Huzeyfe İbni Esîd (ra) Kimdir?

Huzeyfe ibni Esîd radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz’in sünnetine tabi olma hususunda çok titiz davranan bir sahâbî!...

Kurban kesme, kıyamet ve kader konusunda rivayet ettiği hadislerle bizlere ışık tutan bir ilim eri!...

Halid ibni Velid radıyallahu anh komutasında yıllarca cihad eden bir kahraman!...

Hendek savaşından sonra İslam’la buluşan, ömrünü savaş meydanlarında geçiren bir cihad eri!...

O, Gıfar kabilesine mensuptur.

Son din ve son peygamberin gelişinden ancak hicretten sonra haberdar oldu.

İslâm, onun ilgisini Bedir, Uhud savaşlarından sonra çekmeye başladı.

İYİLİKLERE ÇAĞIRAN BİR DİN

O, İslâm’ı önce araştırdı. Onun iyiliklere çağıran bir din olduğunu, bütün güzelliklerin İslâm’da bulunduğunu öğrenince Medine’ye koşup geldi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin huzuruna çıktı ve kelime-i şehadet getirerek İslâm’la şereflendi.

Huzeyfe ibni Esîd radıyallahu anh İslâm’ı yaşamak ve daha iyi öğrenmek için Mescid-i Nebi’de suffe ashabıyla birlikte kaldı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den ilim irfan öğrendi.

O, bu ilmi, Ebu Tufeyl, Rebî ibni Âmile, Habib ibni Hammaz ve Şa’bi gibi raviler kanalıyla bizlere kadar ulaştırdı. (Üsdü’l-gâbe, I, 466)

Huzeyfe ibni Esîd radıyallahu anh sünnete ittiba konusunda çok titizdi. İki Cihan Güneşi Efendimiz’den gördüğü bir ameli veya ondan duyduğu bir bilgiyi, hayatında gerçekleştirmek için gayret ederdi. O neyi nasıl yapıyorsa Huzeyfe de öyle yapardı.

O, kurban kesme konusunda ailesinin kendisini üzdüğünü söylerdi. Bu mevzuda bir hatırasını kendisi şöyle anlatır:

“-Ehl-i Beytin, kurban bayramlarında bir veya iki koyun kestiğini ve onun etinden dağıttığını öğrenmişken, ailem beni sünnetten uzaklaşmaya sevk ederek üzüyordu. Şimdi sizler de kurban etlerini dağıtma hususunda komşularınıza karşı cimrilik yapıyorsunuz” (Nesai, Udhıye, 10) diye hasret ve üzüntüsünü ifade ederdi.

O, Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in ehl-i beyti için, şehid düşen ve kurban kesemeyen ümmeti için kurban kesip sevabını onlara bağışladığını biliyordu.

Sünen-i Ebi Davud’da geçen bir hadis-i şerifde şöyle buyurulmaktaydı:

“Cabir ibni Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Musallada Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in maiyyetinde kurban kesmeye şahit oldum. Hutbesini bitirince minberden indi. Bir koç getirildi ve kendi eliyle kesti.

“Bismillah! Allahü Ekber! Şu benim ve ümmetimden kurban kesemeyenlerin namınadır” buyurdu. (Ebu Davud, Kurban, 8  Hadis no: 2810)

PEYGAMBER EFENDİMİZ KURBAN KESTİ Mİ?

Hakim’de geçen bir hadis-i şerifte ise Efendimiz’in iki kurban kestiği anlatılmakta idi.

“Huzeyfe ibni Esîd radıyallahu anh’den rivayetle şöyle demiştir:

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Kurban bayram günü iki semiz koç kesti.

İlkini kesince:

“-Allahım! Bu Muhammed’in ve Al-i Muhammed’in namına” dedi.

İkincisini kestiğinde de:

“-Allahım! Bu da ümmetimden Senin yolunda , tevhid mücadelesinde şehid düşenler adına” dedi. (Hâkim, III, 686)

Huzeyfe ibni Esîd radıyallahu anh kıyamet ve kaderle ilgili konularda da hadisler  rivayet etmiştir. Kıyamet kopmadan önce meydana gelecek on alametten ve kıyamet günü insanların üç grupta toplanacağından bahsetmiştir.

Bütün Müslümanların dikkat kesildiği bu iki konuda bizzat kendisi şu hadis-i şerifleri rivayet etmiştir:

“-Bir defasında biz bir gölgelikte oturmuş vaziyette sohbet ediyorduk.

Arkadaşlarla kendi aramızda kıyamet konusunda müzakere ediyor, konuşuyorduk.

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bize doğru çıka geldi ve:

 “- Ne müzakere ediyor , ne konuşuyorsunuz?” buyurdu.

Biz de: “-Kıyamet konusunda konuşuyorduk ya Rasulallah!” dedik.

Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Kıyamet şu on alamet ortaya çıkıncaya kadar kopmaz” buyurdu.

Peşinden tek tek saymaya başladı.

“- Güneşin battığı yerden doğması,

Dabbe’nin çıkması,

Ye’cuc ve Me’cuc’un çıkması,

Deccal’ın çıkması,

İsa bin Meryem’in yeryüzüne inmesi,

Dumanın çıkması,

Biri doğuda, biri batıda, biri de Arap Yarımadasında olmak üzere üç yerin batması,

Sonuncusu da Yemen tarafından bir ateşin çıkmasıdır.

Bu, insanları mahşere sevk eder.” bu­yurdu. (Müslim, Fiten, 39. Ebu Davud, Melahım, 12)

ANA KARNINDA ÇOCUĞUN OLUŞUMU VE KADERİ

Huzeyfe ibni Esîd radıyallahu anh ana karnında çocuğun oluşumu ve onun kaderiyle ilgili olarak rivayet edilen hadis-i şerifi de şöyle nakleder:

“-Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize şöyle açıklamalarda bulundu:

-Allah Teala kırk veya kırkbeş gün geçtikten sonra bir meleği vazifelendirir.

O melek ana karnındaki nutfeye şekil verir.

Göz, kulak, deri, et ve kemik giydirilir.

Sonra melek :

 “-Ya Rabbi! Kız mı, erkek mi?

Şaki mi, said mi?

Eceli ve rızkı ne olacak?” diye sorar.

Rabbimiz hakkında hükmünü bildirir.

Melek söylenileni emrolunduğu gibi yazar, sahifeyi dürer ve katına çıkar.

Bu defter kıyamete kadar ne ziyade ne de noksanlaşır.”  (Müslim, Kader, 2,3)

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’inÊ kaderle ilgili bu tebligatından sonra ashab-ı kiram’ın zihinlerinde bir soru doğmuş ve kendi kendilerine:

“-Bu yazılmış olanÊ kaderimize dayanıp güvensek bir de amel meşakkatine girmesek?” diye konuşur olmuşlardır.

Bu düşünce ve anlayış sahabenin arasında dolaşmaya başlayınca duruma Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz müdahil olmuştur.

RASÛLULLAH'IN HUZUR REÇETESİ

Kıyamete kadar gelecek insanlığa bir huzur reçetesi sunmuştur.

Bizler için hayat düsturu olacak şu önemli ölçüyü ortaya koymuştur:

 “Çalışın! Herkes kendisi için yazılana müyesser olacaktır” buyurmuştur.

Huzeyfe ibni Esîd radıyallahu anh bir hatırasını da şöyle anlatır:

 “-Bir gün Ebu Zer Gıfari radıyallahu anh kabilesi arasında otururken ayağa kalktı ve şunları söyledi:

-Ey Gıfar oğulları! Sadık ve masduk olan yani doğru sözlü, sözleri Allah tarafından tasdik edilen Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bana insanların kıyamet günü üç grupta haşr olacağını bildirdi.

Bunlar, karınları tok, giyinip kuşanmış, binekli kişiler, yürüyen, koşan ve melekler tarafından yüzüstü sürüklenerek cehenneme götürülen kişilerdir” buyurdu. (Hâkim, IV, 608. Nesai, Cenaiz.)

AĞAÇ ALTINDA BİAT EDEN KAHRAMANLAR

Huzeyfe ibni Esîd radıyallahu anh Hudeybiye antlaşmasına katılıp ağaç altında biat eden kahramanlardandır.

O, İki Cihan Güneşi Efendimizle birlikte Mekke’nin fethine, Huneyn ve Taif savaşlarına iştirak etti. Hayatının sonuna kadar savaş meydanlarından ayrılmadı. Yemame savaşına ve Şam’ın fethine  katıldı.

O, ömrünü cihad yollarında harcayan bir yiğitti. Halid ibni Velid radıyallahu anh’ın komutasındaki ordu ile birlikte cepheden cepheye koşarak yıllarca cihad etti. (İstiab, I, 335)

Huzeyfe ibni Esid radıyallahu anh, Fahr-i Kainat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in dar-ı bekaya irtihallerinden sonra kısa bir müddet Mekke’ye gitti. Şam-ı şerifin fethinden sonra da Kufe’ye yerleşti. Hicretin 42. yılında orada vefat etti. Cenazesini Zeyd ibni Erkam radıyallahu anh kıldırdı. (Üsdü’l-gâbe, I, 466. İsabe, II, 38)

Allah ondan razı olsun. Rabbimiz cümlemize Huzeyfe ibni Esîd radıyallahu anh’in şecaat ve cesaretinden, cihad meydanlarındaki kahramanlığından hisseler nasib eyleyip şefaatlerine nail eylesin. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 321, Kasım 2012

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.