Hıristiyanlık'ta Tanrı İnancı ve Teslis Nedir, Nasıldır?

Hıristiyanlık'ta Allah inancı nasıldı? Teslis anlayışı nedir? Teslis'in unsurları nelerdir?

  1. ve 5. yüzyıllarda şekillendirililerek hemen hemen bütün hıristiyanlarca kabul edilen havarilerin oluşturduğu inanç esaslarını şöyle sıralayabiliriz:

1-Ben Tanrıya, kudretli Baba’ya;

2-O’nun biricik Oğlu Rab İsa’ya;

3-Onun bakire Meryem ve Kutsal Ruh’tan doğmuş olduğuna;

4-Roma valisi Platus devrinde çarmıha gerilip öldüğüne ve gömüldüğüne;

5-Üçüncü gün ölüler arasından dirildiğine;

6-Göklere yükseldiğine;

7-Baba’nın sağına oturduğuna;

8-Oradan ölüleri ve dirileri yargılamak üzere ineceğine;

9-Kutsal Ruh’a;

10-Kutsal kiliseye;

11-Günahların bağışlanacağına;

12-Ölülerin dirileceğine ve sonsuz hayata inanırım.[1]

Hıristiyanlığın inanç esaslarını kavramak, dinler tarihinin en zor konularından biridir. Hareket noktası, Yahudilik ve İslâm'dan farklıdır. Bu dinlerde Tevrat veya Kur'an'nın tebliğ içerikleri, dinlerin merkezlerini teşkil ederken, peygamberlerin kendileri bu vahiylerin dışında kalırlar. Onlar sadece vahyi tebliğ ve tefsir ederler.

Mevcut Hıristiyanlikta ise, vahiy ve kelam İsa'nın ete ve kemiğe dönüşmüş varlığıdır. İsa'nin bizzat kendisi vahiy ve kelamdır. O, Kur'an ve Tevrat gibi bir vahiy kitabı getirmemiştir. O, tanrısal emirleri, kendi hayatında söz ve davranışlarıyla insanlara tebliğ etmiştir.

Bu sebeple, hıristiyanlarca İsa'nın vaazlarından daha önemlisi, İsa'nın doğumu, hayatı, çarmıha gerilmesi, daha sonra da ölüler aleminden dirilip tekrar dünyaya geri dönmesi ve Tanrı’nın yanına çıkıp sağına oturmasıdır.

Bu yorumlar, Hiristiyanlığın inanç esaslarının temellerini oluşturur. Bu sebeple, hıristiyanların İsa'ya ve tebliğine bakışlarıyla Müslümanların Hz. Muhammed (s.a.) ve tebliğine bakışları arasında büyük farklar vardır. Çünkü İslâm dininin esasını Tevhid akidesi oluşturur. Bu akidede Allah’ın varlığı,  birliği, eşinin ve benzerinin bulunmadığı, doğmadığı ve doğrulmadığı, tek yaratıcının ancak o olduğu inancı en temel esastır. Başka bir ifade ile İslâm inancına göre Allah, kemal sıfatlarla müttasıf, noksan sıfatlardan münezzeh olan yegane Mutlak ve Müteal varlıktır.

Hıristiyanlıkta ise Tanrı inancı, Baba Allah, Oğul İsa ve Kutsal Ruh’tan oluşan teslis akidesine dayanmaktadır. Bu akidede Allah’a beşerî sıfatlar yüklenmekte, ancak bir insan olan İsa’ya ise ilahî vasıflar isnad edilmektedir. Bununla, ilahi dinlerin esasını teşkil eden Tevhid akidesinden tamamen uzaklaşılmış olmaktadır.

Hıristiyanlığın Tanrı inancının üçüncü ruknü olan  Kutsal Ruh'un Baba ve Oğul’la olan ilişkisi, bunların birbirlerine karşı konumları, tarihte ve günümüzde hıristiyan mezhepleri arasında uzun uzadıya tartışılmış ve farklı şekillerde değerlendirilmiştir. Bu değerlendirilmelerde bir çok çelişkili ifadelere rastlanmaktadır.

1-Teslisin Arka Planı

Çok tanrılara inanma (politeizm), eski Mısır, Sümer, Asur,  Babil, İran, Yunan, Hint ve Çin gibi medeniyetlerde de yaygındı. Teslis inancı, insanların daha ziyade halk kahramanlarını, din büyüklerini ve kendilerine kutsallık atfedilen krallarını tanrılaştırma şeklindeki yaygın kanaatten kaynaklanmıştır.

Bir çok millette kaba şekliyle bulunan teslis inancı, Hz.  İsa’dan bin yıl kadar önce tevhid-şirk karışımı bir tarzda karşımıza çıkar. Mesela Hinduizm’de Brahma-Vişnu-Şiva’dan oluşan üçlü bir tanrı inancı sözkonusudur. Hindu teslisinde Brahma yaratıcı; Vişna koruyucu; Şiva da yıkıcıdır.

Teslis inancı, M. Ö. 331’de kurulup dini bir merkez haline gelen İskenderiyede de görülmüştür. Orada Sirabis-İzis-Horus üçlemesi vardır. Fakat halk, bunlara, ayrı tanrılar halinde tapmıyor, bir tanrının üç durumu olarak kabul ediyordu.

Sümerlerde An-Anlil-Enki şeklinde üçlü bir tanrı inancı söz konusu olmuştur. Bu tanrıların, bir çok tanrının başı durumunda olup tanrılar meclisinin (Panteon) liderliğini yaptığına inanılmıştır. An ilahlar meclisinin başı; Anlil An’ın oğlu olup fırtına ve hava tanrısı; Enki ise ana tanrıça olup  yerin tanrısı sayılmıştır.

Babil ve Asur dinlerinde de Şamaş (Güneş), Sin (Ay), İştar (Yıldız)’dan oluşan üçlü bir teslis inancı görülmüştür.

2-Teslisin Hıristiyanlığa Girişi

Peygamberleri Hz. İsa’nın dünyadan ayrılmasıyla başsız kalan ve çeşitli işkencelere maruz kalan Hıristiyanlığa, çevredeki kültürlerin ve inançların tesir etmesi kolay olmuştur. Özellikle yeni hıristiyanlar putperest ve şirk çevresinden geldikleri için teslis inancını benimsemeye yatkın idiler.

Daha sonra Yunan felsefesini iyi bilen Pavlos, bu dine girip meydan kendisine kalınca Hıristiyanlığı tevhidden teslise götürecek tohumları atmaya başlamıştır. Bu durum, halka da uygun gelmiştir. Çünkü genel olarak halk, taassubu sebebiyle Yahudilikten; iptidailiği sebebiyle de putperestlikten hoşlanmıyordu. Onlar, atalarından devraldıkları kültür miraslarına da aykırı düşmeyen bu yeni din anlayışında çeşitli arzularını tatmin etme imkanı bulmuş oluyorlardı.

Böylece Pavlos aracılığıyla İskenderiye ekolü ile Hıristiyanlık arasındaki kültür alışverişi tamamlanmıştır. Bugün bir çok bilim adamı, teslis inancının oluşumunda Yunan felsefesinin fazlasıyla etkili olduğunu itiraf ederler.[2]

Bugünkü hıristiyanlar, yahudi ve müslümanlar gibi Allah’ın bir olduğunu iddia ederler. Ancak bu birlik onlara göre, üç tanrısal varlığın cevher/öz ve mahiyet birliğidir. Başka bir deyişle bu üç varlık öz itibarı ile tek bir Tanrı’yı oluşturur.

“Üçlü Birlik" terimi Kutsal Kitab’ın hiçbir yerinde geçmez. Bu terim Hıristiyanlık tarihinde ilk defa 180 yılında Antakyalı rahip Theophilus tarafından kullanılmıştır. Ancak Üçlü Birlik kavramı, Matta incilindeki “Peder, 0ğul ve Kutsal Ruhun adına vaftiz edin[3] ifadesinden çıkarılmıştır.

Hıristiyanlıktaki bu “Üçlü Birlik” inancının anlaşılması ve kavranması oldukça zordur. Tarihi rivayetlerde genelde üç tanrısal varlığın üç ayrı şahıstan meydana geldiği ifade edilir, aralarındaki birliğin, "cevher birliği' olduğu öne sürülür. Bu yönüyle Teslis inancı, bir nevi karnında ikiz bebeği olan hamile anneye benzetilebilir: Görünüşte tek kişi, gerçekte ise üç kişidir.

Son zamanlarda geleneksel teslis inancından bazı ilahiyatçıların uzaklaştığı, Tanrı’nın birliğine gölge düşürdüğü kanaatiyle, Üçlü Birliği farklı yorumladıkları göze çarpmaktadır: Buna göre, Tanrı kendini İsa'da oğul olarak, Kilise'de ise sevgi ve Ruh olarak göstermiştir.

Bu yorum da anlaşılması ve ispat edilmesi oldukça güç bir yorum olup kendi müntesiplerini dahi ikna etmekten uzaktır. Bu yorum bir nevi Hinduizm ve Budizm inancındaki tanrının inkarnasyonu (avatarası) yani Tanrı’nın insan veya başka varlıklar şeklinde tezahür etmesini hatıra getirmektedir. Nitekim Hıristiyanların büyük çoğunluğu böyle bir yoruma katılmayıp geleneksel tarzdaki teslis inancını sürdürmektedirler.

Bütün bu yorumlar, Tanrı’nın birliğine, yüceliğine, yaratıcı kudretine gölge düşürmekte ve Tevhid inancını bozmaktadır. Bunun da ötesinde Tanrı’ya oğul isnad etmek suretiyle onu yaratılmışların seviyesine düşürmekte ve onu kemal sıfatlardan arındırıp noksan sıfatlarla malul kılmaktadır. Bu da her şeyin yaratıcısı, gücü her şeye yeten, beşeri sıfatlardan münezzeh, en mütekamil sıfatlarla müttasıf olan Yüce Yaratıcı’ya yakışmayan bir acziyet ifadesidir.

Biz burada Hıristiyanlığın Tanrı inancını oluşturan teslisin unsurlarını maddeler halinde ayrı ayrı ele alabiliriz.

3-Teslisin Unsurları (Ekanim-İ Selase)

a-Allah Baba

Baba olarak ifade edilen Tanrı Allah'tır. O, ebedi, her şeye muktedir, her şeyi bilen, evreni ve evrenin içerdiği her şeyi yaratma gücüne sahip olan, her yerde hazır ve nazır, hayatı ihsan eden, merhametli ve bağışlayıcıdır. Her şeye üstün olan Rab, Kıyamette tüm insanlığın adil yargılayıcısı, ebedi mukafatı veya cezayı veren tek varlıktır. Ancak yaratma işini Oğul İsa'ya havale etmiş, kainat İsa vasıtasıyla yaratılmıştır.

Yine Hıristiyanlığa göre Tanrı, haşir ve hesap gününün hakimi olmakla birlikte, insanları yargılama yetkisini İsa'ya vermiştir, insanları uyandıracak ve yargılayacak olan da İsa'dır.

Fakat İslâmiyet bu hususta Hıristiyanlıktan bütünüyle farklıdır. İslâm, yaratma işinin Allah dışında bir başka varlık tarafından yapılabileceğini, Allah’a şirk ve acizlik isnadi sayar ve arada taşeronluk yapılmasını şiddetle reddeder.

Allah'a Baba adını vermeleri geleneği, yahudilerden hıristiyanlara geçmiş bir tabirdir. Davud'un Mezmurlarında Tanrı yahudi kavmine şöyle demiştir: “Sen benim oğlumsun, ben seni bugün doğurdum.”[4]

Hoşea Peygambere ise Tanrı: “Oğlumu (Yahudi Kavmini) Mısır’dan çağırdım” demiştir. Hıristiyanlara göre İsa, güya bu tabire daha samimi, daha içten bir anlam vererek şakirtlerine  Tanrı’ya Abba (Baba) demelerini öğretmiştir. Onlara göre Abba tıpkı bir ailede çocuğun babasına seslendiği gibi[5] bir sevgi sözcüğüdür.

Hıristiyanlıkta İsa, Tanrı'dan doğma tanrı kabul edilmiştir. Yuhanna’nın I. Mektubunda şöyle denir: “Her Allah’tan doğan günah işlemez.  Çünkü onun tohumu kendisinde kalır ve günah işleyemez. Zira Allah’tan doğmuştur.[6] Bu ifadelerde İsa, manevi anlamda Tanrı’nın evlatlığı (Adoptianizm) değil, onun gerçek oğlu olarak nitelendirilmiştir. Hıristiyanlıkta Tanrı, İsa'nın gerçek babası sayılmıştır.

Bu konu ilk devirlerde uzun tartışmalara sahne olmuş, bir grup Isa'nın tam bir insan olduğunu, vaftiz esnasında Tanrı’nin onu sevmesinden dolayı kendisini evlatlık olarak kabul ettiği ileri sürülmüştür. Bu görüş muhafazakar hıristiyanlarca sapıklık olarak değerlendirilmiş, İsa’nın Tanrı'dan doğma Tanrı olduğu kabul edilmistir. Günümüzde Hıristiyanların % 95'i de Tanrı'nın İsa'nın gerçek babası olduğuna inanırlar.

b-Oğul İsa ve Vasıfları

Teslisin ikinci temel unsuru Tanrı’nın tenleşme (vücut bulma) inancıdır. Hıristiyanlıkta Tanrı’nın yaratılmamış olan ezeli mesajının tenleştiğine (ete kemiğe bütündüğüne) ve İsa olarak insanlar arasında yaşadığına inanılır. Daha önce de ifade edildigi gibi, hıristiyanlara göre İsa bir kitap getirmemiş, Tanrı, vahyini onun varlığı ile göstermiştir. Bu anlayışa göre İsa, Tanrı’nın vahyinin bizzat kendisidir.

Yuhanna İncili'nde bu husus şöyle dile getirilmiştir: "Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. Baslangiçta O, Tanrı'yla birlikteydi."[7] Hıristiyanlıkla İslâm arasındaki temel farklılıklardan biri de bu anlayış ve yorum ayrılığıdır. Çünkü İslâm’da Allah tek yaratıcı güç olup oğul edinme gibi bütün beşeri sıfatlardan münezzehtir.

Hıristiyanlar, İsa'nın Tanrı’nın gücü ile kendini Tanrı’ya adamış bir bakire olan Meryem'den doğduğuna inanırlar. Ancak Meryem'in Tanrı'nın zevcesi olduğu, ya da bir tanrısal "tohum"un Meryem'de döllendiği gibi bir tasavvurları yoktur. Bu doğru bir yaklaşım olmakla birlikte Hıristiyanların Meryem’i Tanrı doğuran (Theotokos=Tanrı anası) biri olarak kabul etmeleri bir çelişki arzetmektedir. Hıristiyanlar için "İsa Tanrı gücü (Aziz Ruh) sayesinde rahime düşmüş ve Bakire Meryem'den doğmuştur."

İsa'nın Sıfatları

1-Tanrılık Sıfatı

Hıristiyanlar İsa'ya Tan’rının Oğlu deyip İsa'nın ezeli ve yaratılmamış olduğuna inanırlar. Onlara göre "Tanrı tüm evreni Mesih İsa'da, Mesih Isa'nın aracılığıyla ve Mesih İsa için yaratmıştır. İsa Peder (Allah’ın kendisi) degildir. O'nu Peder göndermiştir. İkisi ayrı kişilerdir. Sonsuza dek bir arada bulunacaklardır.”

Hıristiyanlığın en muhafazakar mezhebi olan Katolik inancına göre İsa gerçekten Tanrı'dır. O, ebedi Peder'in ebedi Kelamı ve Oğlu’dur. Bu husus, Hıristiyan inancının verdiği büyük bir müjde olarak kabul edilir.

Hıristiyanlığın ilk yıllarından itibaren bir kısım hıristiyan din adamları, Hz. İsa’nın gerçekte tanrı olmadığını, sadece bir peygamber olduğunu iddia etmişlerdir. Daha ilk dönemde ortaya çıkan bu tevhidci görüşlerin öncülüğünü İskenderiye kilisesi papazı Aryüs (M. 250-336) yapmıştır. Aryüs ve onun takipçilerinin bu görüşleri resmi kilise tarafından sapıklık olarak nitelendirilmiş, bu görüşleri dile getirenler yakın takibe alınmış; bu nedenle kimileri sürgüne gönderilmiş, kimileri de öne sürdükleri fikirlerin bedelini canı ile ödemişlerdir. İlk devirlerde başlayan bu tartışmalar, daha sonraki dönemlerde de devam etmiştir. [8]

2-İnsanlık Sıfatı

Hıristiyanlarca İsa’ya aynı zamanda insanoglu, sıfatı verilir. Onlara göre İsa Tanrı olduğu gibi, aynı zamanda kamil bir insandır.

Hıristiyanlara göre İsa görünmez Allah’ın suretidir. O, her insan gibi elleriyle çalışmış, aklıyla düşünmüş, özgür iradesini kullanmış ve kalbiyle insanları sevmiştir. Onu, bakire Meryem doğurmuştur. 0 insanlardan biri olarak kabul edilmiş ama gunah islemediğine inanılmıştır. Çarmıha gerildiği zaman onun insan olduğu açıkça görülmüştür. Çünkü o, fiziki ve ruhi yönden büyük acı cekmiş, kamçılanmış ve sonunda çarmıha gerilip gerçekten ölmüştür.

Buna mukabil hıristiyanlara göre İsa tam bir insan kişiliğine sahip değildir. İsa, ancak Tanrı'nın Oğlu olan bir insandır. Ne varki ondan, ezelden sonsuza kadar Tanrı'nın Oğlu olan kişi diye söz edilir.[9]

3- Rab

Hıristiyanların İsa'ya verdikleri ünvan ve sıfatlardan biri de Rab’dır. Hıristiyanlar, bu yetki ve otoritenin İsa'ya Tanrı tarafından ölümden diriltildiği zaman verildiğine inanırlar. Bu ünvan, İsa'nın Tanrı ile insanlar arasındaki tek aracı olduğuna işaret eder. Özellikle Pavlos’un mektuplarında Rab kelimesi sıkça kullanılır. Hıristiyanlığa göre İsa, Rab sıfatıyla hesap gününde Tanrı'nin sağına oturup yargıç olarak insanları hesaba çekecektir.

4-Mesih (Hıristus)

Yahudilikte bu kişinin Yahudileri kurtaracağına inanılır. Hıristiyanlar ise vaad edilen bu kurtarıcı kişinin İsa olduğuna inanırlar. Katolik hıristiyanlara göre Mesih İsa, acı çeken, ölen ve insanları kurtarmak için yeniden dirilmiş olan kurtarıcı  mesihtir.

5-Tanrı Kelamı

Hıristiyanlığa göre Tanrı kelamı, İsa'nın şahsında ortaya çıkmaktadır. Tanrısal kelamın İsa'da bedene (ete-kemiğe) dönüştüğüne, yaşamak için her in­san gibi gayret gösterdiğine; beslendiğine, bir aile içinde bulunduğuna, ancak hiç günah işlemediğine inanılır. Kelam sıfatıyla bizzat İsa’nın kendisi vahyi temsil eder. Hıristiyanlıkta İsa’nın kendisinden başka vahiy yoktur.

Yuhanna İncili’nde İsa’nın kelam oluşu ile ilgili şöyle denir: “Kelam başlangıçta var idi ve kelam Allah nezdinde idi ve kelam Allah idi. O başlangıçta Allah nezdinde idi. Her şey onunla oldu ve olmuş olanlardan hiçbir şey onsuz olmadı. Ve Kelam beden olup inayet ve hakikatle dolu olarak aramızda sakin oldu; biz de onun izzetini Baba’nın biricik oğlunun izzeti olarak gördük.[10]

Hıristiyan papaz iken sonradan müslüman olan Abdulahad Davud ise hıristiyanların temel dayanak olarak kabul ettikleri Yuhanna İncili’nin bu ilk cümlesinin gerçekte böyle olmadığını, tahrif neticesinde bu şekle sokulduğunu ifade ederek incilin ilk cümlesinin “Kelam başlangıçta var idi ve kelam Allah nezdinde idi ve kelam Allah idi.” şeklinde olduğunu belirtir.[11]

Kur’an’ın bir kısım âyetlerinde de İsa’nın Allah’ın bir kelimesi olduğundan söz edilir.[12] Ancak bu kelime, Hıristiyanlıkta olduğu gibi İsa’nın Allah’ın vahyini temsil ettiği manasına gelmez. Kur’an’daki bu ifadenin manası, Hz. İsa’nın, Allah’ın “ol (kün)” emri ile babasız olarak mucizevî bir şekilde dünyaya gelmesi demektir. Başka bir ifade ile Yüce Allah, Cebrail vasıtasıyla Hz. Meryem’e bir çocuk dünyaya getireceği haberini göndermiş ve neticede Hz. İsa Allah’ın bir emri olarak bakire Meryem’den doğmuştur. İşte Yüce Allah’ın Hz. Meryem’e ilettiği ilahi mesaja kelime denmiştir.

İslâm’da Hz. İsa ancak beşer içinden gönderilmiş bir peygamberdir. O, Tanrı, Rab ve Tanrı’nın oğlu gibi kendisine uluhiyet izafe edilen bir takım vasıflardan bütünüyle uzaktır. Bu manada Hz. İsa ile diğer peygamberler arasında hiçbir fark yoktur. İslâm inancında Hz. İsa tek kurtarıcı olmayıp mahşer gününde insanları hesaba çekme yetkisine de sahip değildir. İslâm’da diğer peygamberler gibi Hz. İsa’nın da Yüce Allah’ın izni ile şefaat etmesi umulur.

Yine İslâm’da Hz. İsa çarmıha gerilmemiştir. Yahudiler ona benzeyen birini (Muhtemelen Yahuda İskaryot’u) çarmıha germişlerdir. O, Allah tarafından göklere yükseltmiştir. Onun kıyamete yakın gökten inerek Hz. Muhammed’in şeriatına tabi olacağı bildirilmiştir.[13]

c-Kutsal Ruh

Hıristiyan inancına göre bazen Tanrı ve bazen tanrısal varlık olduğuna inanılan ve İsa'dan sudur ettiği söylenen bu varlığın, Tanrısal bir güç olduğu söylenir ve ona "Kutsal Ruh" adı verilir.

Hıristiyanlıkta, Tanrı ve İsa ile birlikte, uluhiyetin üçüncü varlığı olarak Kutsal Ruh’a inanılır. Kutsal Ruh, üçlü birliğin (Teslis'in) bir unsurudur. Bu üçlü birlik uluhiyeti oluşturur. Üçlü birliğin gizemi, yani Tanrı'nın üç sahısta tezahür etmesi akıl ve mantık açısından izah edilememiştir. Bu konuda yapılan izahlar hem tatmin etmekten uzaktır hem de kendi içerisinde bir çok çelişki bulunmaktadır.

381 yılında İstanbul’da toplanan konsilde (hıristiyan din adamlarının oluştuduğu danışma meclisinde) Baba ve oğul gibi Kutsal Ruh’un da tanrı olduğuna karar verilmiştir. Hıristiyanlığın en temel akidesini oluşturan teslise Kutsal Ruh’un da tanrı olarak dahil edilmesi,  Hz. İsa’dan yaklaşık 4 asır sonra olmuştur. Hz. İsa’nın da 325 yılındaki İznik konsilinde Tanrı olarak kabul edilmesi göz önünde bulundurulursa, teslis inancının Hıritiyanlığa sonradan dahil edildiği açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Kutsal Ruh, Baba’nın bütün irade ve kudretini kendinde taşır. Baba, Oğul ve Kutsal Ruh tek bir cevherde toplanmış üç ayrı şahıstır ve hepsi de ebedidir. Hıristiyanlara göre Kutsal Ruh’un Baba’dan ve Oğul’dan nasıl çıktığı, asıl itibarı ile tek bir cevherden meydana geldiği halde nasıl üç ayrı şahsiyet olarak tezahür ettiği ve ebedi olduğu  izah edilememektedir. Yukarıda görüldüğü gibi yapılan izahlar da tatmin etmekten uzaktır.

Kutsal Ruh, Allah gibi her yerdedir. İnsanlara iyi düşünceler ilham eder. Kutsal Ruh ancak vaftiz ile insana girer. Onun ruhunda yaşar, onu yüceltir. Konsillerde üyelere doğruyu gösteren Kutsal Ruh’tur. Baba bütün işlerini o mukaddes ruh ile yapar ve kudretini daima onunla gösterir. Kutsal Ruh, Hıristiyan din adamlarına (azizlere) ve iyi kimselere peygamberlerin ve havarilerin seslerini ilham  eder. O, kiliseyi Allah’ın nimeti ile doldurur ve kiliseyi hatalardan korur.

Kutsal Ruh'un yukarıda sayılan görevleri, 1962’de (Roma’da) İkinci Vatikan Konsilinde de aynen kabul edilmiştir. Sonuç olarak Hıristiyanlıkta Baba Allah yaratıcı, Oğul İsa kurtarıcı ve Kutsal Ruh da takdis edicidir (insanları yüceltici ve onlara iyi düşünceler ilham edicidir.)[14]

Hıristiyanlarca, teslis inancı tevhid gibi gösterilmeye çalışılmakta; ancak onlara göre bir olan üç, üç olan da bir kabul edilmektedir.  Birin üç, üçün de bir olması, izah edilmesi imkansızdır. Bunu hiçbir hıristiyan din adamı da ikna edici bir şekilde izah edememektedir.

Hıristiyanlığın Kutsal Ruh inancı, İslâm’ın Kutsal Ruh görüşünden tamamen farklıdır. İslâm’a göre Kutsal Ruh, vahiy meleği olan Cebrail'in diğer bir adıdır. Mesela Hz. Meryem’e İsa'yı mujdeleyen varlığın adı Hıristiyanlığa göre (teslis inancının üçüncü unsuru olan) Kutsal Ruh iken, İslâm’da büyük meleklerden biri olan Cebrail’dir (a.s.) Hıristiyanlığa göre Kutsal Ruh’un yaratılmadığına, onun teslisin unsurlarından biri olduğuna inanılırken, İslâm’a göre Cebrail'in bir melek olarak yaratıldığına, Allah’ın mahluku olduğuna ve peygamberlere vahiy getirmekle vazifelendirildiğine inanılır.

[1] G. Tümer-A. Küçük, Dinler Tarihi, s. 252.

[2] Suat Yıldırım, Mevcut Kaynaklara Göre Hıristiyanlık, İzmir 1996, s. 190, 191.

[3] Matta, 28/19.

[4] Mezmurlar, 2/7.

[5] Abba (Baba), Ingilizce’de Daddy; Arapça’da Eb, Fransızca’da Papa olarak kullanılır.

[6] I. Yuhanna, 3/9, 5/5.

[7] Yuhanna, 1/1-2.

[8] Bu konu ile ilgili geniş bilgi için bk. Muhammed Ataurrahim, Bir İslam Peygamberi Hz. İsa (çev. Kürşat Demirci), İstanbul, 1997, s. 87-114, 115-172.

[9] Hıristiyan inancı, Türkiye Katolik Kilisesi Yayınları, İstanbul 1994, s. 49, 71, 73, 75.

[10] Yuhanna, 1/1-3, 14.

[11] Abdulahad Davud, Muhammed İn the Bible, s. 16.

[12] Bakara, 2/45; Nisa, 4/171.

[13] G.Tümer-A. Küçük, Dinler Tarihi, s. 253-255; Ekrem Sarıkçıoğlu, Dinler Tarihi, s. 249-250, 259.

[14] G. Tumer-A. Küçük, age., s. 256.

Kaynak: Dr. Erdoğan Baş, Salih İnci, Ana Hatlarıyla Yahudilik  Hıristiyanlık ve İslâm, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

HIRİSTİYANLIK NEDİR? HIRİSTİYANLIK TARİHİ KISACA

Hıristiyanlık Nedir? Hıristiyanlık Tarihi Kısaca

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.