Yavuz Sultan Selim Sı̇na Çölünde!

Yavuz Sultan Selim Han’ın, Osmanlı ordusuyla Mısır’a doğru ilerlerken Sina çölünde yaşadığı harikulade hadise…

Mücahid Serdar, atı  Karaduman’ın üzengilerinin üstünde doğruldu. Ve askerlerine son defa hitap etti: “Ey cennet yolcuları! Ey can kardeşlerim!..Bilirsiniz ki Müslüman Türkler muharebe meydanlarında ve bütün ömürlerince yalnız ve sadece Allahü Teâlâ’dan korkarlar. Önüne çıkan hiç bir engel onları Allah yolunda cihaddan alıkoyamaz. Sizler Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine uydukça onun yardımıyla bu çölü geçmek de sizlere nasib olur inşaallah”

Sonra atı Karadumanı kızgın Sina Çölü’ne sürdü. Arkasından koca Osmanlı ordusu düğüne gider gibi alevli Sina Çölü’ne daldı. Kum fırtınaları etrafı kasıp kavuruyordu. Gündüzleri dayanılmayacak kadar sıcak, geceleri ise dondurucu soğuktu. Ordu bu şekilde yol almaya devam ederek çölü yarıladı. Suyu herkes idareli kullanıyor, teyemmüm yapılarak namaz kılınıyordu.

Bir ara Yavuz Sultan Selim Han hazretleri birden bire Karaduman’dan yere atladı. Onu gören başta Vezir-i Azam Sinan Paşa olmak üzere Anadolu ve Rumeli Beylerbeyi de atlarından indiler. Rütbe, rütbe bütün komutanlar, sipahiler süvariler de yaya yürümeye başladılar. Koca Osmanlı ordusu piyade (yaya) bir ordu haline dönüvermişti.

Üstelik Padişah çok saygılı bir şekilde önüne bakarak yürüyordu. Bütün vezirler, kumandanlar ve askerler merak içinde kalmışlardı. Her zamanki gibi Hasan Can’a müracaat eldiler. O da ne olduğunu anlayamamıştı. Fakat, öğrenmek için Selim Han’ın yanına yaklaştı: “Hayırdır inşaallah Sultanım, bütün ordu merak eyler; devletlü padişahımız, aceb niçin yaya yürürler? diye telaş ederler” dedi. Bu dünyayı iki cihangire fazla gören sultan şöyle fısıldadı: “İki cihan sultanı Peygamber efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- önümüzde yaya yürürlerken biz nasıl at üzerinde olabiliriz Hasan Can? Bir müddet bu şekilde giden Selim Han, tekrar atına binince diğerleri de atlarına bindiler. (Osmanlı T. Ansiklopedisi, c.6)

Kaynak: Sadık Dana, İslam Kahramanları 2, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

YAVUZ SULTAN SELİM KİMDİR?

Yavuz Sultan Selim Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.