
Zikir Kalbi Nasıl Arındırır?
Kalp, gaflet kirlerinden nasıl temizlenir? Zikir, insanı nefsin karanlığından çıkarıp ilâhî huzura nasıl taşır?
İhsân ve murâkabe hâlinde olabilmek, Cenâb-ı Hakk’ı çok çok zikretmekle mümkündür. Zira zikir, aklın ve gönlün Hak ile irtibatını sağlar ve irfânı kuvvetlendirir. Onun için Cenâb-ı Hak, Hazret-i Mûsâ ve Hazret-i Hârun’u, Firavun’a irşad vazifesiyle gönderirken şöyle buyurmuştur:
“Sen ve kardeşin, âyetlerimle (Firavun’a) gidin; Ben’i zikretmekte gevşek davranmayın.” (Tâhâ, 42)
ZİKİR KALBİ NASIL ARINDIRIR?
Kur’ân-ı Kerîm’de pek çok yerde zikirle ilgili ilâhî emir vardır. Ancak sadece bu âyet bile onun ehemmiyetini idrâk için kâfîdir. Zikir ki, kalbin yegâne cilâsı ve itmi’nân vâsıtasıdır. Âyet-i kerîmede buyrulur:
“…Dikkat edin! Kalpler, ancak Allâh’ın zikriyle mutmain olur.” (er-Ra‘d, 28)
Zikirle mutmain bir kalp, ilâhî nazarların tecellî mekânıdır. Çünkü o, artık ibadetlerin fazîletine mâkes bir kalb-i selîm vasfında olup şu âyet-i kerîmenin sırrına nâil olmuştur:
“O gün, ne mal fayda verir, ne de evlât! Ancak Allâh’a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler müstesnâ!” (eş-Şuarâ, 88-89)
İnsan nefs engelini aşar ve tefekkür-i mevt neticesinde rûhunda meknuz olan melekiyet istikâmetinde merhaleler katederse, ölüm, hayâl ötesi muazzam ve müteâl olan Rabbe vuslatın mecbûrî bir şartı olarak görülür. Böylece ekseriyetle insanlarda soğuk ürpertilere sebep olan ölüm, onda bir sevgiliye kavuşma heyecanına dönüşür. Böyle ölümler, tasavvuf yolunun büyüklerinden Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin tâbiriyle “Şeb-i Arûs”, yani düğün gecesidir. Bu öyle bir yoldur ki beşer için en dehşet verici vâkıa olan ölümü güzelleştirir. “Ölümü güzelleştirmek” için nefs engelini aşıp tevbe, zühd, tevekkül, kanaat, zikir, teveccüh, sabır, murâkabe ve rızâ gibi kalbî hâllerle kemâle ermek zarûrîdir.
Rivâyete göre Îsâ -aleyhisselâm-, teninde alacalar bulunan ve iki şakağı da çökmüş bir şahsa rastladı. O şahıs, üzerindeki hastalıklardan âdeta habersiz bir hâlde kendi kendine:
“–Yâ Rabbi! Sana sonsuz hamd ü senâlar olsun ki, insanların pek çoğunu müptelâ kıldığın dertten beni halâs eyledin!..” diyordu.
Îsâ -aleyhisselâm-, muhâtabının idrâk ve kemâlini yoklamak maksadıyla ona:
“–Ey kişi! Allâh’ın seni halâs eylediği hangi dert var ki?” dedi.
Hasta şöyle cevap verdi:
“–Ey Rûhullah! En fecî hastalık ve belâ, kalbin Hak’tan gâfil ve mahrum olmasıdır. Şükürler olsun ki ben Cenâb-ı Hak ile beraber olmanın zevk, lezzet ve füyûzâtı içindeyim. Sanki vücudumdaki hastalıklardan haberim bile yok...”
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, 12 Saadet Damlaları, Erkam Yayınları
YORUMLAR