Fil Vakası ile İlgili Ayet ve Hadisler

Peygamberimizin (s.a.v.) doğduğu yıl gerçekleşen görülmemiş hadise neydi? Fil Vakası veya Fil Olayı ile ilgili ayet ve hadisler.

Arap tarihinde, daha evvel benzeri hiç görülmemiş bir hâdise vuku buldu. Bu, daha büyük bir hâdisenin zuhur edeceğine işaretti.

FİL VAKASI NE ZAMAN VE NASIL GERÇEKLEŞMİŞTİR?

Habeş necâşîsinin Yemen valisi Ebrehe el-Eşrem, San’a’da Kulleys ismini verdiği büyük bir kilise yaptırdı. Arapların hac için Kâbe yerine buraya gelmelerini temin için Kâbe’yi yıkmak istedi. Yemen’i Sûriye şehirlerine bağlamak için Mekke’yi zaptetmek ve Arabistan’da Hristiyan nüfuzunu yaymak istiyordu. Zira bu hem Bizans imparatorunun hem de Habeş necâşîsinin işine geliyordu. Çünkü her ikisi de hristiyandı.

Ebrehe’nin fil ile takviye ettiği orduyla hareket ettiğini duyan araplar çok korktular. Onu durdurmak için savaşmayı istediler, ancak buna güçlerinin yetmeyeceğini anladılar ve Allah’a sığındılar. Şehri terkeden Kureyş, dağlara ve vâdilere doğru çekildi. Abdulmuttalip Kureyş’ten bir grupla Kâbe’ye geldi. Allah Teâlâ’ya dua ve niyazda bulunup Ebrehe’ye karşı yardım istedi.

Ebrehe Mekke’ye girmek üzere hazırlandı. Mahmûd ismindeki büyük fil, Mekke yolunda çöktü. Dövmelerine rağmen kalkmadı. Yemen tarafına çevirdiklerinde hızla koşmaya başladı.

Bu esnâda Cenâb-ı Hak deniz tarafından üzerlerine kuşlar gönderdi. Her bir kuşun ağzında ve ayaklarında küçük taşlar vardı. Taşın isabet ettiği asker derhal ölüyordu. Habeşliler kaçmaya başladılar. Düşe kalka perişan vaziyette yol almaya çalışıyorlardı. Bir taş da Ebrehe’ye isabet etti. Parmakları birer birer düşmeye başladı. Onu bu hâliyle San’a’ya kadar götürdüler. Orada çok feci bir şekilde öldü.

FİL VAKASI İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Allâh Teâlâ bu hâdiseyi Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle anlatır:

“Rabbinin fil ashâbına neler yaptığını görmedin mi? Onların kötü plânlarını boşa çıkarmadı mı? Üzerlerine sürü sürü kuşlar gönderdi. Bu kuşlar, onlara pişmiş çamurdan taşlar atıyorlardı. Nihâyet onları yenilip çiğnenmiş ekin yaprağına çevirdi.” (el-Fîl, 1-5)

Bu hâdise Kureyş’e, Araplar nezdinde büyük bir itibar kazandırdı. “Onlar Allah’ın sevgisine mazhar olmuş insanlardır. Allah onları korudu ve düşmanı imha etti” diyorlardı. Kâbe’ye olan saygıları ve onun Allah katındaki yüce mevkiine imanları daha da arttı.

Bu hâdise, yakında çıkacak peygambere ve onun dîninin Kâbe’yle sıkı ve sürekli bir münasebeti olacağına işaret ediyordu. Yani nübüvvetin delil ve şâhidlerinden biridir.

570 senesinde vuku bulan bu hâdise, Araplar tarafından âdeta bir takvim başlangıcı gibi kabul edilmiştir.

Kubâs bin Üşeym (r.a) bir gün:

“–Ben ve Peygamber (s.a.v), Fil Senesi’nde doğduk” demişti.

Osman ibn-i Affân (r.a) ona:

“–Sen mi daha büyüksün, yoksa Rasûlullah (s.a.v) mi?” diye sordu.

Kubâs (r.a) şu incelik, nezâket ve zerâfet dolu cevâbı verdi:

“–Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) benden çok çok büyüktür. Ben ise doğum tarihi itibarıyla O’ndan eskiyim... Ben filin pisliklerini yeşile dönmüş, renk değiştirmiş bir vaziyette gördüm!” (Tirmizî, Menâkıb, 2/3619)

Hz. Âişe (r.a), Ebrehe’nin filini süren kişi ile seyisini, Mekke’de insanlardan yiyecek isterken görmüştür. İkisi de âmâ imişler.[1]

Bu hâdiseden şu mühim hususlar anlaşılıyor:

- Kâʻbe’nin şerefi.

- Hristiyanların hasedi.

- Mukaddesât uğrunda fedakârlık.

Himyer meliklerinden biri Ebrehe’ye karşı çıkmış ancak mağlup olarak esir düşmüştür. Nüfeyl bin Hubeyb el-Hasʻamî ile Yemen kabilelerinden onun etrafında toplananlar da bu devâsâ orduyla mukâteleye girmiş ve mukaddesât uğruna kanlarını akıtmışlardır.

- Hâinlerin sonunda rezil oldukları.

Ebrehe’ye yol gösterenler. Ebû Riğâl’in kabri ihânetin remzi olmuştur. Yanından geçen herkes onu kabrini taşlamaktadır.

- İslâm düşmanları hakîkatte Allah Teâlâ’ya harb îlân etmektedir.

- Cenâb-ı Hakk’ın kudret ve azameti.

 Dipnot:

[1] İbn-i Hişâm, I, 57; Halîfe Hayyât, Târîh, s. 53.

Hazırlayan: Dr. Murat Kaya, Siyer-i Nebi.

İslam ve İhsan

FİL VAKASI

Fil Vakası

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Ödevim de bana yardımcı oldu bu siteye teşekkür ederim

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.