Müslümanın Oturma Âdâbı Nasıl Olmalıdır?

Peygamber Efendimiz (s.a.v) nasıl otururdu? Peygamber Efendimizin (s.a.v) tasvip etmediği oturuş şekilleri nelerdir? Mescid ve meclislerde nasıl oturmalıyız? Nelere dikkat etmeliyiz?

Bir Müslümanın oturma adabı nasıl olmalı ve nelere dikkat etmelidir? İşte yanıtı

PEYGAMBER EFENDİMİZ -SALLÂLLÂHU ALEYHİ VE SELLEM-'İN OTURUŞ ŞEKİLLERİ

  1. Diz üstü: Fahr-i Kâinat Efendimizin’in mutâd olan oturuş tarzı, diz üstü oturma şeklinde idi. (Buhâri, Îman, 37)

Namaz kılarken, Kur’ân’ı Kerîm okurken, dinlerken ve ilim meclislerinde diz üstü oturma şekli İslâm ahlâkı açısından daha uygun bir davranıştır.

  1. Bağdaş kurarak oturmak: Câbir bin Semure -radıyallâhu anhümâ-, Rasûlullah Efendimiz’in, sabah namazını kıldıktan sonra güneş iyice yükselinceye kadar, bağdaş kurarak oturduğunu haber vermektedir. (Ebû Dâvûd, Edeb, 26)
  2. “Kursufâ” veya “ihtibâ” denilen oturuş şekli: İbn-i Ömer -radıyallâhu anhümâ-; “Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-‘i Kâbe’nin avlusunda elleriyle dizlerini tutarak şöyle otururken gördüm.” demiş ve uyluklarını karnına dayayıp kolları ile dizlerini tutarak, kaba etleri üzerine oturmuştur. (Buhâri, İsti’zân, 34)

Kayle bint-i Mahreme; (Müslüman olmak için geldiğimde) Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-‘i dizlerini karnına dayamış, dizlerini elleriyle tutup kaba etleri üzerine oturmuş vaziyette gördüm. Onu böyle huşu ve huzur içinde mütevazı bir vaziyette oturur görünce, heybetinden irkildim.” demektedir. (Ebû Dâvûd, Edeb, 22) Bu tarz, Peygamber Efendimiz’in çokça yaptığı hatta Kadı İyâz’a göre bağdaş kurarak oturmaktan daha çok tercih ettiği bir oturuştur. Tesettürün tam sağlanması ve avret yerinin açılma ihtimali gibi bir durumun olmaması, bu oturuş şeklinin tercih sebebidir.

Yalnız Rasûl-i Ekrem Efendimiz, Cuma günü hutbe okurken bu şekilde oturup hutbe dinlemeyi yasaklamıştır. (Ebû Dâvûd, Salât, 228) Çünkü bu oturuş şekli uyuklamaya sebep olur ve kişiyi hutbe dinleme vecibesinden alıkoyar.

  1. Çömelerek oturmak: Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- çömelerek de oturmuştur. “İhtifâz” veya “ik’a” kelimeleri ile ifade edilen oturuş şekliyle ilgili Enes bin Malik -radıyallâhu anh-:

“Ben, Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’i çömelerek oturmuş olduğu halde hurma yerken gördüm.” demiştir. (Müslim, Eşribe, 148-149)

  1. Fahr-i Kâinat Efendimiz ‘in müşâhede edilen bir diğer oturuş şekli de havuz veya kuyunun kenarına oturup ayaklarını aşağıya doğru sarkıtmasıdır.

Ebû Musa el-Eş’ari -radıyallâhu anh-‘ın anlattığı bir hâdisede Allah Rasûlü, bir kısım ashabıyla birlikte Erîs kuyusunun kenarına oturarak ayaklarını kuyu boşluğuna sarkıtmıştır. (Buhâri, Ashâbu’n-Nebi, 5)

Peygamber Efendimiz’in havuz veya kuyu kenarında oturuş şekli, bize sandalye, koltuk vs. nasıl oturmamız gerektiği konusunda bilgi vermesi açısından önemlidir.

PEYGAMBER EFENDİMİZ -SALLÂLLÂHU ALEYHİ VE SELLEM-'İN TASVİP ETMEDİĞİ OTURUŞ ŞEKİLLERİ

  1. Tek veya iki elini arkaya uzatıp elinin ayasına yaslanarak ve vücudunu da ona göre biçimlendirerek oturmak; çünkü bu oturuş, insanlara karşı büyüklük taslayan ve kendilerini herkesten üstün görenlerin oturuş biçimi olarak nitelendirilmiştir.

Şerîd bin Süveyd -radıyallâhu anh- şöyle anlatıyor: “Bir gün sol elimi arkaya atmış ve elimin ayasına dayanmış otururken, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yanıma geldi ve: “–Allâh'ın gazabına uğramış olanlar gibi mi oturuyorsun?” buyurdu.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 24)

Burada önemli olan nokta, İslâm gibi en büyük nimete sâhip olan müslümanların, nimetten mahrum bırakılmış ve Allâh'ın kızgınlığını haketmiş olan gayri müslimlere, oturuşlarında bile benzememeleri gerektiğidir. Şayet bir oturuş, yürüyüş, yatış ve benzeri davranışlar gayri müslimlerin şiârı ise, yani bu davranışlar görüldüğünde onlar hatıra geliyor ve onların hâli zihinde canlanıyorsa, bunlardan sakınmak müslümanların görevidir.

  1. Ayak ayaküstüne atarak oturmak; Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yatarken yasakladığı için otururken de uygun görülmemiştir.

Nitekim hadîs- şerîfte:

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- “Uzanıp yattığın vakit ayaklarını birbirinin üzerine koyma!” buyurmuştur. (Müslim, Libas, 73)

Ancak bu oturuş şekli; devlet ilişkilerinde ve siyasi alanda İslâm şeref ve izzetine vesile olacaksa caiz, kibre sebep olacaksa caiz değildir.

  1. Evlerin giriş kapısında, merdiven kenarlarında, insanların girip çıktığı yerlerde durmak ve oturmak;

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashâbına:

“–Yollarda oturmaktan kaçının!” buyurmuştur. Onlar:

– Biz buna mecbûruz. Meselelerimizi orada konuşuyoruz, dediklerinde ise Allah Rasûlü:

“–Oturmaktan vazgeçemeyecekseniz, o hâlde yolun hakkını verin!” buyurdu.

– Yolun hakkı nedir ey Allah’ın Rasûlü? dediklerinde ise:

“–Harama bakmamak, gelip geçenleri incitmemek, selâm almak, mârufu emredip münkerden nehyetmektir.” buyurdu. (Buhâri, Mezâlim, 22)

MECLİS VE MESCİTLERDE OTURMA ÂDÂBI

  1. Birini kaldırıp onun yerine oturmamak,

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- “Sizden biriniz bir kimseyi oturduğu yerden kaldırıp sonra onun yerine kendisi oturmasın. Fakat açılarak halkayı genişletiniz.” buyurmuştur. (Buhâri, Cum’a 20)

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: “Sizden biriniz oturduğu yerden kalkar, sonra tekrar dönüp gelirse oraya oturmaya herkesten fazla hak sahibidir.” (Müslim, Selâm, 31)

Büyüklere hürmet; küçüklere sevgi ve merhametle muamelede bulunmak İslâm ahlâkındandır. Hadîs-i şerîfte buyrulur; “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” (Tirmizî, Birr, 15)

Eğer kişi büyükse; küçüğe merhamet ve şefkatle yaklaşıp kendisini farketmediğini, hasta olduğunu vs. düşünmelidir. Böyle bir durumda “kalk!” değil de “yer verirmisiniz?” şeklinde ricada bulunulmalıdır.

  1. Meclislerde “yer açın, yer verin” denildiğinde yardımcı olmak,

Cenâb-ı Hak buyurur; “Ey îmân edenler! Size, “Meclislerde yer açın!” denildiği zaman hemen yer açın ki Allâh da size genişlik versin.(Mücâdele sûresi, 11)

“Öne gidebilir misiniz? İlerleyebilir misiniz?” hitaplarına duyarsız ve ilgisiz kalmak bu âyetle yasaklanmıştır. Yer vermek İslâmî bir vecibedir.

Mescitlerde oturma âdâbında; öne gelmek, boşlukları doldurmak genel ahlâk kuralıdır. Sonra gelenler bu şekilde kendilerine yer bulmuş olurlar. Camilerde, ev sohbetlerinde bu kurala dikkat etmemek kul hakkına girmeye sebep olabilir. İslâm; tertip, düzen ve intizam dinidir. Namazlardaki saf düzeni, Kâbe-yi Muazzama’daki ahenk bunun göstergesidir.

Enes radıyallâhu anh’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: “Namazda safları doğrultun (dümdüz yapın). Çünkü safı düzgün yapmak, namazın güzelliğindendir” (Buhâri, Ezân, 74)

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- okları düzeltir gibi saflarımızı düzeltirdi. Bizim buna alıştığımızı görünceye kadar böyle yapmaya devam etti. Kendisi birgün namaza çıktı ve namaz kıldıracağı yerde durdu. Tam tekbir almak üzere iken göğsü saf hizasından dışarı çıkmış bir adam gördü. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Ey Allah’ın kulları! Saflarınızı düzeltiniz; yoksa Allah Teâlâ’nın aranıza düşmanlık sokacağını iyi biliniz.” (Müslim, Salât 128)

Ebû Saîd el-Hudrî radıyallâhu anh’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashâbının gerilerde saf tutmaya çalıştığını gördü; bunun üzerine onlara: “Öne doğru gelin ve bana uyun! Sizden sonrakiler de size uysunlar. Bir topluluk devamlı surette gerilerse, Allah onları geri bırakır.” buyurdu. (Müslim, Salât, 130)

  1. Müsâade almadan iki kişi arasına oturmamak,

Zîra bu mevzuda Fahr-i Kâinât Efendimiz: “Kendileri müsaade etmedikçe, iki kişinin arasına oturmak bir kimseye helâl olmaz.” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Edeb, 21)

  1. Yanyana oturan iki kimseyi birbirinden ayırarak aralarına girmemek yahut onların omuzlarından atlayarak ileri geçmemek,

Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh- şöyle anlatıyor:

“Nebiyy-i Ekrem Efendimiz birgün hutbe okurken birisi geldi, insanların omuzlarına basarak ilerledi ve Efendimiz'in yakınına oturdu. Sevgili Peygamberimiz namazı bitirince adama:

“–Ey falan seni bizimle birlikte Cuma namazını kılmaktan alıkoyan nedir?” dedi. O şahıs:

– Yâ Rasûlallâh! Şu gördüğün yere oturabilmek için böyle yaptım, dedi. Allâh Rasûlü:

“–Fakat seni insanların omuzlarına basarken ve onlara eziyet ederken gördüm. (Şunu bil ki) bir Müslümana eziyet eden bana eziyet etmiştir; bana eziyet eden ise Allâh'a eziyet etmiş olur.” buyurdu. (Heysemî, II, 179)

Bu zat namazı Peygamberimiz'in görebileceği bir yerde kıldığı halde Efendimiz'in ona “Cumayı niçin kılmadın?” diye sorması, yaptığı bu hareketin yanlışlığının şiddetini vurgulamak içindir. Yoksa bu hareket, yanlışlığına rağmen fıkhen namazın kabul olmasına mâni değildir.

  1. Sohbet, vaaz ve ders ortamlarına insanları rahatsız edecek şekilde girip oturmamak,

Bu mekânlarda selâm vermek dahi uygun değildir, sessizce ve rahatsız etmeden oturmak icap eder. Zîra Huzeyfe -radıyallâhu anh-'den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- halka hâlindeki bir topluluğun ortasına oturan kimsenin doğru bir davranışta bulunmadığını ifade etmiştir. (Ebû Dâvûd, Edeb, 14)

Peygamberimiz'in şiddetle sakındırdığı bu hareket, iki bakımdan sakıncalıdır. Birincisi, ileri geçebilmek için oturanları rahatsız edip aralarından veya omuzlarından atlaması icap eder ki bu zaten yasaklanmıştır. İkincisi de halkanın ortasına geçip oturan kimse o meclistekilerin birbirlerinin yüzlerini görmelerine engel olur ki bu da oradaki insanlara bir eziyettir.

  1. Dinimizce uygun olmayan şeylerin konuşulduğu ortamlarda oturmamak,

Cenâb-ı Hakk buyurur; “Allâh'ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, (bu konuşmayı bırakıp) başka bir söze geçinceye kadar onlarla berâber oturmayın! (Böyle yaptığınız takdirde) elbette siz de onlar gibi olursunuz.” (Nisâ sûresi, 140)

  1. Kadın-erkek karışık oturmamak, zaruret halinde tesettüre dikkat etmek,

Hz. Âîşe -radıyallâhu anh- Emeviler döneminde kadın ve erkeklerin karıştığını görünce; “Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kadınların böyle yaptığını görseydi, tıpkı İsrailoğulları kadınlarının camiden men edildiği gibi, onları camiden alıkoyardı.” buyurmuştur. (Buhâri, Sahih, Ezân, 163)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Mescid’in bir kapısı hakkında:

“Bu kapıyı kadınlara ayırsak!” buyurmuş ve erkek sahâbîler bir daha oradan geçmemişti. (Ebû Dâvûd, Salât, 571)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- camiye gelmek isteyen kadınları engellememiş ve engellenmemesini emretmiştir. (Buhârı, Sahih, Ezân, 165)

Ancak camide namaz kılmaya gelen kadınlar erkeklerle karışık değil, onların arkasında saf tutarlardı. Namazdan sonra erkeklerle ihtilât etmesinler diye, Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- selâm verdikten sonra ayağa kalkmayıp önce bir miktar durur, kadınlar kalkıp gittikten sonra kalkar, erkekler de O’ndan -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sonra kalkardı. (Buhâri, Sahih, Ezân, 162)

Kadınlar, bayram namazlarına gelirlerdi ancak namazgâhta onların yeri ayrı idi. Peygamber Efendimiz erkeklerin hutbesini bitirdikten sonra yanlarına gidip onlara da nasihat ederdi. (Buhâri, Iydeyn, 7-8)

  1. Manevî değerlere karşı tâzim duygu içinde olmak,

Kıble, Ravza-yı Mutahhara, Kur’ân-ı Kerîm ve sofraya karşı ayakları uzatmamak gerekir.

“Her kim de Allah’ın şiarlarına (muhterem kıldığı alametlere; mukaddesata) tazîm (hürmet) ederse, şüphesiz o kalplerin takvasındandır.” (Hac sûresi, 32)

  1. Büyüklerle beraberlikte oturma âdâbına dikkat etmek,
  • Ayakları uzatmamak
  • Ayak ayaküstüne atmamak
  • Tertipli oturmaya özen göstermek
  • Sofraya onlardan önce oturmamak
  • Sofrada isek ayağa kalkıp onlara oturacakları yeri takdim etmek

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hadîs-i şerîflerinde buyurur;

“Ey Enes! Yaşlılara saygı göster, küçüklere de şefkat et ki, cennette bana arkadaş olasın.” (Beyhakî, Şuab, VII, 458)

“Allâh Teâlâ, yaşından ötürü bir ihtiyara saygı gösteren gence, yaşlılığında hizmet edecek kimseler lutfeder.” (Tirmizî, Birr, 75)

  1. Otobüs, minibüs vb. toplu taşıma araçlarında oturma âdâbı;
  • Mümkün mertebe sakin zamanlar tercih edilmeli
  • Erkeklerle oturmamaya dikkat edilmeli, oturulduğu takdirde aradaki münasebet bir eşya ile kesilmelidir.
  1. Meclislerden ayrılırken Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-‘in tavsiye ettiği duayı yapmak

“Kim mâlayâni konuşmaların çok olduğu bir yerde oturur da, oradan kalkmazdan önce şu duayı okursa, işlemiş olduğu günahlarından arınmış olur:

“Allâhım! Sen'i hamdinle tesbih eder, Sen'den başka ilâh olmadığına şehâdet ederim. Sen'den mağfiret diliyor ve Sana tevbe ediyorum.” (Tirmizî, Deavât, 39)

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN OTURMA ADABI

Peygamber Efendimiz’in Oturma Adabı

YATMA VE OTURMA ÂDÂBI İLE İLGİLİ HADİSLER

Yatma ve Oturma Âdâbı ile İlgili Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.