Çocuğunuza Çok Mu Bağırıyorsunuz?

Günümüzde çoğu aile, çocuğunu daha bilinçli ve hatalardan uzak büyütmek adına bir çaba sarf ediyor.

Okuyor, eğitim veya uzman desteği alıyor. Ama yine de gündelik hayatın stresleri ve bazı iç dinamikler, en sevdiğimiz varlıklar olan çocuklara çok sık bağırma ve kızmaya neden olabiliyor.

Kendini tutamayıp bağıran, sonrasında pişman olan, bu durum sıklaştığında ise çocuğuna zarar verdiğini fark eden aileler, yetersizlik ve çaresizlik hissedebiliyorlar.

Zaman zaman bağırmak ya da gereksiz yere kızmak, eleştirmek, müdahalede bulunmak, fiziksel olarak hırpalamak büyük şiddet unsurları değil gibi görünse de uzun vadede çocuğun öz güvenini, aileyle kurduğu bağını, iletişimini olumsuz yönde etkileyebilir.

Burada amaç hiç ses yükseltmemek değil. Kaldı ki bazen otoriteyi sağlamak adına kararlı ve yüksek tondan konuşmanız gerekebilir.

Amacımız hiç hata yapmamak, sürekli kitabi cümleler kullanmak da değil. Asıl hedef anne babanın doğallığını bozmadan çocuğuna karşı durduğu “haddi”, yani “sınırı” bilmek ve böylece öfke kontrolü sağlamak.

HADDİMİZİ BİLİYOR MUYUZ?

Bu sorum sizi şaşırtmasın. Yüz kişiye sorsak bir çocuğa bağırmak onu kırar mı üzer mi diye. Hepsi evet diyecektir. Aslında “sağlıklı yetişkinler”, çocuklara nasıl davranılması gerektiğini çok iyi bilir. Haddini bilir, ne yapması ve ne yapmaması gerektiğini bilir. Çocuklar sabır zorladığında nasıl tepki vermek gerektiğini bilir.

Ama söz konusu kendi çocuğumuz olduğunda…

Sınırlar ve doğrular adeta değişir.

Kendi çocuğuna bağırabilmek,

Ufak minicik vurmak!!!

Gergin bir günde hıncını çocuğa kızarak almak,

Doğal kabul edilir.

BİR SORU DAHA

En yakın arkadaşınız size çocuğunu bıraksa…

Ve onun çocuğu aynı sizinkinin yaptığı hareketlerle sizi kızdırsa

Nasıl tepki verirsiniz?

Bağırır mısınız?

Bırakın vurmayı, itebilir misiniz?

Tabii ki hayır, öyle değil mi?

O zaman hem kendi çocuğumu büyütürken aklımda tuttuğum, hem de danışanlarıma önerdiğim minik öneriyi sizlerle paylaşmak isterim.

Sizin minik afacan canınızı sıktığında, sabrınızı zorladığında,

“Eğer karşımda arkadaşımın çocuğu olsaydı ne tepki verirdim? Bana emanet, savunmasız, doğruyla yanlışı ayırt etmede zorlanan minik bir çocuğa…” diye sorun ve ayrıca iç sesinizi dinleyin. Eğer gerçek gerginlik sebebiniz başkaysa bunu kendinize telkin edin.

“İş arkadaşıma kızdım diye en kıymetlimi hırpalayacak değilim.”

Bu odak değiştiren ve öfke kontrolü sağlayan cümleler bir süre sonra otomatikleşiyor ve akla geliyor. Bir süre denemeniz dileğiyle...

Kaynak: Haber 7

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.