Ülkemizde Evle Mezar Arasındaki Yakınlık ve İç İçeliğin Sebebi Nedir?

Bizde sanki hayâtla ölüm; evle mezar arasında bir iç içelik mi var? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor...

Evet, doğrudur. Çünkü milletler vatan toprağı üzerinde yaşayanlar kadar yerin altında medfûn olanlarla millettirler. Bu yüzden kabir ve türbelerle barışık olmak zorundayız. Ayrıca İslâmî telâkkîdeki hayât ve ölümün iç içe oluşu ve ölümün hayât üzerinde terbiye edici etkisi[1] de bizdeki şehir içi mezar geleneğini oluşturmuştur. Mâbedlerin hazîrelerine yapılan definler bu açıdan önemlidir.

Kabir ziyâreti sırasında selâm verilmesi, sünnette ölülerle dirilerin diyaloğuna işârettir. Çünkü kabir ziyâreti insanın ölümden ibret alması ve ölüm ötesine hazırlanması bakımından da anlamlıdır. Kabir başındaki duâ sırasında duygusal bir dînî yoğunluk yaşanmakta, ziyâret edenlerle ziyâret edilen arasında âdetâ bir gönül köprüsü kurulmaktadır. İbn Kemâl’in Kırk Hadîs’inde yer verdiği: “İşlerde hayrete düştüğünüz zaman kabir ehlinden istiâne ediniz[2] rivâyeti bu tür kalbî yoğunlaşmayı hatıra getirmektedir.

Ölüm tasavvufî telâkkîde şeb-i arûs niteliğindedir. Yâni gerçek Sevgili’ye kavuşma ve O’nunla buluşma ânıdır. İnsanın fânî vücûdundan sıyrılıp bâkî olana ulaşmasıdır. Dolayısıyla ölüleri ziyâret, ölümü hatırlamak demektir. Zaman zaman bâzıları havf ve recâ açısından Mevlânâ ve tasavvuf çevrelerinin ölümü şeb-i arûs olarak değerlendirmesinin mahzûrlu olup olmadığını soruyorlar. Doğrusunu isterseniz böyle bir değerlendirmenin havf ve recâ kapsamında, havftan/korkudan uzaklaşıp recâya/ümide yaklaşma anlamı yoktur. Aksine Allah Teâlâ’yı Velî; yâni Sâhip ve Dost olarak görmek vardır. Dînî inanca göre varılacak yer Allah’ın katı olduğuna göre böyle bir inancın insanın kendisine statü belirlemesi ve kendisini güvende görmesi anlamına gelmez. Aksine bir ilticâ ve temennî mânâsı taşır.

Dipnotlar:

[1].       Bkz. el-Mülk, 67/2.

[2].       Aclunî, Keşfü’l-hafa, I, 88, hadîs no: 213.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

ÜLKEMİZDE TÜRBE ZİYARETLERİNE AŞIRI İLGİNİN SEBEBİ

Ülkemizde Türbe Ziyaretlerine Aşırı İlginin Sebebi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.