Sâd Suresi 84. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Sâd Suresi 84. ayeti ne anlatıyor? Sâd Suresi 84. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Sâd Suresi 84. Ayetinin Arapçası:

قَالَ فَالْحَقُّۘ وَالْحَقَّ اَقُولُۚ

Sâd Suresi 84. Ayetinin Meali (Anlamı):

Allah şöyle buyurdu: “İşte bu doğru! Ben de şu gerçeği söyleyeyim:”

Sâd Suresi 84. Ayetinin Tefsiri:

Hz. Âdem’in yaratılması, meleklerin secde etmesi ve İblîs’in secdeye yanaşmayıp peşinden teselsül eden hâdiseler daha önce Bakara 34, A‘râf  11-18 ve Hicr 28-40. âyetlerde anlatılmıştı. Burada kıssa ehemmiyetine binâen, hem Mekke müşriklerini hem de daha sonra gelecek münkirleri Hz. Muhammed (s.a.s.)’in peygamberliğini kabule teşvik için sevk edilir. Onlara âdeta: “Sizlerin Allah Resûlü (s.a.s.)’e karşı sergilediğiniz kibir ve haset, aynen İblîs’in Âdem’e gösterdiği kibir ve haset gibidir. İblîs de Allah’ın emirlerine karşı gelmiş ve Allah, Âdem (a.s.)’ı halife tayin ettiği için secde etmekten kaçınmıştı. Şimdi sizler de Allah’ın emrine karşı geliyor ve Allah onu peygamber olarak tayin ettiği halde, Hz. Muhammed (s.a.s.)’e tabi olmuyor ve ona karşı çıkıyorsunuz” denmektedir. Verilmek istenen mesajın neticesi şudur: “Eğer tevbe etmez bu yaptıklarınızda devam ederseniz, sizler de aynen İblîs gibi dünyada lanetlenir, âhirette cehenneme girersiniz.”

Ayrıca bu kıssada üç hususa daha dikkat çekilir:

        Allah Teâlâ insandan “bizzat iki elimle yarattığım” (Sād 38/75) diye bahseder. Bu ifade, insanın faziletli ve şerefli bir varlık oluşuna delâlet eder. Çünkü bir kral bile sıradan işlerini hizmetkârlarına yaptırır. Oysa burada Rabbimiz, insanı kendi elleriyle yarattığını haber verir. İkinci olarak iki elle yaratma ifadesi, bir yönden insanın ihtimamla yaratılmasından kinâye olabilir. Yahut biri bedeni biçimlendirmeye, öbürü ruh üflenmesine işaret olmak üzere, insanın ruh ve bedenini cemeden varlığını da hatıra getirebilir.

        Dünya hayatında Allah’a isyan eden kimse, aslında İblîs’in tuzağına düşmüştür. Çünkü o:  “İnsanoğlunu mutlaka azdıracağım, tuzağıma düşüreceğim” diye bu niyetini açıkça ilan etmişti. O halde insan, yaratıcısının kim olduğunu, aslının ne olduğunu idrak edip şeytânî tahriklere karşı dikkatli olmalı; Allah’a inanıp ihlasa ererek şeytanın şerrinden kendisini korumaya gayret etmelidir.

Muhammed Masum (k.s.)’a sordular:

“- Hak yolunun yolcularına da şeytan sataşır mı; yoksa sataşamaz mı?”

Şöyle anlattı:

“- Bu hususta Abdülhalık Gucdüvânî (k.s.)’un görüşünü almak gerekir. O şöyle demiştir:

«- Bir Hak yolcusu sâlik, nefsinin bütününü tüketip yok etme sınırına gelmedikçe, öfkelenme sırasında şeytan ona yol bulur. Ancak bir sâlik nefsini eritip bitirme durumuna gelirse, o zaman onun için öfke olmaz; gayret olur. Gayret ise şeytanı kaçırır.” (el-Hadâiku’l-Verdiyye, s. 778)

        Allah Teâlâ’ya karşı büyüklenen kimse O’nun intikamına, gazap ve kahrına müstahak olur. Bu mezmum ahlâkını değiştirmeyen kul asla ilâhî affa nâil olamaz. Ancak İblîs’le birlikte cehennemi dolduran ateş kütüğü hâline gelir.

Mevlânâ Hazretleri, insanın şeytan gibi kibirlenmekten vazgeçip haddini bilmesi ve nefsânî marazlardan temizlenmeye çalışması gerektiği hususunda şöyle der:

“Ey kendini olgun gören kişi, senin rûhunda kendini olgun sanmaktan daha kötü bir illet olamaz. Senden bu kendini beğenme, kendini olgun görme hastalığı gidinceye kadar gönlünden, gözünden çok kanlar akar. Bu hastalık, İblîs hastalığıdır. Aslında bu hastalık, her mahlukun, her insanın nefsinde vardır. İblîs hastalığına tutulmuş kişi, her ne kadar bazan kendini hor ve mütevazi görür, öyle gösterirse de sen dibinde pislik bulunan bir derenin suyunun saf görünüşüne aldanma... Ey alçak gönüllülük, tevazu perdesi altında benlik hastalığını gizleyen kişi, birisi denemek kastı ile seni kızdıracak, coşturacak, karıştıracak olursa, içinde pislik bulunan su bulanır da pisliğin rengi meydana çıkar. Ey genç, ey toy kişi, her ne kadar, senin varlığının ırmağı, kendini sana, saf duru ve lekesiz gibi gösterirse de aldanma. Onun dibinde pislik vardır; bulanmak için fırsat beklemektedir. Yol bilen, anlayışlı pîr, nefis ve ten bağlarına ark açar, su akıtır da oradaki pislikleri temizler. Pis ve murdar bir su akıntısı necaseti, pisliği temizleyebilir mi? İnsanın kendi bilgisi, kendisinde bulunan aşağı duyguları içinden süpürüp atabilir mi? Bir kimse, kendi deresini nasıl temizleyebilir? İnsanın bilgisi, ancak Allah’ın ilminden feyz alınca yararlı olur.” (Mevlânâ, Mesnevî, 3214-3222. beyitler)

O hâlde Rasûlüm, insanlara şu gerçeği bir kez daha hatırlat ve:

Sâd Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Sâd Suresi 84. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.