Fânî Sevdâdan İlâhî Muhabbete: Sahâbe Aşkı Bugüne Ne Söyler?

Sahâbe-i kirâm, fânî sevdâları geride bırakıp Allah ve Rasûlü’ne gönülden bağlandı. Peki bu ilâhî muhabbet, bugünün müminlerine nasıl bir istikamet gösteriyor?

Unutmamak gerekir ki bugün nâil olduğumuz îman topluluğu, asr-ı saâdetin kudsî mîrâsının bereketidir. Ashâb-ı kirâm ve evliyâullah hazarâtı, bu kudsî emânetin gelecek nesillere intikâlinde büyük bir gayret ve himmet göstererek ilâhî muhabbet etrafında âdeta pervâne kesilmişlerdir. Onlar, hidâyet semâmızın yıldızları, hakîkat mektebinin muallimleri, günlerimizin bereket ve rahmeti, zamanlarımızın nûru ve yeryüzünde Allah Teâlâ’nın şâhitleri olmuşlardır.

ASHABIN ALLAH VE RESULÜNE MUHABBETİ BİZE NE SÖYLÜYOR?

Peygamber Efendimiz’in, ashâbın, evliyâullah ve sâlih kulların Allâh’ın dîni yolunda muhabbetullah ile gösterdikleri müstesnâ gayret ve fedakârlıklar bizlere örnek olmalıdır. Bize emânet edilen bu mukaddes mîrâsı zâyî etmemek ve onu aslî sâfiyet ve berraklığı ile gelecek nesillere intikâl ettirmek, ebedî saâdetimizi ilgilendiren en büyük mes’ûliyetimizdir. Mü’min gönüllerin dâimâ bu îman vecdiyle ilâhî aşkın ulvî heyecanını en yüksek seviyede tatmaları îcâb eder. Zira gerçek saâdet, fânî ve izâfî muhabbetlerin dar hududunu aştıktan sonra başlar.

Fânî sevdâların esâretinden kurtularak onları gönülden tasfiye etmek, bâkī nîmetlere ermenin vazgeçilmez şartıdır. Fânî muhabbetleri tasfiye, her muhabbetin nihâî gâyesini Allâh’a bağlamakla mümkündür. Vatan-millet, âile, çoluk-çocuk sevgileri; din kardeşliği, ibadet, infak ve güzel ahlâk gibi bütün hayırlar, o muhabbete bağlı olduğu zaman, kulu Rabbinin muhabbetine ve rızâsına erdirir.

İşte ashâb-ı kirâmın, Allah ve Rasûl’üne olan derin aşkı ve bunun neticesin­de Hâlık’ın nazarıyla mahlûkâta muhabbeti bu şekildeydi. Onlar, bütün varlıklarını muhabbet­leri uğruna fedâ etmesini bilmişlerdi. Dünyalık nâmına hiçbir şeyi olmayan sahâbîler bile, belki de hayatta kazanabilecekleri en büyük varlığı, Allâh’ın Rasûlü’nden ayrı kalmamak ve O’nunla beraber olmak uğruna gözlerini kırpmadan fedâ edebiliyorlardı.

Bununla birlikte daha sonra gelecek olan insanlar içinde de Peygamber Efendimiz’i bu derece seven tâlihli kimseler bulunacaktır. Nitekim onlar hakkında Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Ümmetim içinde beni en çok sevenlerin bir kısmı benden sonra gelenler arasından çıkacaktır. Onlar beni görebilmek için mallarını ve âilelerini fedâ etmek isteyeceklerdir.” (Müslim, Cennet, 12)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, 12 Saadet Damlaları, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

ASHAB-I KİRAM'IN PEYGAMBER SEVGİSİ

Ashab-ı Kiram'ın Peygamber Sevgisi

SAHABENİN PEYGAMBER SEVGİSİNE ÖRNEKLER

Sahabenin Peygamber Sevgisine Örnekler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.