Saraybosna’yı İnşa Eden Osmanlı: Gazi Hüsrev Bey

16. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Bosna’daki sancak beyliğini yapan Gazi Hüsrev Bey, o dönemde yaptırdığı cami, medrese, kütüphane, saat kulesi, çarşı, han ve dükkanlarla mütevazı bir kasaba olan Saraybosna’nın şehirleşmesinde en önemli adımları attı.

Bosna’da 16’ncı yüzyılın ilk yarısında 20 yıl boyunca Osmanlı’nın sancak beyliğini yapan Gazi Hüsrev Bey, yaptırdığı cami, medrese, kütüphane, saat kulesi, çarşı, han ve dükkanlarla o dönemde mütevazi bir kasaba olan Saraybosna’nın şehirleşmesinde en önemli adımları attı.

Gazi Hüsrev Bey’in yaptırdığı vakıf eserleri aradan 500 yıla yakın bir süre geçmesine rağmen bugün de Saraybosna’nın en önemli sembolleri arasında yer almaya devam ederken, şehrin içme suyu şebekesine kadar her önemli detayın mimarı olan Osmanlı devlet adamı, bugün “Saraybosna’yı inşa eden kişi” olarak da nitelendiriliyor.

Adını taşıyan medrese bugün 483’üncü kuruluş yılını kutlarken, Saraybosnalılar ve yolu Saraybosna’ya düşenler hala onun yaptırdığı çeşmeden su içip, onun yaptırdığı çarşıda alışveriş yapıyor.

Annesi tarafından Osmanlı sultanlarından 2. Bayezid’in torunu olan Gazi Hüsrev Bey, bugün Bosna tarihinin en önemli isimleri arasında yer alıyor.

“SARAYBOSNA’YI O İNŞA ETTİ”

Osmanlı’nın Bosna’daki ilk sancak beyi İshakoğlu İsa Bey, “Saraybosna’nın kurucusu” olarak nitelendirilirken, Gazi Hüsrev Bey ise Saraybosna’nın bir şehir ve ticaret merkezi olmasını sağlayan isim oldu.

Saraybosna’daki Gazi Hüsrev Bey Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Mustafa Vatrenjak, Gazi Hüsrev Bey’in yaptırdığı eserlerle Saraybosna’nın şehir olmasının temellerini attığını söyledi.

Babası da bir Osmanlı sancak beyi olan Gazi Hüsrev Bey’in 1480’de dünyaya geldiğini anlatan Vatrenjak, babası Ferhat Bey’in vefatından sonra Hüsrev Bey’in annesi Selçuk Hatun ile sarayda yaşadığını ifade etti.

HÜSREV BEY’İN GAZİ UNVANINI ALDIĞI SAVAŞ

Vatrenjak, 1505-1509’da sarayda kapıcıbaşı olarak görev yapan Gazi Hüsrev Bey’in, 1519’da Sırbistan’a gönderildiğini belirterek, burada Kanuni Sultan Süleyman’ın Belgrad seferine de katılan bu Osmanlı beyinin, “gazi” unvanını da bu savaşta aldığını kaydetti.

Bosna’da 1521’den vefat ettiği 1541’e kadar sancak beyliği yapan Gazi Hüsrev Bey’in Osmanlı tarihinde aynı yerde en uzun süre görev yapan sancak beyi olduğuna dikkati çeken Vatrenjak, “Gazi Hüsrev Bey, daha önce kasaba olan Saraybosna’nın şehir olabilmesi için uzun yıllar harcadı. Bugün Saraybosna’da gördüğünüz çok sayıdaki tarihi eser onun zamanında yapıldı. Bir anlamda, Saraybosna’yı o inşa etti.” dedi.

Vatrenjak, Gazi Hüsrev Bey’in 20 yıllık görevi boyunca Saraybosna’da kendi adını taşıyan medrese, cami, bedesten, saat kulesi, han ve dükkanlar inşa ettiğini belirterek, Gazi Hüsrev Bey’in aynı zamanda şehrin merkezine su da getirdiğini anlattı.

MEDRESEYİ ANNESİ İÇİN YAPTIRDI

Gazi Hüsrev Bey Vakfının arşivindeki belgelerde, bugün ülkenin en köklü eğitim kurumu olan Gazi Hüsrev Bey Medresesi’nin Selçuk Hatun anısına oğlu tarafından yaptırıldığı belirtilirken, medresenin ilk olarak “Selçukiye” adıyla anıldığı da ifade ediliyor.

Çatısının kurşun olması nedeniyle söz konusu medrese halk arasında “Kurşunlu Medrese” olarak da anılırken, bugün de eğitime devam eden medrese ülkedeki birçok önemli din ve devlet adamının yetiştiği bir eğitim yuvası olma özelliği de taşıyor.

Bugün medresenin kapısında bulunan “Bu bina bilimi ve Allah sevgisini dualarla arayanlar için yapıldı. Dinin savunucusu Gazi Hüsrev, iyi niyetin kaynağı ve adaletin gururudur.” yazısı da dikkat çekiyor.

TARİHİ MEDRESE BUGÜN 483’ÜNCÜ YAŞINI KUTLAYACAK

Gazi Hüsrev Bey’in adını taşıyan medrese 8 Ocak 1537’de eğitime başladı. Tarihi Başçarşı’nın orta yerinde, Gazi Hüsrev Bey Camisi’nin tam karşısında bulunan medresede eğitim, Osmanlı’nın bölgeden çekilmesinden sonra da aralıksız devam etti. Eski Yugoslavya döneminde de eğitime devam eden medrese, 1992-1995’teki savaşta da kapılarını kapatmadı.

Diploması ülkedeki diğer lise diplomalarına denk olan medrese mezunları, medreseyi bitirdikten sonra sadece ilahiyat fakültelerinde değil, istedikleri diğer fakültelerde de eğitim görebiliyor.

Kaynak: AA

 

İslam ve İhsan

OSMANLI’NIN SARAYBOSNA’DAKİ MÜHRÜ

Osmanlı’nın Saraybosna’daki Mührü

BALKANLAR’DA OSMANLI’NIN TANIKLARI

Balkanlar’da Osmanlı’nın Tanıkları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.