İnsanın En Büyük İmtihanı

İnsan en çok ne ile imtihan edilir? Bir insanın en büyük imtihanı.

İslam ahlak, edep ve iffet dinidir, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) güzel ahlakı tamamlamak için gönderilmiştir. Tasavvuf yolu ise Allah Rasûlü’nün nezih hayatını en güzel şekilde tatbik etmenin diğer bir adıdır.

İNSAN NE İLE İMTİHAN EDİLİR?

Allah Teâlâ imtihan için insana şehvet, yeme içmeye düşkünlük, hırs gibi bazı aşırı arzular vermiştir. İnsandan istenen ise bu duygularını kontrol etmesi, onlara esir olmamasıdır. Bu manada insanın en büyük imtihanı şehvetini kontrol etmesi yani iffeti iledir. Zira yüce Kitabımız insana süslü ve çekici kılınan şeylerin başında karşı cinse olan düşkünlüğü sıralar: “Kadınlar, oğullar, altın ve gümüşten birikmiş hazineler, soylu atlar, sığırlar, arazilere yönelik tutku ve dünyevi zevkler insanoğlu için çekici kılınmıştır…” (Ali İmran, 14)

İnsanın karşı cinse olan zaafını iyi bilen şeytan ve avenesi günümüzde var gücüyle Müslümanlara bu cenahtan darbe indirmektedir. Sanki tek bir elden ümmetin iffetine organize bir saldırı yapılmaktadır. İffetsizlik Müslüman toplumları helak edeceği için Rabbimiz iffet düşmanları hakkında en büyük cezaları vaz etmiştir: “Müminler arasından hayasızlığın yayılmasını arzu edenlere, işte onlara, dünya ve ahirette can yakıcı azap vardır.” (Nur, 19)

Bu konu o kadar hassastır ki bırakın fuhşiyatı fiilen yaymayı, içten içe fuhşiyatın yayılmasını arzulayanlar bile şiddetli bir azab ile cezalandırılacaktır. Bugün yazılı ve görsel medyanın büyük oranda bu ayetin kapsamına girdiğini söylemek mümkündür. Gayri ahlaki her tür çarpık ilişkiyi güzel gösteren, insanları bu tür yaşam tarzlarına özendiren, zinayı, lutiliği öven filmler, tiyatrolar, programlar ortalığı istila etmiştir. İffetsiz bir toplum isteyen, haramların alenileşmesini arzulayan, zina ve türevlerini teşvik edenler, Allah Teâlâ’ya karşı büyük bir isyan içindedirler. Bunlar yaptıkları büyük cürmün cezasını daha ahirete kalmadan bu dünyada peşinen de çekecektirler.

Nitekim lutilik ve zina ile meşgul olanlar AİDS başta olmak üzere daha ismini bilmediğimiz nice hastalıklara müptela olmaktadırlar.  Özellikle lutilik gibi insan fıtratına aykırı sapkınlıkları işleyenlerin yaşam ortalamaları normal insanların neredeyse yarısı kadardır. Bu sapkınlığın revaç gördüğü batı dünyasında toplum genelinde intihar oranı yüzde dört iken, lgbt ahlaksızlarında bu oran yüzde kırk civarındadır, yani diğerlerinden on kez daha fazladır.

Bir Müslüman zina ve türevlerine bir anda meclup olmaz, her şey adım adım gerçekleşir. Gafil, önce bakılması haram olan manzaralara bakar, baktığı şeyler hayal dünyasını meşgul eder, sonra da bunlar davranışa dönüşür. Bu yüzden müslüman o ilk yanlış adımı atmamaya gayret etmeli, harama bakmamalıdır. Bu hususta Rabbimiz bizleri şöyle uyarır: “Allah, gözlerin kötü niyetli bakışını ve kalplerin sakladıklarını bilir.” (Mümin, 19)  Bu ayetin ışığı altında, Rabbimizin bize ihsan ettiği göz nimetini yerli yerinde kullanmak bugün daha bir önemli hale gelmiştir.

Modern teknolojinin gözümüzü ve kulağımızı meşgul edecek filmleri, müzikleri, sosyal medyası şeytani güçlerin elinde oyuncak olmuştur. Her ne kadar faydalı programlar varsa da zararlı olanlar bunlardan yüzlerce kat fazladır. Bizi meşgul etmesin diye çocuklarımızın ellerine verdiğimiz akıllı telefonlar, tabletler vb. aletler onların gönül dünyasını mahvedecek zehirler saçmaktadır. Manevi radyasyona uzun süre tabi olan genç nesillerimiz zamanla hayâ duygularını kaybetmekte, utanma gidince haramlar ile Müslüman arasında hiçbir sınır kalmamaktadır.

İSLAM’I YAŞATAN EN ÖNEMLİ DUYGU

İmam Gazali’ye göre İslam’ı yaşama hususunda en önemli duygumuz hayâdır. Haya duygusu insanın fıtratına Rabbimiz tarafından yerleştirilmiştir. Âdem ile Havva (a.s.) yasak meyveye yaklaşınca bir ceza olarak üzerlerindeki kıyafetleri kendilerinden alınmıştır. Atalarımız hemen cennet yaprakları ile mahrem yerlerini kapatmışlardır. Demek ki çıplaklık/müstehcenlik Allah’ın günahları sebebi ile insanlara verdiği bir cezadır, insanlar günahları kolayca işlemeye devam ettikçe hayâlarını kaybetmekte, tesettürü hafife almakta, açık saçık giyinme normal hale gelmektedir. Bazı dindar ailelerin bile çocuklarının “henüz küçükler veya bunlar daha genç” diyerek açık saçık giyinmelerine ses çıkarmamaları ibretliktir.

Bu olumsuz şartlara dur demek bir Müslüman olarak hepimizin en başta gelen vazifesidir. İşe evlatlarımızdan ve yakın çevremizden başlamalı, onları hayâsız ortamlardan, yayınlardan, modalardan korumalıyız. Ayrıca anne babalar olarak çocuklarımız ile kaliteli vakit geçirmeye önem vermeliyiz, zira bizden gerçek sevgi göremeyen yavrularımız şer odaklarının sahte sevgilerine kanabilir. Gençlerimizi ve çocuklarımızı şerrin kirli ellerinden kurtarıp onları hayırlı işlerle ve mubah eğlencelerle meşgul etmenin yollarını aramalıyız. Gerekirse bu hususta camiamızın uzmanlarından, vakıf ve derneklerinden yardım almalıyız. Bununla beraber elimizden geldiğince iffetsizliğe engel olmaya çalışan vakıf ve derneklere destek olmalıyız. Hayâsızlık ile mücadele hususunda cesur olmalı, bu kötü gidişata seyirci kalmamalıyız.

HAYASIZLIK FİTNESİ

Netice olarak günümüzde anne-baba olmak zorlaşmış, zamanın getirdiği hayâsızlık fitnesi can yakıcı hale gelmiştir. Toplumumuzu, aile efradımızı bir çobanın sürüsünü koruduğu gibi korumalıyız. Zira şeytan nesillerimizi adım adım iffetsizlik bataklığına doğru çekmektedir. O yüzden iffet ve hayâ konusunda toplumun içinde bulunduğu dikkatsizliklerden kaçınmalıyız. Çocuklarımızın uygunsuz kıyafetlerini görmezden gelmek, bazen zararlı bir filmin seyredilmesine ses çıkarmamak, tatile giderken İslami ölçülerin dikkate alınmadığı yerleri tercih etmek, oturduğumuz mahallenin dindarlığına değil de lüks olmasına önem vermek bu tür dikkatsizliklere verilecek örneklerdir. Böyle yaparak şeytanın bize çizdiği yoldan adım adım gideriz de farkına bile varmayız. Her bir adım başka bir adıma sebep verir, iyisi mi o ilk adımı baştan hiç atmayalım. Rabbim tüm milletimizi hayâsızlığın her çeşidinden korusun, âmin.

Kaynak: Süleyman Derin, Altınoluk Dergisi, Sayı: 438

İslam ve İhsan

İFFET VE HAYA NEDİR?

İffet ve Haya Nedir?

İFFET VE HAYA İLE İLGİLİ ÖRNEKLER

İffet ve Haya ile İlgili Örnekler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.