Zekât Vermenin Hikmetleri Nelerdir?

Zekâtın farz kılınmasının hikmetleri nelerdir? Zekât vermenin 6 hikmeti.

Zekâtın meşrû kılınmasının çeşitli hikmetleri vardır. Bunlar herkesçe anlaşılabilecek açıklıktadır. Cenâb-ı Hak insanları farklı yeteneklerle donatmış, buna bağlı olarak servet dağılımında da farklılıklar ortaya çıkmıştır.

Kur’an-ı Kerîm’de şöyle buyurulur: Allah, rızık konusunda sizin bazınızı bazınızdan üstün kılmıştır.” [1] Servet üstünlüğü bulunan zenginlerin bir kısım mallarını yoksullara vermeleri farz kılınmıştır. Çünkü böyle bir zorlama olmaksızın zenginden yoksul kesime bu mal akışı sağlanamaz. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Onların mallarında, isteyen ve (istemeyip) mahrûm olanlar için belirli bir hak vardır.” [2]

İşte İslâm’ın getirdiği zekât uygulaması, varlıklı kesimle yoksul kesim arasındaki dengeyi sağlayacak önemli bir tedbirdir. Zekât, İslâm’daki sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın gerçekleşmesini sağlar, servetlerin yalnız zenginler arasında dönüp dolaşan bir güç olmasını engeller. Nitekim İslâm’ın ilk yayılma döneminde Mısır, Suriye ve Irak topraklarının gazilere dağıtılmayıp, eski sahiplerinde bırakılması, buna karşılık kendilerinden cizye ve harac vergisi alınarak kamu hizmetlerine harcanması servet tekellerini önleme amacına yöneliktir. Âyette şöyle buyurulur: “Allah’ın o kent halkından Peygamber’ine verdiği fey’ ganimetleri, Allah’a, Peygamber’e, hısımlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalanlara aittir. Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz. Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının. Allah’tan korkun, çünkü Allah’ın azabı şiddetlidir.” [3]

Buna göre İslâm, servetlerin yalnız belli bir sınıfın elinde toplanıp, geniş halk kitlelerinin yoksulluk sınırında yaşamasını onaylamaz. Miras paylaşımı, kredi düzeni, zekât ve diğer ekonomik düzenlemelerde bu ilke esas alınır.

ZEKAT VERMENİN 6 HİKMETİ

Zekâtın hikmetlerini birkaç maddede özetleyebiliriz:

1. Zekât zenginle yoksulu birbirine yaklaştırır, zengin yardım etmenin sevincini yaşarken, yoksul da zengine karşı sevgi ve saygı duyar. Kıskançlıklar ortadan kalkar. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Mallarınızı zekât vermek suretiyle koruma altına alın, hastalıklarınızı sadaka vererek tedavi edin, gelecek olan belâlara karşı dua ile hazırlıklı olun.” [4] “Kazayı ancak dua çevirir, ömrü de ancak iyilik uzatır.” [5]

2. Zekât, çalışmaktan âciz olanlara normal bir hayat sürme imkânı sağlar. Toplumu yoksulluktan, devleti zayıflıktan korur. Allah’ın Rasûlü şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü yoksullar sebebiyle vay zenginlerin haline! Yoksullar şöyle diyecekler: Rabbimiz! Senin bize ayırdığın hakları vermemek suretiyle bize zenginler haksızlık ettiler. Allah Teâlâ şöyle buyuracaktır: “İzzet ve celâlim hakkı için, sizi kendime yaklaştıracağım, onları ise uzaklaştıracağım.” Bundan sonra Hz. Peygamber: “Zenginlerin mallarında dilenen ve mahrûm olanlar için belli bir hak vardır” âyetini okumuştur.[6]

3. Zekât, kişiyi cimrilikten korur, cömert ve eli açık yapar, diğergamlık duygularını güçlendirir.

Servetinin bir bölümünü sırf Allah rızası için yoksul dindaşlarına veren ve buna karşılık onlardan bir şey beklemeyen kimse, sürekli olarak toplum yararını kişisel yararı üzerinde tutma alışkanlığını kazanmış olur.

4. Zekât malın bir şükrüdür ve Allah Teâlâ’nın gazabını söndürür. Gerçekte malı azaltmaz, bereketlendirir ve arttırır. Kur’an-ı Kerîm’de; Eğer siz şükrederseniz, mutlaka verdiğim nimetleri artırırım” [7] buyurulur. Malın zekâtını vermek, baharda üzüm bağlarından fazla filizleri temizlemeye benzer. Bunlar temizlenmezse bütün çubuklarda gelişen üzüm salkımlarını kök besleyemez, salkımlar zayıf ve verimsiz kalır. Zekâtı verilmeyen servetin durumu da bunun gibidir.

5. İnsan sosyal bir varlıktır. Toplum dışı kalarak yalnız başına yaşamını sürdürme insan yaratılışı ile çelişir. Diğer yandan toplum bir bütündür. Herkes gelir ve kazanç elde etmede birbirinden yararlanır. Bu yüzden de meydana gelen servetlerde, başkalarının hakkı bulunur. Zenginin servetinin meydana gelmesinde, içinde yaşadığı toplumun katkısını kim inkâr edebilir? Böyle bir çevrede değil de dağın başında tek başına yaşasaydı bu servet meydana gelir miydi? İşte bütün bu nimetleri veren Allah’a şükür ve içinde yaşadığı topluma teşekkür borcu zekât emrine uymakla ödenmiş olur.

6. İnsanın mayası toprak olduğundan, toprağın suyu emip tutması gibi insanda da malı tutma özelliği vardır. Toprağın aldığı rutubetle bitki bitirmesi gibi, insanın başkalarına vermek suretiyle, cimrilik duyguları azalır. Binaenaleyh zekât, en az alan kadar, veren için de yararlıdır.

Dipnotlar:

[1] Nahl, 16/71. [2] Meâric, 70/24. [3] Haşr, 69/7. [4] Bu hadisi Taberânî ve Ebû Nuaym, Hılye’de, İbn Mes’ud’dan; Ebû Dâvud ise mürsel olarak Hasen’den rivayet etmiştir. Hadis zayıftır. [5] Tirmizî, Kader, 6; İbn Mâce, Mukaddime, 10; A. İbn Hanbel, II, 316, 350, V, 277, 280. [6] Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, III, 62; Meâric, 70/24. [7] İbrâhim; 14/7.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

ZEKÂT İLE İLGİLİ BİLGİLER

Zekât ile İlgili Bilgiler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.