Meselâ gönül dünyamızda “tasavvuf” mefhumunun müstesnâ bir mevkii bulunmaktadır. Fakat günümüzde pek çok dînî mefhum gibi “tasavvuf” da ağır ithamlara mâruz kalmaktadır.
Kalbiniz sağlam olursa “Allah’ın koruluğu” demek olan “Haramlara dikkat edersiniz” onu didiklemeye, oradan bir helal çıkarmaya, haramlar etrafında nefis otlatmaya ya da otlanmaya yönelmezsiniz. Belli ki orada gözünüzle, kulağınızla, diliniz - damağınızla, eliniz ayağınızla nefsinizi otlatırsanız, kalbiniz puslu alanlara kayar ve diriliği - hassasiyeti - duyarlılığı kaybolmaya başlar. Haramı haram görmemeye, helaller üzerinde titiz davranmamaya yönelir.
Fudayl bin Iyâz -rahmetullâhi aleyh- şöyle der: “Şâyet bir amel ihlâsla yapılır da şartları yerine getirilmez, doğru bir şekilde yapılmazsa kabul edilmez. Doğru olur, ancak ihlâslı olmazsa yine kabul edilmez. Hem ihlâslı hem de zâhirî şartları yerine getirilinceye kadar kabul edilmez. İhlâs, onun yalnızca Allah Teâlâ için yapılması, doğru olması da Sünnet-i Seniyye üzere işlenmesidir.”[1]
Kurban bayramını memleketinde eş-dost ve akrabalarıyla birlikte kutlayan kişiler seferi sayılır mı? Bu durumdaki kişilerin kurban kesmesi gerekir mi?
Kurbanla ilgili sorularınızın cevaplarına sayfada yer alan başlıkların üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Ahmet Hamdi Yıldırım, hayır kurumlarına vekalet vererek kurban kesilip-kesilmeyeceğini anlatıyor.
Kur’ân’ın kısa bir sürede ortaya çıkardığı Asr-ı Saâdet bambaşka bir devir idi. Bütün dünya, o asrın güzîde toplumunu hayranlık içinde seyretti, bugün de hâlâ hayranlığını izhâr etmektedir.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez ile ümmetin meseleleri üzerine muhâsebe...
Dinimize göre bu dünya hayatı ahiretin tarlası olup, akıllı müslüman için maddi imkânlar ahiret sermayesidir. Son dönemde ülkemiz maddî olarak zenginleşmiş diğer insanlar gibi dini camialarda bu refahtan paylarını almışlardır. Dünyevileşmenin tehlikelerine en çok dikkat çeken sufi kesimler olduğu için onların bu husustaki uyarıları bizim için her zaman göz açıcı olmuştur.
Muhakkak ki mü’min, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e duygu derinliği ile yaklaştığı, rûhunu nefsânî ve süflî bütün çizgi ve görüntülerden boşalttığı vakit, O’nunla aynîleşme/bütünleşme, O’nun gönül dokusundan ve muhabbetinden hisse alma yolundadır.
İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)
...Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.
“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.
İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)
Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.
Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)
Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.
Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)
Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.
İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.
İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.