Mü'minûn Suresi 80. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Mü'minûn Suresi 80. ayeti ne anlatıyor? Mü'minûn Suresi 80. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Mü'minûn Suresi 80. Ayetinin Arapçası:

وَهُوَ الَّذ۪ي يُحْي۪ وَيُم۪يتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

Mü'minûn Suresi 80. Ayetinin Meali (Anlamı):

Hayat veren de O, öldüren de O’dur. Gece ile gündüzü aksamadan peş peşe getiren de O’dur. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?

Mü'minûn Suresi 80. Ayetinin Tefsiri:

Cenâb-ı Hak insana verdiği büyük nimetleri hatırlatarak ondan şükretmesini ister. Birinci sırada insanı diğer varlıklardan ayıran ve onu insan yapan nimetler gelir. Bunlar hakikati duymasını sağlayacak kulaklar, görüp ibret almasına yardımcı olacak gözler, duyup gördüklerinden mânalar çıkarıp gerçeği idrak etmesini sağlayacak kalplerdir. İnsan ancak bu şekilde üzerindeki nimetlerin farkına varabilir ve onlara şükredebilir. İkinci olarak insan neslinin dünyada yaratılıp çoğaltılmasıdır. Eğer Allah Teâlâ sadece Âdem’i ve Havva’yı yaratsaydı, onlara çoğalma istidadı vermeseydi veya bunu birkaç nesille sınırlandırsaydı, bizler dünyaya gelme imkânı bulamayacak ve insan olma nimetinden mahrum kalacaktık. Halbuki insan nesline böyle bir hususiyet verilmiştir ve kıyamete kadar da bu yayılıp çoğalma devam edecektir. Üçüncü olarak, Cenâb-ı Hakk’ın hayat verme ve öldürme fiilleri devamlı tecelli halindedir. Bu tecelli tüm canlı varlıklarda görüldüğü gibi, insanlar üzerinde de her an cereyan etmektedir. Her an bir kısım insanlar hayata merhaba derken, bir kısım insanlar da hayata vedâ edip öte âleme gitmektedirler. Bu durum, kimsenin dünyada ebedi kalmayacağına, bir başka âleme intikal edeceğine ve bir gün ilâhî huzurda toplanacağına delâlet etmektedir. Yalnız bu nihâî toplanış, hayatın ve ölümün mânasına vâkıf olup Allah’a kulluk edenler için bir nimet olurken, bundan gaflet içinde bulunanlara bir azap olacaktır. Dördüncü olarak, gece ile gündüzün peş peşe gelmesi nimetine yer verilir. Bu da mühim bir kudret tecellisi, aynı zamanda dünyada insanın yaşamasına elverişli şartların oluşmasının en mühim âmillerinden biridir. Aklını çalıştıran kişiler, bu nimetleri verenin ne kadar büyük bir Allah olduğunu anlar, O’na severek gönül bağlayıp kulluk eder ve O’na şükürden bir nefes bile geri durmaz.

Buna rağmen kâfirler, özellikle öldükten sonra dirilişin olmayacağına dâir inkâr sözlerini her devirde aynı inat ve ısrarla tekrarlayıp durmuşlardır:

Mü'minûn Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Mü'minûn Suresi 80. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.