Zekât Vermeyenlerin Akîbeti

Zekât vermeyenlerin akıbeti ne olacak?

Ebû Hureyre -radıyallahu anh- Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’in şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: “Sâhibi tarafından zekât hakkı verilmeyen deve, kıyâmet gününde besili güçlü kuvvetli olduğu halde sâhibi yanına gelerek ona musallat olup ayakları ile sahibini çiğneyecek. Zekâtı verilmeyen davar da gayet semiz ve kuvvetli olarak sâhibine gelerek tırnakları ile onu çiğner, boynuzları ile de vurur.”

Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- devamla buyurdu ki: Bu hayvanların haklarından birisi de su başında sütlerinin sağılması fakir ve ebnâ-yı sebîle yani yolculara tasadduk edilmesidir. Bu da bir haktır. “Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- yine devamla buyurdu ki:

ZEKATINI VERMEYEN ZENGİNLER

“Sakın sizden hiç biriniz kıyâmet gününde omuzunda zekâtını vermediği koyunu yüklenip avaz avaz bağırarak ve: “Ya Muhammed!” diye istimdâd ederek bana gelmesin! Ben ona “Hükm-i ilâhîden senin için bir zerresini tahfîfe mâlik ve muktedir değilim.” diye cevap veririm. Yine sizden hiç birinizin omuzunda zekâtını vermediği devesi yüklü bağıra bağıra ve “Yâ Muhammed!” diye istimdâd ederek bana gelmesin. Ben buna da “Hükm-i ilâhîden bir zerresini senin için tahfîfe me’zûn değilim, sana dünyada hükm-i ilâhîyi tebliğ ettim.” diye cevap veririm.” buyurmuştur. (Buhârî)

Binaenaleyh zekâtını vermeyen zenginler kıyâ­met gününde şefâat-i nebeviyeye ilticâ ettiklerinde buyuracaktır ki:

“Ben size hükm-i ilâhîyi tebliğ ettim. Şimdi sizin azabınızı tahfîfe me’zûn değilim...”

Yine Ebû Hureyre -radıyallahu anh- rivâyetle -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdular ki: “Kim ki Allah -azze ve celle- kendisine mal verir de o malın zekâtını vermezse kıyâmet gününde zekâtı verilmeyen mal sahibi için gayetle semnak yani zehirli erkek bir yılan sûretine konulur. Bunun iki gözü üstünde vahşet nişanesi olarak korkunç iki nokta vardır. Bu azgın yılan, sahibinin boynuna gerdanlık yapılır. Sonra yılan ağzıyle sahibinin çenesinin iki tarafından yakalar. Sonra, ben senin dünyada çok sevdiğin malınım. Ben senin hazînenim, der. İşte zekâtını vermeyenler mahşerde böyle tâzîb olunur.”

ZEKATI VERMEYENLERİ AHİRETTE NE BEKLİYOR?

Yine Ebû Hureyre -radıyallahu anh- der ki: Bundan sonra Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem, şu âyet-i celîleyi okudu:

Allah’ın kendi fazlından ih­sân buyurduğu emvalde cimrilik edenler, düşkünlere muâ­venetten kaçan bahiller, kendileri için hayır zannetmesinler. Belki o buhl onlar için şerdir. Zîra lâyık olan mahallere sarf etmekten esirgediği malı başına belâ olacaktır. Yarın mahşerde kıyâmet gününde malları lâle (toka) olarak boyunlarına takılır. Halbuki göklerin ve yerin mirâsı, Cenâb-ı Allah’ındır. Ve Allah teâlâ sizin amellerinizi bilir.” (Âl-i İmrân Sûresi / 180)

Keza: “Kim cimrilik ederse ancak ken­di nefsine cimrilik etmiş olur.” (Muhammed Sûresi, 38)  buyurulmuştur.

Esmâ bint-i Ebî Bekir -radıyallahu anhâ-’dan Nebi -sallallahu aleyhi vesellem- şöyle buyurdu dediği rivâyet edilmiştir:

Ey Esmâ! kesenin ağzını boğma! Allah da sana nasîbi imsâk eder.” Bir rivâyette: “Malını sa­yıp zabtetme Allah da sana nîmet­lerini sayıp esirger.” Bir rivâyette: “Sakın çömlekte para saklama. Sonra Allah da sana senden imsâk eder. Ey Esmâ gücün yettiği kadar az olsa da sadaka ver.” buyurmuştur. Zîra saklamak tûl-i emel ve buhl alâmetidir.

Kaynak: M. Sâmi Ramazanoğlu, Musahabe-3, Altınoluk Dergisi, 364. Sayı

İslam ve İhsan

ZEKAT VERMENİN ŞARTLARI

Zekat Vermenin Şartları

ZEKÂT VERMENİN HİKMETLERİ NELERDİR?

Zekât Vermenin Hikmetleri Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.