayan Hacer Validemizi hatırlayarak aciz bir varlık olduğumuz hissiyle Mevlâya koşmak ve O’na sığınmaktır.

Kurban, Hazreti İsmail’in teslimiyetini yaşayarak maldan, candan ve nefsâni arzu ve isteklerden sıyrılarak Allah’a teslim olmayı hatırlatan bir rahmet ve hikmet esintisidir.

ŞAFİİ MEZHEBİ VE ŞAFİİ HAZRETLERİ

Şafi mezhebi; İmam Şafi’ye (r.a) nisbet edildiği için bu adla anılmıştır. Şâfi mezhebinin kurucusu sayılan İmam Şafi (r.a) 767 (Hicri 150) yılında Gazze şehrinde (Filistin) doğdu.

Şafi mezhebi önce Mısır’da sonra kısmen Suriye, Yemen, Irak ve Mâverâünnnehir’de yayıldı. Günümüzde Irak, Suriye ve Anadolu’nun güney ve doğu bölgelerinde Şafi mezhebi yaygındır.

Dipnotlar:

[1] Âl-i İmran sûresi, 97. ayet

[2] Bakara sûresi, 196. âyet

[3] Müslim, Kitabü’l-Hac, IV, 224.

[4] Buhârî, Kitabü’l-İman, I, 19-20.

[5] Buhârî, "Umre", 1; Müslim, "Hac", 437

[6] Nesâi, “Sıyam” 6

[7] Tirmizî, "Hac", 2: Nesâî, "Hac", 6

[8] Buhârî, Umre, 1

[9] Buhârî, Cihad l; Hac, 4, 34, 102; Umre, 1; Müslim, İman,135,140; Tirmizî, Mevâkît, 13, Hac, 6,14, 88; Dârimî, menâsik, 8, Salât, 24, 135

[10] Buharî, Hacc 4; Nesai, Hac 4

Kaynak: Hasan Serhat Yeter, FIKIH 1 (Şafii Mezhebi), 2017

İslam ve İhsan

ŞAFİİ MEZHEBİNE GÖRE FITIR SADAKASI NASIL VERİLİR VE HÜKMÜ NEDİR?

Şafii Mezhebine Göre Fıtır Sadakası Nasıl Verilir ve Hükmü Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.