Hıristiyanlık Nedir? Hıristiyanlık Tarihi Kısaca

Hıristiyanlık nedir? Hıristiyanlık tarihi kısaca...

İlahî kaynaklı dinlerden bugün yalnız Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm varlıklarını devam ettirmektedir. Ancak asliyetini muhafaza eden yegane din İslâm’dır. Diğer dinler tahrif olmuş ve asliyeti kaybetmiştir. Günümüzde aslını koruyan tek Hak din İslam'dır. Bunun yanında diğer dinler hakkında kısaca bilinmesi gerekenler...

HIRISTİYANLIK VE KISA TARİHÇESİ

Dinin Adı

Hıristiyanlık

Çıktığı Yer

Filistin

Tarihi

Miladi 1. YY.

Peygamberi

Hz. İsa

Dinin  İnaç Yapısı

Teslis (Allah Baba, Oğul İsa, Kutsal Ruh)

Tanrı adı

Baba, Oğul, Kutsal Ruh

Kitabı

Kitab-ı Mukaddes :Eski Ahit (Tevrat) ve Yeni Ahid (İnciller ve diğer Risaleler)

Mensuplarının Sayısı

1.5 milyar

Dünya Nüfusuna göre yüzdesi

% 24.4

Yayıldığı Yerler

Amerika, Avrupa, Afrika, Avustralya, Rusya vb.

Hıristiyanlık, Hz. İsa’nın tebliğ ettiği ilahî dinin adıdır. Ancak bu isim daha sonra konulmuştur. Çünkü Allah tarafından gönderilen bütün dinlerin ortak adı İslâm’dır. İlk kez Antakya’da Hz. İsa’ya inananlar için kullanılan Hıristiyan tabiri, “Hz. İsa’ya saygı gösterenler” manasına gelmektedir. Ayrıca Hıristiyanlığa Hz. İsa’nın doğduğu yer olan Nasıra kasabasına nispetle “Nasarâ,” bu dinin mensuplarına da “Nasranî” adı verilmektedir.

Hıristiyanlığın mukaddes kitabı İncil’dir. Yalnız, hıristiyanlar bugün mukaddes kitap olarak hem Eski Ahid’i hem de Yeni Ahid’i kabul ederler. Ne var ki bu iki kitap orijinalliğini muhafaza edememiştir. Diğer bir ifadeyle bugün elde bulunan Eski ve Yeni Ahid, Allah tarafından gönderilen ilahî kitap hüviyetini taşımamaktadır. Çünkü bu kitaplar, indirildiği zaman yazıya geçirilememiş, müntesipleri tarafından korunamamış ve yüzyıllar sonra insanlar tarafından bir çok ilave ve çıkarmalar yapılarak meydana getirilmiştir.

HIRİSTİYANLIĞIN KISA TARİHÇESİ

Hz. İsa, İsrail Oğulları’na gönderilen bir peygamberdir. O mucizevî bir şekilde babasız olarak Hz. Meryem’den  dünyaya gelmiştir. Allah tarafından kendisine vahyedilen İncil’i İsrail Oğulları’na  tebliğ etmiş, fakat hayatta iken kendisine çok az kimse iman etmiştir. Ona iman edenler arasında 12 havarisi meşhur olmuştur. Diğerleri iman etmedikleri gibi Hz. İsa’yı öldürmeye bile teşebbüs etmişler, ancak Allah Teala onu mucizevî bir şekilde semaya yükseltmiştir. İsrail Oğulları ise Hz. İsa’ya benzettikleri birini (Yahuda Iskaryot’u) öldürüp çarmıha germişler ve öldürdükleri şahsın İsa olduğunu iddia etmişlerdir.

Hz. İsa’ya ilk inananlara havariler de dahil olmak üzere “Yahudi Hıristiyanlar” denilmiştir. Hz. İsa’ya sadık olan ve onun prensiplerine tabi olan ilk müslümanlar, Pavlus[1] dönemine (M. 49) kadar İncil’in esaslarını tatbik ve tebliğ etmeye devam etmişlerdir.

Pavlus döneminde Hıristiyanlık yeni bir devre girmiş; teslis inancı icat edilmiş, mesih düşüncesi yani Hz. İsa’nın Tanrı’nın oğlu olarak insanlığı kurtaracağı meselesi ortaya çıkarılmış, Hz. Adem ve Havva’nın işlediği günahtan dolayı bütün insanların günahkar olarak doğduğu ve insanları bu günahtan temizlemek için Hz. İsa’nın Tanrı’nın oğlu olarak kendini feda ettiği fikri savunulmuş, bunun yanında yeni hıristiyan olanlanların Musa şeriatına bağlı olmalarına gerek kalmadığı, bu nedenle de domuz eti yiyebilecekleri, sünnet olma ve cumartesi gününün kutsallığını kabul etme gibi zorunluluklarının kalmadığı söylenmiştir.

Aynı zamanda Hıristiyanlık Pavlus döneminde İsrail Oğulları dışında hızlı bir şekilde yayılmaya başlamıştır. Böylece, bugünkü Hıristiyanlığın temelleri Pavlus tarafından atılmıştır.

Hıristiyanlık üç asır kadar gizli yayılmış ve nihayet M. 380-392 yıllarında Roma imparatorluğunun tek resmi dini haline gelmiştir.

Hıristiyanlık orijinal halini muhafaza edemediğinden, zaman içerisinde bu dinin esaslarını tespit etmek için bir çok konsiller düzenlenmiştir. Bu konsiller, üst düzey hıristiyan din adamlarının oluşturduğu meclis mahiyetindedir. İlk konsil, Romalılar döneminde 325’te İznik’te yapılmış, burada yüzlerce incilden 4 tanesi (Matta,  Markos, Luka, Yuhanna) seçilip esas alınmıştır. Yine bu konsilde Hz.  İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğu inancı benimsenmiştir.

Daha sonraki konsillerde Hz. Meryem’in Tanrı İsa’nın annesi olduğu iddia edilmiş, 533 İstanbul konsilinde de iman esaslarına Kutsal Ruh kavramı ilave edilerek hıristiyan inancının temeli olan teslis (üç Tanrı) akidesi kabul edilmiştir.

Kilise orta çağ boyunca en güçlü dönemlerini yaşamıştır. Romalılar, bu dönemde Hıristiyanlığa azami desteği sağlamıştır. Bu dönemlerde kilise günah çıkararak Endülüjans kağıtları dağıtmaya başlamış ve bunlardan yüklü miktarda para temin etmiştir. Kilise papazları insanların günahlarını affettiklerini iddia ederek para karşılığında “Endülüjans” denen belgeler dağıtmıştır. Bu belgeler bir nevi para karşılığı cennetten arsa satın almayı temsil ediyordu.

Bu dönemde kilise “Kilise dışında kurtuluş yoktur” doğmasından hareketle farklı düşünenleri Engizisyon mahkemelerinde yargılayıp ölüme mahkum ediyordu. Bu mahkemelerde  sanıklara çok farklı işkence motodları uygulanıyordu. Mesela kaynar suya el-ayak vb. organlarını sokma., kızgın kamçılarla vurma, zincirli askı denilen demir bir kafes içinde vahşi hayvanlara terk edilme, organları ezme, su işkencesi, gemi direği işkencesi, kazığa oturtma vb. sayılabilir. Kimi kaynaklar ortaçağ boyunca bu şekilde öldürülenlerin sayısının beş milyonu geçtiğini ifade eder.[2] Yine bazı yazarlar, bu dönemin Hıristiyanlarının, kendilerinden önceki Romalı putperestlerden daha gaddar ve hoşgörüsüz olduğunu söylerler.[3]

Daha sonraki dönemlerde kilise kendi içerisinde dini ve siyasi nedenlerden dolayı iç karışıklıklarla mücadele etmek zorunda kalmış, nihayet M. 1054 yılında Katolik ve Ortodoks kilisesi diye ikiye bölünmüştür. Bu iki kilise kendi arasında daima bir mücadele içerisinde olmuştur.

Dördüncü haçlı seferinde Konstantinopolis’i (İstanbul) ve içindeki Ortodoks hıristiyanları müslümanlara karşı korumak için Roma’dan yardıma gelen Katolik kilisesine mensup Latin hıristiyanlar, yardım edecekleri yerde şehri yakıp yıkmışlar ve yağmalamışlardır. Bu zulümleri unutmayan Ortodoks hıristiyanlar, İstanbul Osmanlılar tarafından kuşatıldığında, “İstanbul’da bir kardinal külahı görmektense, müslüman sarığı görmeyı tercih ederiz.” diyerek müslümanların, kendi dindaşlarından daha adaletli ve hoşgörülü olduğunu kabul etmişlerdir.[4]

Hıristiyanlar, bozulan birliğini yeniden sağlamak, siyasî ve iktisadî bakımdan güç kazanmak ve Kudüs gibi kutsal yerleri ele geçirmek maksadıyla müslümanlara karşı bir çok haçlı seferi düzenlemişlerdir. Hıristiyanlar bu savaşlarda elbise ve silahlarına Hz. İsa’nin sözde çarmıha gerilişini simgeleyen haç (+) işareti taktıkları için bu seferlere haçlı seferleri denmiştir.

Bu savaşlarda  binlerce masum müslüman öldürülmüş ve İslâm toprakları yağmalanmıştır. Nitekim yüzyıllar sonra Roma Katolik kilisesi (Vatikan), yaptıkları bu hatayı itiraf edip bütün İslâm aleminden özür dilemek zorunda kalmıştır.

Ayrıca Kilise tarafından vahşi, medeniyetsiz ve çok kötü gösterilen müslümanların hiçte öyle olmadıkları, aksine kendilerinden daha medeni ve insan haklarına daha saygılı oldukları bizzat hıristiyanlar tarafından muşahede edilmiştir.

Halbuki müslümanlar bu dönemde teknik ve medeniyet olarak onlardan çok daha ileri seviyede bulunuyorlardı. Zira İslâm dini hiçbir zaman ilmin ve tekniğin karşısında olmamış, kilisenin Galile vb. bilim adamlarına yaptığı idam mahkumiyetine benzer bir uygulamada bulunmamaştır. Aksine hıristiyanlar, haçlı seferlerinde müslümanlardan kağıt ve saat kullanma gibi bir çok tekniği öğrenmiş ve bunu memleketlerine taşımışlardır. Ayrıca hıristiyanlar, müslümanların eski Yunan düşüncesine ait Arapça’ya çevirmiş oldukları eserleri, kendi dillerine çevirmiş ve böylece Aristo ve Platon gibi düşünürleri yeniden tanıma fırsatı bulmuşlardır.

Yukarıda zikredilen sebeplerden dolayı 15-17. yüzyıllarda hıristiyanların kilise ve papazlara olan güveni daha da sarsılmış, kilisenin dayatmalarına karşı ilim ve fikir adamları seslerini yükseltmeye başlamış ve nihayet fikir ayrılıklarından dolayı  Hıristiyanlık’ta yeni mezhepler ve millî kiliseler ortaya çıkmıştır. Protestanlık, Anglikan kilisesi, Kalvinist kiliseler vb. bölünmeler bu dönemlerde olmuştur.

Ayrıca dine dayalı fikir ayrılıkları Avrupa’da “30 Yıl Savaşları” olarak bilinen kanlı mezhep ve din savaşlarına sahne olmuştur. Bu savaşlar, ancak 1648 Vestefalya antlaşmasıyla sona  ermiştir.

Bugün Hıristiyanlık dünyanın çeşitli yerlerinde 20’den fazla mezhebiyle yaşamaya devam etmektedir. Ancak günümüzde kilise, mensuplarının dini ihtiyaçlarını tatmin edememekte, bundan dolayı bir çok hıristiyan din değiştirmekte ve kiliseler kapanmaktadır. Çünkü insanlar, Hıritiyanlık’ta aradığı gerçek dini hayatı bulamamakta, hıristiyanlıktaki dini akidelerden zihnen ve kalben tatmin olamamaktadırlar.

Mesela üç tanrıdan meydana gelen teslise inanılması, papazların başkalarının günahını affetme yetkisine sahip olması, yine papazların masum kabul edilmesi, hıristiyanların ellerinde sağlam, tutarlı ve tek bir kitap yerine muharref, birbirinden farklı incillerin bulunması gibi hususlar, çoğu kimseye aykırı gelmekte ve onları ikna edememektedir. Bütün bunların yanında bugün Hıristiyanlık, insanlığa dünya ve ahiret saadeti bahşedebilecek bir hukukî ve ahlâki nizama da sahip olmamaktadır.

[1] Sürgüne gönderilen yahudilerden olan Pavlus, önceleri Hz. İsa’ya katı bir düşmandı. Hıristiyan itikadına göre Hz. İsa’nın çarmıha gerilişden sonra Pavlus, İsa’yı (a.s.) gördüğünü iddia edip ondan ilham aldığını ve böylelikle onun havarisi olduğunu iddia etmiştir. Pavlus, bu  yeni dini yaymak için Anadolu, Yunanistan ve Makedonya gibi değişik yerlere  bir çok sefer düzenlemiştir. Pavlus, M. 67’de putperest Romalılar tarafından öldürülmüştür. Daha geniş bilgi için bk. Şinasi Gündüz, Pavlus: Hıristiyanlığın Mimarı, Ankara, 2001.

Dipnotlar:

[2] Daha geniş bilgi için bk.  Mehmet Esgin, Hıristiyanlıkta Engizisyon Mahkemeleri, s. 303-364, Selçuk Üniv. Sosyal Bilim. Enst. Konya, 1998. (Yayınlanmamış doktora tezi.)

[3] Ramsay Mac Mullen,  Christianity and Paganizm in the Forth to Eight Centuries, New Heaven: Yale Unv. Press, 1997.

[4] Süreyya Şahin, DİA, “Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi” md.

Kaynak: Dr. Erdoğan Baş, Salih İnci, Ana Hatlarıyla Yahudilik  Hıristiyanlık ve İslâm, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

HZ. İSA'NIN (A.S.) HAYATI

Hz. İsa'nın (a.s.) Hayatı

KENDİSİNE İLAHİ KİTAP VERİLEN PEYGAMBERLER KİMLERDİR?

Kendisine İlahi Kitap Verilen Peygamberler Kimlerdir?

İNCİL NEDİR?

İncil Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.