Anne Olabilmenin Püf Noktaları!

Modern hayatın alıp götürdüğü değerlerimizden biri olan annelik, kapitalizmin dişlileri arasında emek kurbanı ediliyor. Bugün birçok anne kendisini iş hayatının içerisinde buluyor. Bu da kendisini hem yoruyor hem de ailesinden, evinden uzaklaştırıyor. Kaybettiğimiz annelik duygularımızı yeşertmek için püf noktaları...

Kimse kurtarıcı değildir. Hele biz hiç değiliz. Gaflet perdelerinden kurtulamamış, nefsiyle sürekli bir cedel hâlinde olan birisi, nasıl kurtarıcı olabilir, nasıl reçete sunabilir? Ama insan dertli olabilir. Hassasiyet taşıyabilir. Belki dergi sayfalarında, birkaç satır yazı kaleme alan bir yazarı da bu dertliler kervanının neferi olarak görmek lâzım. Bu satırların ortaya çıkma mâcerası da yine etrafımızda dönen hâdiselere karşı bir teyakkuz hâli veya bir sorumluluk duygusundan başka bir şey değildir.

Bizi dertlendiren hususlardan biri de “modern dünyada anne olabilmek”tir. Anne adayı veya anneliğe namzet fertler olabilme hâlidir. Bazen sosyal hayatımızın farklı buutlarında gördüğümüz gençlik hâlleri, bizleri ümitsizliğe düşürüyor, bazen güzel güzel kendini yetiştiren genç kızlarımızı gördüğümüzde umuda kanat çırpıyor, yarınlarımız ve özellikle annelik pâyesi için sevinip duruyoruz.

İNSANLIĞIN EN KUTLU ÖZELLİĞİ

İnsanlığın tarihi bir anne ile başlar. Hazret-i Âdem’in tek başına oluşu, bir yönü ile bir şey ifade etmediği için Rabbimiz ona eş olarak Havva Annemizi var etti. Havva annemiz, Hazret-i Âdem -aleyhisselâm-’ın mânâ kazandığı, kendisini bulduğu, teskîn olduğu ve neslinin çoğaldığı bir “eş” ve aynı zamanda “annelik” vasfının müstesnâ bir sembolüdür.

Bütün annelerde bir Hazret-i Havva vasfı vardır ya da bütün annelerin ortak adıdır “Havva” olmak… Yani annelik, en kutlu özelliklerden biridir. Kitabımız, kendi için kitapların annesi ifadesini kullanırken, Mekke şehri için “şehirlerin anası” ifadesini kullanmıştır. Bizler de vatanımız için bizim tefekkür dünyamızda derin bir mânâ derinliği olan “Anadolu” ifadesini kullanırız. Dolayısıyla “ana” veya “anne” kelimeleri; hangi kelimeyle yan yana zikredilse güzelleşen, güzelleştiren, ona ayrı bir kudsiyet kazandıran, insanlığın ortak bir değeri olan en güzel vasıflardan biridir.

Kur’ân kıssalarına baktığımız zaman yer yer bazı hanımlardan bahsedilir. Meryem Annemiz meselâ... Firavun’un eşi Asiye Annemiz, İmran âilesi veya Hazret-i İbrahim’in hanımı Hacer Annemiz. Bütün bu hanımların en belirgin özelliği, belki hanım oluşlarını da taçlandıran “iffetli ve nâmuslu, güzel birer anne olmaları”dır.

Peygamber Efendimizin hayatı, tarih olarak nisbeten bize daha yakın bir dönemdir. O’nun şahsında cereyan eden her hâdise, bizim için daha canlı, daha tafsîlâtlı ve daha gerçekçidir. Tabiî, nass’la sabit olan her hâdisenin bizim için “gerçeklik yönü” tartışılmaz, ancak Peygamber Efendimiz ve âilesi bu mânâda âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerle daha belirgin olarak karşımıza çıkan “canlı bir örnek”tir.

anne_sevgisi2

Bu mânâda Peygamber Efendimizin hanımlarının hepsi bizim için “aziz” ve “kıymetli”dirler. Her biri, bizim başımızın tâcıdır. Onlar bize öz annelerimizden daha yakındırlar. Hem Peygamber hanımı olmaları sebebiyle, hem de “annelik” vasfını en güzel şekilde taşımalarından dolayı, bizim onlara olan muhabbetimizin ölçüsü hadsizdir.

KADINLARIN MUTLULUK KAYNAĞI

Bir de günümüze gelelim. Modern hayatın alıp götürdüğü değerlerimizden biri olan annelik, kapitalizmin dişlileri arasında emek kurbanı edildi. AVM’lerde çalışan kızlar, marketlerde veya fastfood’larda tezgâhtarlık yapan kardeşlerimiz, hangi idealizmle anne olacak, nasıl sağlıklı bir âile kuracak ve çocuklarına annelik yapacaklar.

Tabiî, geçim mücâdelesi… İnsan, helâlinden kazandıktan sonra, her türlü meşrû işi yapabilir. Ancak İslâm’ın genç kızlara, kadınlara verdiği değer çok farklı… İslâm, onların kıymetini düşürecek işler yapmalarını istemiyor.

Kadınlar nâziktir, ağır ekonomik sorumlulukların altında ve acımasız iş saatlerinin cenderesinde ezilmemelidir. Bir kadın, fıtraten âile kurmak, çocuk yetiştirmek, huzurlu bir şekilde hayat sürmek için yaratılmıştır. Bütün vücudu, duygu ve düşünceleri buna göre donatılmıştır. En yüksek pâyelerle, spot ışıkları altında arz-ı endâm eden, zengin, “kimseye muhtaç olmayan” kadınların bile hayalini, “huzurlu bir ev” ve “annelik” süsler. Çünkü Rabbimiz, kadına bunu sevdirmiştir.

Mecbûrî hâllerin dışında, kaç kadın gece geç saatlere kadar dışarıda, ağır iş kollarında çalışmak ister?! İnsanları, daha fazla çalışmaya yönlendiren ve hattâ zorlayan modern hayat standartları, kadınların mutluluk kaynağı olan “anneliği” de ellerinden almıştır.

KADIN FITRATININ DIŞINA ÇIKMAMALI!

Hayatta kalma ve ekonomik hürriyeti elde etme çabası, şüphesiz tek taraflı değerlendirilemeyecek bir durumdur. Erkek tarafının da ciddî mânâda olumsuz katkısı olan hanımların fıtratlarına uygun olmayan yerlerde ve şartlarda çalışması/çalıştırılması, vicdanlı bir mü’minin yapacağı bir davranış değildir.

Özellikle kendisini İslâmî hassasiyette gören işadamları, devletin farklı mevkîlerinde çalışan yetkililer, kadın onurunu daha fazla düşünmeli, hanımların çalışma şartlarını ve ortamlarını dizayn ederken onların geleceğin anneleri, gelecek nesillerin yetiştiricileri olacağını unutmamalıdırlar.

Şunu da ifade etmek gerekir ki, kadın-erkek karşılaştırmasını eşitlik bağlamında değil, adâlet ve fıtrat ölçüleriyle yapmak gerekir. İslâm, ekonomik sorumluluğu erkeğe vermiş, kadını da ona emanet etmiştir. Bu mânâda fıtratın dışına çıkmak ve iki tarafa fıtrat dışı roller biçmek; hem kadın onuruna, hem de İslâm’ın emrine ihanettir.

Kaynak: Şefika Meriç, Şebnem Dergisi, Sayı: 127

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.