Mescid-i Aksa’yı İlk Kim İnşa Etti?

Mescid-i Aksâ (Beytülmakdis) nerededir? Mescid-i Aksâ (Beytülmakdis) ilk kez kimin tarafindan inşa edilmiştir?

Mescid-i Aksâ’nın, asıl adı Ârâmîce “Beth makdeşa”, İbrânîce “Beth ha-Mikdaş” ve Arapça “Beytülmakdis” demektir. Beytülmakdis, “mukaddes ev” demektir; ilk kuruluşundan beri taşıdığı bu ad sonradan şehrin tamamını kapsamına almıştır.

MESCİD-İ AKSA (BEYTÜLMAKDİS) NEREDEDİR?

Mescid-i Aksa, Müslümanların ilk kıblesi ve en kutsal sayılan Harem Mescitlerinin üçüncüsüdür. Mescid-i Aksa Müslümanların kıblesi olarak, Hicretten sonra on altı, on yedi aya kadar sürmüştür. Filistin toprakları içerisinde ve Kudüs şehrinde bulunmaktadır.

Kur’an-ı Kerim, Beytülmakdis’in toprağını bitkilerin en güzel bir şekilde yetiştiği verimli bir tepe, suyunu da akan bir pınar olarak nitelemektedir. Bu yer, Beytülmakdis’tir.

MESCİD-İ AKSA’YI (BEYTÜLMAKDİS) İLK KİM İNŞA ETTİ?

Mescid-i Aksa’nın yerinin tespiti ve planlanması Hz. Davut (a.s.) ile başladı. Hz. Davut (a.s.) Kudüs’te inşa etmek için başladığı fakat bitiremediği mabedin inşasını bitirmesini oğlu Hz. Süleyman’a (a.s.) vasiyet etti. Mabedin yapılması ile ilgili bütün malzemeleri ve işçileri oğlu Hz. Süleyman’a (a.s.) teslim etti. Babasının vasiyetine uyarak Hz. Süleyman (a.s.) Kudüs’te Beytülmakdis’i inşa etmiştir. (İslam Ansiklopedisi, 29/ 268-271)

Hz. Süleyman (a.s.) Mescid-i Aksa’nın inşasında cinleri de çalıştırmıştır. Hz. Süleyman (a.s.) mabedin inşaatı bitince büyük bir törenle mabedin açılışını yapmıştır. Hz. Süleyman (a.s.) 22.000 öküz, 120.000 koyun kurban kesmiş ve bir hafta sureyle bayram ilan etmiştir.

Çok değerli eşyalarla dolu olan Mescid-i Aksa, Hz. Süleyman’dan (a.s.) sonra istilacıların yağmalama ve yıkımlarına maruz kalmıştır. Babil hükümdarı II. Büntünnaar’ın işgali sırasında Kudüs harap hale gelmiştir. (M.Ö. 586) Daha sonra şehir ve mabed onarılmasına rağmen yıkımdan kurtulamamıştır.

Nitekim Romalılar, 70 (M.S.) yılında Kudüs’ü ele geçirerek yağmalamış, ikinci mabedi yıkmışlardır. Ancak bu mekân yine bir mabet olarak biliniyor ve Beytülmakdis’in kalıntıları korunuyordu. Bugün Yahudilerin “Ağlama Duvarı”, Müslümanların ise “Burak Duvarı” olarak adlandırdıkları duvar bu eski mabedin bir kalıntısıdır.

638 (M.S.) yılında Halife Hz. Ömer (r.a.) döneminde Kudüs fethedildikten sonra, Kudüs’ün anahtarını teslim aldığında kendisi de bizzat çalışarak Mescid-i Aksâ’nın (Süleyman Mâbedi) Hristiyanlık döneminde molozlar altında kalmış olan yerini temizletip Sahre’nin güneyindeki düzlükte cemaate namaz kıldırmış (Taberî, Târîħ, II, 450), daha sonra da buraya bir mescit yaptırmıştır. Hz. Ömer’in (r.a.) burayı mabet ittihaz etmesi ve orada namaz kılması o mekânın kutsiyet ve ehemmiyetinden ileri geliyordu. Mescid-i Aksa daha sonra Emevi halifelerinden Abdülmelik bin Mervan zamanında genişletilmiştir.

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, Hz. Süleyman’ın (a.s.) üç dileği olduğunu söyleyerek şöyle buyurmaktadır:

“Davut oğlu Süleyman (a.s.), Beytülmakdis’i inşa edince Yüce Allah’tan üç şey istedi: Birincisi doğru ve isabetli hüküm verme yeteneğinin kendisine verilmesini istedi ki bu kendisine verildi. İkincisi kendisinden sonra kimseye nasip olmayacak bir iktidar verilmesini istedi. Bu da kendisine verildi. Üçüncüsü mescidin inşaatını bitirdikten sonra, “bu mescide sadece namaz kılma düşüncesi ile gelen bir kimseyi annesinden doğmuş gibi günahsız olarak oradan çıkarmasını Allah’tan niyaz etti.” Başka bir rivayette yer alan ayrıntıya göre, Resulullah (s.a.v.): “Süleyman’ın ilk iki dileği gerçekleşmiştir. Üçüncüsünün de kendisine verilmiş olmasını umarım.” dediği rivayet edilmektedir. (İbn Mace, İkamet, 196. Nesai, Mesacit, 6.)

Kaynak: Diyanet

İslam ve İhsan

MESCİD-İ AKSA NEDİR, NEREDEDİR?

Mescid-i Aksa Nedir, Nerededir?

MESİCİD-İ AKSA'NIN TARİHİ VE MÜSLÜMANLAR İÇİN ÖNEMİ

Mesicid-i Aksa'nın Tarihi ve Müslümanlar İçin Önemi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.