Namazı Bozan Haller

Namazı bozan haller (durumlar) nelerdir? Madde madde namazı bozan şeyler.

Namazın şart veya rükünlerinden biri eksik bulunduğu zaman bozulur ve yeniden kılınması gerekir. Namaz sırasında ortaya çıkan ve namazın niteliği ile bağdaşmayan bir takım söz, fiil ve haller sebebiyle de namaz bozulabilir. İbadetler konusunda fâsit olma ile bâtıl olma kavramları eş anlamda kullanılır. Bu konuda mezheplerin görüş birliği vardır. Biz burada fesat ve butlan yerine “bozulma” sözcüğünü kullanacağız. Ancak Hanefîlere göre alış-veriş, nikah, şirket gibi muameleler konusunda fâsid ve bâtıl terimleri farklı anlamlarda kullanılmıştır.

NAMAZI BOŞAN ŞEYLER

Şart ve rükünlerine uyularak başlanan bir namazı bozan şeylerin başlıcaları şunlardır: [1]

1) Namazda konuşmak:

Namazda bilerek, bilmeyerek, yanılarak, unutarak veya korkutma sonucu konuşmak namazı bozar.

Zeyd İbn Erkam (r.a) şöyle der: “Biz namazda konuşurduk, bir kimse namazda yanındaki arkadaşı ile konuşurdu. “Gönülden boyun eğerek Allah için namaz kılın” [2] âyeti inince, susmakla emrolunduk ve namazda konuşmaktan men edildik.” [3]

Câbir İbn Abdillâh (r.a)’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Nebî (s.a.s)’in yanında idim. Beni iş için bir yere gönderdi. Dönünce onu, yüzü kıbleden başka yöne doğru olduğu halde, biniti üzerinde namaz kılarken buldum. Selâm verdim, selâmımı almadı. Namazdan ayrılınca şöyle buyurdu: Beni, senin selâmına karşılık vermekten, namazda olmamdan başka bir şey menetmedi.” [4]

Muaviye İbn Hakem es-Sülemî şöyle haber veriyor: “Hz. Peygamber ile birlikte namaz kılarken cemaatten biri aksırdı. Ben de; “yerhamükellah (Allah sana merhamet etsin)” dedim. Bunun üzerine cemaat gözlerini bana dikti. Ben ise; “size ne oluyor ki bana böyle bakıyorsunuz?” dedim. Bu defa ellerini uylukları üzerine vurmaya başladılar. Beni susturmak istediklerini anlayınca sustum. Hz. Peygamber namazı tamamlayınca “anam-babam ona feda olsun, ben ne bundan önce ve ne de bundan sonra ondan daha güzel eğitici bir muallim görmedim. Allah’a yemin ederim ki, ne yüzünü ekşitti, ne dövdü ve ne de beni azarladı, şöyle buyurdu: “Bu namazda insan sözlerinden birşey konuşmak uygun olmaz. Namaz ancak tesbih, tekbir ve Kur’an okumaktan ibaret bir ibadettir.” [5] Diğer yandan, Allah’ın Elçisi Habeşistan hicretinden önce, kendisine verilen selâmı namaz içinde de olsa alırken, Habeş dönüşü selâma cevap vermemesi üzerine, sorulan bir soruya karşılık; “Şüphesiz namazda, namazın kendine mahsus bir meşguliyeti vardır.” [6] buyurmuştur.

Bu hadis-i şeriflerin ışığında namaz kılarken konuşma sayılıp sayılmayan sözler ve sesler şu şekilde belirlenebilir:

a) Aksıran kimseye namazda “yerhamükellah” denilmesi veya başkasının “rahimekellah” demesi üzerine “âmin (ey Rabbim kabul buyur)” denilmesi namazı bozar. Ancak aksıran kimsenin kendi nefsine karşı “yerhamükellah” demesi namazı bozmaz. Çünkü bu sonuncuda, başkasına cevap verme niteliği yoktur.

b) Bir hastalıktan veya bir malın ya da arkadaşın kaybolması gibi musibetten dolayı harfler belli olacak şekilde sesle ağlamak veya “ah, uf, of” gibi sesler çıkarmak yahut bir toza üflemek veya bir şeye bezginlik göstermek için “uf, tuh” demek namazı bozar.

Ancak kendine hakim olamayacak durumdaki hastanın inlemesi, ah, of demesi namazı bozmaz. Çünkü bu durumdaki hastanın inlemesi, elde olmayan sebeplerle aksırmak, öksürmek ve esnemek gibidir. Bu gibi durumlarda zaruret bulunduğu için bazı harfler telaffuz edilmiş olsa bile namaz bozulmaz.

Allah Teâlâ’nın korkusundan veya cennet ya da cehennemi hatırlamaktan dolayı ağlamak, inlemek ve ah demek namazı bozmaz.

c) İmamın okuduğu Kur’an-ı Kerim hoşuna gittiği için ağlayan kimsenin durumuna bakılır. Eğer bu bir huşu eseri ise namazı bozulmaz. Fakat mücerret olarak ses güzelliğinden aldığı zevk sebebiyle ağlamışsa namazı bozulur. Yine imamın Kur’an okuyuşu sırasında cennet veya cehennemi hatırlayarak huşudan ötürü “belâ (öyle)”, “neam (evet)” diyerek ağlayan cemaatin de namazı bozulmaz.

d) Namaz kılarken işitilen kötü bir habere; “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn (Biz Allah’tan geldik ve sonunda yine O’na döneceğiz)” [7] diye cevap verilmesi namazı bozar. Çünkü bu ifade, namaz dışındaki bir habere cevap verme niteliğindedir.

e) Namazda meydana gelen şeytanî bir vesveseden dolayı; “lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh” denilse, eğer bu vesvese âhiretle ilgili bir şey hakkında ise namaz bozulmaz, dünyaya ait bir vesvese ise bozulur. Çünkü vesvese bir elem ve acıdır. Bu takdirde dünyevi bir elemden ötürü “lâ havle” sözü söylenilmiş olur.

f) Namaz kılan kişi, Allah’ın adını duyunca cevap vermeyi kasderek “Lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka hiç bir ilâh yoktur)” veya “Celle celâlühü (O’nun şanı yüce oldu)” dese, yahut Hz. Peygamber’in adı anılınca “salavât” getirse yahud da imam okurken; “Sadaka’llahü’l-azîm (Yüce Allah doğru söyledi)” gibi sözleri söylese namazı bozulur. Ancak bu sözleri ile dışarıdaki bir kimseye cevap vermeyi kastetmeyip, belki Allah ve Rasûlü’nü övmeyi ve onlara saygıda bulunmayı kastederse namazı bozulmaz. Çünkü Allah Teâlâ’ya ta’zim göstermek, Rasûlü’ne salât ve selâmda bulunmak namaza ters düşmez.

g) Namaz kılan kimse, kendini çağıran veya içeri girmek için izin isteyen bir kimseye, namazda bulunduğunu anlatmak için; “elhamdülillah”, “Allahu Ekber” veya “Sübhânallah” dese veya okuyuşunu sesli hale getirse namazı bozulmaz.

h) Kur’an-ı Kerim veya hadis-i şeriflerde bulunan bir duayı namaz içinde okumak, namazı bozmaz. Namazda; “Allahümme ekrimnî (Ey Allahım! Bana ikram et)”, “Allahümme en’ım aleyye (Ey Allah’ım! Bana nimetlerini ver)”, “Allahümme’ğfirlî ve li vâlideyye ve li’l-mü’minîne yevme yekûmu’l-hısâb (Allah’ım! Beni, ana-babamı ve bütün mü’minleri hesabın görüleceği kıyamet gününde mağfiret et)” duaları gibi. Ancak; “Allahümme’ğfir li ammî (Allah’ım! Amcamı bağışla)” veya “Allahümme’ğfir li hâlî (Allah’ım! Dayımı bağışla)” gibi bir dua namazı bozar. Çünkü böyle bir dua şekli Kur’an ve hadiste bulunmamaktadır. Namaz dışında ise, Kur’an ve sünnette örneği bulunsun veya bulunmasın meşrû olan istekler için her çeşit duanın yapılması mümkün ve caizdir.

İnsanların sözlerine benzeyen, yani Kur’an ve sünnette örneği bulunmayıp da, insanlardan istenmesi mümkün olan bir şeyin Allah’tan istenilmesi namazı bozar. “Allahümme et’ımnî lahmen (Allah’ım! Bana et ver)”, “Allahümme akdı deynî (Allah’ım! Borcumu öde)”, “Allahümme’rzuknî zevceten (Allah’ım! Bana bir eş ver)” diye dua edilmesi gibi.

i) Bir kimseye diliyle selâm vermek veya başkasının selâmını diliyle almak yahut musafaha suretiyle selâmlaşmak namazı bozar. Bu selâmlaşmanın bilerek veya unutarak yahut yanılarak yapılması sonucu değiştirmez.

Namazda el veya baş ile selâm alınsa veya istenilen bir şey için baş, göz veya kaş ile işarette bulunulsa namaz bozulmaz.

j) Namaz kılana “ileri git” veya “başkasına safta yer ver” denilip de, bu kimse emre uyarak harekette bulunsa namazı bozulur. Çünkü namazda Allah Teâlâ’dan başkasının emrine uymuş olur. Ancak kendi kendisine biraz yana çekilerek, başkasına yer vermesi namazı bozmaz.

k) Namazda yazılmış bir şeye bakıp onu anlamakla namaz bozulmazsa da bunu yapmak mekruhtur. Ebû Hanîfe’ye göre, namaz kılarken Mushaftan bakarak okumak namazı bozar. Çünkü mushafı taşımak, ona bakmak ve yapraklarını çevirmek “amel-i kesir”dir. Bu durum aynı zamanda başkasının dışarıdan telkinde bulunmasına da benzer. Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre ise namaz bozulmaz, sadece mekruh Çünkü Mushaftan okumak bir ibadet olup, namaz kılarken yapılırsa, başka bir ibadete ilave olmuş sayılır. Bunun mekruh oluşu ise ehl-i kitaba benzeme yüzündendir. [8]

l) İmam kıraat sırasında yanılır veya okuyuşunda tereddüt gösterirse, başka bir âyete intikal etmeden önce, cemaatin onun kıraatini düzeltmesi ve önünü açması caizdir. Ancak imamın hatasını düzeltmede cemaatin acele etmemesi gerekir. İmam takılır takılmaz onun önünü açmak mekruh Böyle bir imamın cemaatten yardım beklemesi de mekruhtur. İmam, zorlanınca eğer namaz sahih olacak kadar okumuş durumda ise ya rükû etmeli veya başka bir âyete geçmelidir.

İmam başka âyete geçtikten sonra, önceki takıldığı yeri düzelten cemaatin namazı bozulur. İmam başka âyetlere geçtikten sonra, yeniden okuyuşunu düzelten kişinin sözünü alır ve ona göre okumaya devam ederse imamın da namazı bozulur. Çünkü bu durumda, zarûret olmaksızın telkinde bulunmak ve telkini kabul etmek söz konusudur.

Misver İbn Yezîd el-Mekkî (r.a) şöyle demiştir: “Hz. Peygamber namaz kıldırdı ve okurken bir âyeti atladı. Namazdan sonra, cemaatten biri kendisine; “Ya Rasûlallah! Falan falan âyetleri okumadınız” uyarısında bulununca, Hz. Peygamber; “Keşke bana hatırlatsaydın, buyurdu.” [9]

Namazda kıraat hatasını düzeltmenin caiz olduğunu gösteren ikinci bir delil İbn Ömer (r.a)’in naklettiği şu hadistir: “Hz. Peygamber (s.a.s) namazı kıldırdı ve namazda Kur’an okurken bir yerde takıldı. Namazdan ayrılınca babama: “Sen namazda bizimle beraber miydin?” diye sordu. Babam da: “Evet” cevabını verdi. Bunun üzerine Allah Elçisi (s.a.s): “O halde takıldığım yeri, bana hatırlatmaktan seni alıkoyan şey ne idi?” buyurdu. [10]

Bir kimse namazda kendi imamından başka bir zatın okuduğu Kur’an’daki yanlışlığı düzeltse ve önünü açsa namazı bozulur. Çünkü bu bir öğretme ve öğrenme sayılır. Öğretme ve öğrenme ise, namaz dışı çok işle uğraşmak niteliğindedir. Fakat imama yol göstermek değil de, kıraat kasdıyla okuyup da, bunun sonucunda imam okuyuşunu düzeltse namazı bozulmaz.

2) Yemek - içmek:

Namaza durduktan sonra ağza alınıp yenilen veya içilen şey, az bile olsa namazı bozar. Fakat namazdan önce yediği bir şeyden dolayı dişleri arasında kalan bir şeyi yutmak namazı bozmazsa da, büyük küçük bir şeyi ağzında çiğneyerek yutmak namazı bozar. Buna göre sakız çiğnemek veya namazdan önce ağza alınan bir şekeri eridikçe yutmak namazı bozar. Çünkü bilerek veya bilmeyerek yapılacak bu gibi davranışlar namaz dışı işlerdendir.

3) Peşpeşe çok iş görmek (amel-i kesir):

Namaza veya namazı daha iyi kılmaya yönelik olmayan, namaz dışı çok iş ve fiil namazı bozar. Namazda az iş ve fiil “amel-i kalil” adını alır ve namazı bozmaz. Dışardan bakanın, bu işi yapan kimsenin namazda olmadığı hususunda hiç şüpheye düşmediği işe çok amel (amel-i kesir) denir. Eğer bu işi yapana bakan kimse, namazda olup olmadığı hususunda şüpheye düşerse bu iş de amel-i kalil sayılır. Amel-i kesir sayılan bazı hareketler şunlardır:

a) Bir kimse namazda iken, yerden bir taş alarak bir kuşa veya bir hayvana atacak olsa namazı bozulur. Çünkü bu hareket amel-i kesirdir. Fakat yanında bulunan bir taşı bir eliyle atacak olsa bozulmaz. Çünkü bu bir amel-i kalil olur. Ancak bu kişi, namaz içinde başka bir şeyle uğraşmış olmaktan ötürü kötü bir iş işlemiş (isâette bulunmuş) olur.

b) Bir kimse namazda vücudunu bir kere veya peşpeşe iki kere yahut başka başka rekâtlarda birer, ikişer kere kaşısa namazı bozulmaz. Fakat bir rekâtta peşpeşe üç kere kaşısa bozulur. Bir uzvu, elini kaldırmadan bir kaç defa kaşıma, bir defa kaşıma sayılır.

c) Namazda özürsüz yere birbiri ardınca hiç durmadan en az üç adım atmak namazı bozar. Ancak kıbleye doğru, her adımdan sonra bir rükün eda edecek kadar (üç defa sübhanellah diyecek kadar) ara vererek yürürse, mekân değişmediği sürece çok da yürüse, bundan dolayı namaz

Diğer yandan, bir şahsın çarpması veya namaz kılınan yerden çıkarılma gibi sebeplerle namaz kılınan yerden kendi iradesi dışında üç adım kadar yürümek de namazı bozar.

d) Namazda, tekrarlanmaksızın bir eli ile baştan sarığı veya takkeyi kaldırıp yere koymak veya bunları yerden kaldırıp başa koymak namazı bozmaz. Ancak bunları yerden alıp başa koymak çokca hareketi gerektirirse namaz bozulur

e) Namaz kılan bir kimse, başkasına el, baston ve benzeri bir şeyle vursa namazı bozulur. Çünkü bu, bir amel-i kesirdir. Fakat hayvan üzerinde namaz kılanın bu hayvana bir veya iki defa vurması bozmaz.

Yine, hayvanın yürümesi için bir ayağı iki kere hareket ettirmek namazı bozmaz. İki ayağı hareket ettirmek ise bozar. Çünkü iki ayak, iki el benzeridir.

f) Namazda iken hayvana binmek namazı bozar, fakat hayvandan inmek bozmaz. Hayvanlarla ilgili olan bu hükümleri motorlu nakil araçlarına da uygulamak mümkündür.

g) Namaz kılarken bir ayakkabıyı iki el ile giymek namazı bozar. Fakat ayakkabıları ayaktan kolaylıkla çıkarıvermek namazı bozmaz.

h) Bir kimse, namazda bilerek veya bilmeyerek az-çok bir şey yese, biraz su içse, bir uzvuna veya saçlarına yağ, krem ve benzeri bir şey sürse, saçını tarasa veya örse namazı bozulur. Çünkü bunlar birer amel-i kesirdir.

i) Namazda çocuğu alıp süt emzirmek namazı bozar. Çocuk kendiliğinden gelip emerse bakılır, eğer süt çıkmaksızın bir iki kere emmiş olursa namaz Fakat süt çıkarsa, veya süt çıkmaksızın iki kereden fazla emerse namaz fâsid olur.

j) Namaz kılmakta olan bir kimse kaç rekât namaz kıldığına dair bir soruya cevap olarak, bir elinin iki veya üç parmağı ile işaret edecek olsa namazı bozulmaz.

4) Kıbleye sırtını çevirmek:

Hanefî ve Şâfiîler’e göre, özürsüz olarak kıbleye sırt çevirmek namazı bozar. Özür sebebiyle sırtını kıble tarafına çevirirse, namazı bozulmaz. Çünkü bu gibi hareketler bağışlanmıştır.

5) Avret yerinin açılması:

Namaz kılarken bilerek avret yerini açmak veya baş örtüsünün rüzgâr ve benzeri sebeplerle kayması sonucu başın açılması ve bir rükün eda edecek süreyle açık kalması namazı bozar. Hanefîlere göre, avret yeri olan bir uzvun en az dörtte birinin açılması namazın bozulması için yeterlidir.

6) Namaz kılmakta olan kimsenin abdestinin bozulması:

Namaz kılmakta olan kimseden burun kanaması veya kusma gibi irade dışı abdesti bozacak bir şey ortaya çıksa muhayyer olur. İsterse abdest alıp namazı yeniden kılar. Faziletli olan budur. Veya dilerse, namazla bağdaşmayan bir şeyle uğraşmaksızın en yakın yerdeki su ile abdest alır, tek başına namaz kılan birisi ise bu abdest aldığı yerde veya daha önce namaza başlamış bulunduğu yerde namazının kalan kısmını tamamlar. Eğer cemaatle namaz kılıyorsa, önceki yerine dönüp orada namazını tamamlar. Cemaatle namaz kılınıp bitmiş olursa, bu takdirde tek başına namaz kılan kimse gibi hareket eder. Böyle bir kimse, abdest almak için yakın suyu bırakıp uzağa gitse veya gidip gelirken Kur’an okusa yahut da bu sırada avret yeri açılsa artık namazı, önceden kılınan kısım üzerine bina edemez, yeniden kılması gerekir. (bk. “Lâhik” bahsi).

Namazı bozulan bir imamın yerine, başkasını geçirmesi caizdir. Bu konuda icma vardır. Şöyle ki; bir imam, burun kanaması gibi sebeple abdesti bozulsa, cemaatten imamlığa elverişli birisini işaretle veya elbisesinden tutarak mihraba geçirir. İmam ile beraber yalnız bir kişi bulunmuş olsa, bu kişi imamlığa elverişli ise, mihraba geçmek için taayyün etmiş olur. İmam bu şekilde kendi yerine birini geçirmeden mescitten çıksa veya sahrada ise saflardan uzaklaşsa cemaatin namazı bozulur. Bu durumda imam, tek başına namaz kılan kimse gibi olur. İsterse abdest alıp, namazın kalan kısmını tamamlar, isterse namazını yeniden kılar. Cemaatin çoğunlukla durumu kavrayamaması halinde, imamın kendi yerine başkasını geçirmesi yoluna gidilmeyip, namazın yeniden kılınması daha faziletlidir. Aksi halde cemaat arasında bazı karışıklıklara yol açılmış olabilir.

Hanefîlere göre, son oturuşta teşehhüt miktarı oturduktan sonra, abdestin irade dışında bozulması halinde namaz sahih olur. Diğer üç mezhebe göre, selâm namazın farzlarından olduğu için, son oturuşta teşehhüt miktarı oturmak namazı sona erdirmek için yeterli olmaz.

7) Yüksek sesle gülmek:

Namaz kılanın, kendisinin duyacağı kadar bir sesle gülmesi sadece namazı bozar, yakında bulunanların duyacağı kadar yüksek sesle gülmüşse abdesti de bozulur. Sessizce gülme anlamına gelen tebessüm ise namazı bozmaz. Hanefîler dışındaki üç mezhebe göre ise yüksek sesle gülmek yalnız namazı bozar, abdeste etki yapmaz.

Ebû Mûsâ el-Eş’ârî (r.a)’den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Bir gün Rasûlullah (s.a.s) insanlara namaz kıldırırken, bir adam mescide girerek, mescit içindeki bir çukura düşmüştü. Bu adamın gözleri kör idi. Namazdaki cemaatin çoğu buna güldüler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s) gülen cemaatin namazları ile birlikte abdestlerini de yenilemelerini emretti.”  Yine Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur: “Sizden her kim kahkaha ile gülerse hem namazı hem de abdesti birlikte iade etsin.” [11]

8) Bayılmak, çıldırmak veya ölmek:

Bu durumlarda, artık irade yok olacağı için namaz bozulur.

9) Namaz içinde niyet değiştirmek:

Kılmakta olduğu bir namazdan başka bir namaza geçmeye niyet edip tekbir almakla, önceki kılınan namaz bâtıl olur. Meselâ; öğle namazının bir rekâtı kılındıktan sonra, tekbir alarak ikindi namazına veya nâfile bir namaza geçilse, ilk başlanan öğle namazı bozulmuş olur. Bir kimse bir namazın farzını tek başına kılmaya başlasa, daha sonra imamın başladığı namaza uymaya niyet ederek yeniden tekbir alsa veya başladığı namazda kadınlara imam olmaya niyet etse, başladığı birinci namaz fâsit olup, devam ettiği ikinci namaz başlamış olur.[12]

10) Özürsüz olarak, namazın bir şart veya rüknünü terk etmek:

Namazın bir rüknünü kaza etmeksizin terk etmekle namaz bozulur. Namazın bir rekâtının secdesini terk etmek ve bunu kaza etmeksizin selâm vermek gibi. Yine namazın şartlarından birisini özürsüz olarak terk etmekle de namaz bozulur. Avret yerini örtecek bir elbise bulamama, beden üzerindeki pisliği temizleyecek su temin edememe veya kıble tarafına dönemeyecek kadar hasta bulunma gibi özürler bulunmadığı takdirde bu şartları terk etmekle namaz bozulur.

11) Bir rüknü imamdan önce yapmak:

Bir kimse yanılarak bile olsa, bir rüknü imamdan önce yapsa, bu rüknü imamla birlikte veya imamdan sonra iade etmez ve imamla birlikte selâm verirse namazı bâtıl olur. Eğer bu rüknü imamla birlikte veya imamdan sonra iade eder ve imamla birlikte selâm verirse bu takdirde namazı bâtıl olmaz.

Şâfiîler’e göre, unutma gibi bir özür bulunmaksızın fiilî olarak iki rüknü imamdan önce yapmadıkça, cemaatin namazı bozulmaz.[13]

12) Arada boşluk olmaksızın erkeğin kadınla aynı hizada namaz kılması:

Arada namaz kılan bir kişinin sığabileceği kadar aralık bulunmaksızın veya perde, duvar, korkuluk ve benzeri bir engel olmaksızın erkeklerin kadınlarla aynı hizada namaz kılmaları, namazı bozan hallerdendir. (bk. aşağıda “Erkeğin kadınla aynı hizada namaz kılması” konusu).

13) Teyemmümle namaz kılan kişinin suyu görmesi:

Teyemmümle namaz kılmakta olan bir kimse, kullanmaya gücü yetecek şekilde suyu görürse namazı bozulur. Meselâ, namaz sırasında musluklara suyun geldiğinin su sesinden anlaşılması gibi. Ancak Hanefîler’e göre, son oturuşta, teşehhüt miktarı oturduktan sonra, suyun bulunması namazı bozmaz. Çünkü artık namaz tamamlanmış sayılır.

14) Namaz tamamlanmadan bilerek selâm vermek:

Dört rekâtlı bir namazı bilmeksizin iki rekât sanarak, birinci oturuşun sonunda selâm veren kimsenin namazı bozulur. Yatsının farzını teravih, öğlenin farzını cuma veya sabah namazı sanarak birinci oturuşta selâm vermek gibi. Ancak namazın dört rekâtlı olduğunu ve hangi namazı kıldığını bilerek yanlışlıkla birinci oturuştan sonra selâm verildiği takdirde namaz bozulmaz. Selâmdan sonra amel-i kesir veya konuşma olmadıkça, namazın geri kalan kısmı tamamlanır. Geciktirmeden dolayı sonunda da sehiv secdesi yapılır.

15) İrade dışı gerçekleşen kimi şeylerle namazın bozulması:

Sabah namazını kılarken güneşin doğması, bayram namazını kılarken zeval vaktinin veya Cuma namazını kılarken ikindi vaktinin girmesi durumunda namaz bozulur. Fakat öğle namazını kılarken ikindinin vaktinin girmesi ile öğle namazı bozulmaz. Mest üzerine mesheden kişi namaz kılarken, mesih süresi dolsa namazı bozulur. Bu süre, mukîm için bir gün bir gece, yolcu için üç gün üç geçedir.

Dipnotlar:

[1] bk. Kâsânî, age, I, 233-242; İbn Âbidîn, age, I, 574 vd; Şürünbülâlî, age, 52 vd; Meydânî, Lübâb, I, 86 vd; Şirâzî, age, I, 76-77; İbn Kudâme, age, II, 1-5, 44-62; Zühaylî, age, II, 5 vd; Bilmen, age, İst. 1985, s. 231 vd. [2] Bakara, 2/238. [3] Buhârî, Amel fi’s-Salât, 2; Müslim, Mesâcid, 35; Tirmizî, Mevâkît, 180; A. İbn Hanbel, I, 435, IV, 368. [4] Müslim, Mesâcid, 37. [5] Şevkânî, age, II, 314. [6] Buhârî, Amel fi’s-Salât, 2, 15, Menâkıbu’l-Ensâr, 37; Müslim, Mesâcid, 34; Ebû Dâvud, Salât, 166. [7] Bakara, 2/156. [8] Kâsânî, age, I, 220-242; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, I, 280-286; İbn Âbidîn, I, 574 vd; Zühaylî, age, II, 6 vd; Bilmen, age, s. 231, 232. [9] A. İbn Hanbel, IV, 74; Şevkânî, II, 322. [10] Şevkânî, age, II, 322. [11] Zeylâî, Nasbu’r-Râye, I, 47-54. [12] İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, I, 285; İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, I, 583; Zeylâî, Tebyînü’l-Hakâik, I, 158. [13] Zühaylî, age, II, 22.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

NAMAZDA MEKRUH OLAN ŞEYLER

Namazda Mekruh Olan Şeyler

NAMAZA AYKIRI DAVRANIŞLAR

Namaza Aykırı Davranışlar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.