Fransa'da Müslümanlar Abaya ve Başörtüsü Gibi Yasaklarla Asimile Edilmek İsteniyor

"İstedikleri, sizi farklı kılan şeylerden vazgeçmeniz, onlarla bağlarınızı koparmanız. Asimilasyonun ana amacı budur. Fransa Cumhuriyeti yönetimine boyun eğmenizi sağlamak" Müslümanları hedef alan kararlarıyla Fransa yönetimi hedefte.

Londra merkezli Sivil Toplum Kuruluşu CAGE araştırmacısı Rayan Freschi, Fransa'da devlet okullarında abaya (uzun elbise) giyilmesinin yasaklanmasına ilişkin, "Bu çok İslamofobik bir karar çünkü sadece Müslümanları hedef alıyor. Eğer beyaz bir kadınsanız ve kendinizi Müslüman olarak tanımlamıyorsanız, okula uzun elbiseyle gittiğinizde herhangi sorunla karşılaşmazsınız." dedi.

Dünya genelinde Müslüman haklarını savunan CAGE araştırmacısı ve hukukçu Rayan Freschi, Fransa'da Müslüman öğrencilerin giydiği abaya tarzı uzun elbiselerin yasaklanmasını ve ülkede art arda çıkarılan yasalarla Müslüman kadınlar üzerinde artan baskıyı değerlendirdi.

Freschi, Fransa'da, 2004'te onaylanan devlet okullarında başörtüsü ve diğer dini sembollerin kullanımını yasaklayan kararı anımsatarak, o dönem uzun elbiselerin dini simge olarak değerlendirilmediğine dikkati çekti.

Son yıllarda "abaya" olarak adlandırılan ve genellikle Müslüman kadınların giydiği uzun elbiselerin, dini simge olarak değerlendirilmesi yönünde bir tartışma başlatıldığına işaret eden Freschi, şöyle devam etti:

"Bence bu bir dizi faktörden dolayı şaşırtıcı değil. Her şeyden önce, Fransa'nın siyasi tarihi, siyasi felsefesi ve siyasi DNA'sı azınlıklara ve özellikle de Müslümanlara karşı çok sert ve acımasız yaklaşıma sahip. İkincisi Fransa'nın entegrasyon konusunda çok sert tutumu var. Aslında buna entegrasyon da diyemeyiz. Fransızların yaklaşımı daha çok asimilasyona dayanıyor. Bir göçmen ya da ister etnik ister dini azınlık üyesi olarak bir noktada çoğunluk gibi olmanız gerekiyor."

Freschi, Müslümanları ötekileştirdiği gerekçesiyle "ayrılıkçılık" olarak nitelenen "Cumhuriyet Değerlerine Saygıyı Güçlendiren Prensipler" adlı yasanın, 2021'de onaylanmasından bu yana çok sayıda Müslüman karşıtı kararın alındığını dile getirerek, şu ifadeleri kullandı:

"İstedikleri, sizi farklı kılan şeylerden vazgeçmeniz, onlarla bağlarınızı koparmanız ama şunu söylemeliyim bunu yapsanız bile siyasi açıdan, manevi açıdan, tarihsel açıdan tamamen Fransız olamazsınız çünkü Fransız kimliği aynı zamanda etnosentriktir. Ancak en azından artık Müslüman değilseniz ya da geleneklerinizle bağlarınızı koparmışsanız yönetim için tehdit olarak görülmezsiniz ve asimilasyonun ana amacı da budur. Cumhuriyet yönetimine boyun eğmenizi sağlamak."

Fransa'da genel olarak dinin ama özellikle de İslam'ın güvenlik tehdidi olarak görüldüğünün altını çizen Freschi, abaya yasağına ilişkin "Bu çok İslamofobik bir karar çünkü sadece Müslümanları hedef alıyor. Eğer beyaz bir kadınsanız ve kendinizi Müslüman olarak tanımlamıyorsanız, okula uzun elbiseyle gittiğinizde herhangi sorunla karşılaşmazsınız." değerlendirmesinde bulundu.

"Birkaç yıl içinde üniversitelerde de başörtüsü yasaklanabilir"

Freschi, Fransa'da başörtüsü yasağının 2016'da Fransız Futbol Federasyonu (FFF) tarafından da uygulanmaya başlandığını hatırlatarak, "Yasaklar yayılıyor. Sokaklarda hala başörtüsü takabiliyor olsanız da son yasaklarla önemli bir baskı oluşturuldu. Bu yüzden Müslümanlar için Fransa'da yaşamak giderek zorlaşıyor." şeklinde konuştu.

İlerleyen yıllarda Müslüman karşıtı yasalar artabileceği görüşünü paylaşan Freschi, şunları dile getirdi:

"Önümüzdeki yıllarda yeni bir İslamofobik yasa çıkacağına inanıyorum. Bence, 2027 cumhurbaşkanlığı seçiminden önce (Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel) Macron ve halefi, Müslüman azınlığa karşı son derece sert ve katı olduklarını kanıtlamak için bir tür İslamofobik yasayı kabul etmek zorunda kalacak. 2021'de çıkarılan 'ayrılıkçılık yasası' elbette çok büyük bir yasa tasarısıydı ama bence şu anda daha dikkat çekici bir şey istiyorlar. Başörtüsünün gelecek birkaç yıl içinde üniversitelerde de yasaklanacağını düşünüyorum."

"Müslüman gençler dini kimliklerine bağlılıklarını kanıtlamak istiyor"

Freschi, Fransa'nın Müslüman karşıtı yasaları bir tür şiddet aracı olarak kullanıldığına vurgu yaparak, şu değerlendirmede bulundu:

"İster polis şiddeti olsun, ister söylem ya da mevzuatta olsun Müslümanlarla başa çıkmanın tek yolu olarak gaddarlığı biliyorlar. 'Artık abaya giymenizi istemiyoruz' diyorlar ve tartışma bitiyor. Artık onu giyemiyorsunuz. Bu son derece şiddet içeriyor ve yakın zamanda bu konuda değişiklik beklemiyorum. Fransa'da İslamofobik polis şiddeti ve İslamofobik kamu politikaları görmeye devam edeceğiz."

Yasakların özellikle Müslüman kadınları hedef almasına rağmen giderek daha fazla Müslüman kadının başörtüsü kullandığını ve gençlerin genel olarak daha fazla dine yöneldiğini kaydeden Freschi, sözlerini şöyle tamamladı:

"İlginç olan son birkaç aydır devlet okullarındaki Müslüman öğrencilerin, maruz kaldıkları ağır İslamofobik baskıya rağmen dini kimliklerini daha fazla sergilediklerini görmemiz. Müslümanlar dini kimliklerine bağlılık gösteriyor. Bunu daha önce görmemiştik. Çok sayıda kız kardeşimizin abaya giymeye başlaması yeni bir trend. Bunu yapıyorlar çünkü devlete meydan okuma var. Dini kimliklerine olan bağlılıklarından vazgeçmeyeceklerini kanıtlama isteği var."

Fransa'da abaya ve laiklik konusu

Fransa, 1905 laiklik yasasıyla din ve devlet işlerini ayırma yoluna gitti.

Ülkede ilk olarak 1989 yılında, başörtüsünün okullarda ve kamu kurumlarında takılması yasaklandı. Ekim 1989'da 3 ortaokul öğrencisi, başörtülerini çıkarmayı reddettikleri için okuldan atıldı. Bu olay "Creil başörtüsü meseleleri" olarak ülkenin siyasi literatürüne girdi.

Danıştay, 27 Kasım 1989'da öğrencilerin dini aidiyetlerini ortaya koyan simgeler taşımalarının laikliğe aykırı olmadığına karar verdi.

Başörtüsü meselesi, uzun yıllardır ülkede tartışılan konu haline gelirken 2004'te ilk ve orta dereceli tüm kamu okullarında dini simgelerin kullanımı yasaklandı. Adı geçen dini simgeler, "başörtüsünü" de kapsarken bu yasak, özellikle başörtü takan Müslüman kızları ve sarık takan Sih erkekleri etkiledi.

2010 yılında ise yüzün tamamen örtülmesini sağlayan peçe veya burka gibi kıyafetlerin kamu alanlarında giyilmesi yasaklandı.

Halihazırda ilk ve ortaokullarda başörtüsü takmanın yasak olduğu Fransa'da kızların giydiği ve "abaya" diye adlandırılan uzun elbise de dini simge olarak değerlendiriliyor.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.