Edep ile İlgili Uyarılar

İmam Tirmizi’ye (k.s.) göre edep nedir? Edep kaça ayrılır? Manevi büyüklerden edeple ilgili uyarılar.

Edep, kişinin hal ve hareketlerinin kalitesini tartan bir mefhumdur. İlk basamağı başkalarının yanındaki hal ve hareketlerde zuhur etse de kemali kişinin yalnız başına olduğu demlerde ortaya çıkar. Etrafında kimsenin olmadığında dahi “Nerede olursanız O sizinle beraberdir”[1] ayetinin sırrına vâkıf olan ihsan ehlinin şiarıdır. Bu cihetiyle edep ihsan kıvamının hal ve tavırlarda tecellisi gibidir. Her an Rabbinin hazır ve nazır olduğu şuurunda olan bir mümin edebin kemalini yaşar.

EDEP İLE İLGİLİ UYARILAR

Sehl bin Abdullah (ks): “Edebi küçümsemek haramı küçümsemeye, haramı küçümsemek Allah’a saygıyı terk etmeye, bu saygıyı terkse şükrü bırakmaya yol açar. Şükrü bırakmanınsa insanı imandan uzaklaştırmasından korkulur. Çünkü kulun imanı ancak edeple sahih bir iman olur; edepsizlik ise, marifet azlığının (Allah’ı hakkıyla bilmemenin) delilidir” [2] buyurarak, edebin kemaline ancak Allah’ı kalbinde marifet nuruyla bilebilen kişilerin erişebileceğine işaret eder.

Benzer şekilde Abdullah bin Mübarek (k.s.) de şu uyarıyı yapar: “Edebi küçümseyen, sünnetlerden mahrumiyet cezasına çarptırılır. Sünnetleri küçümseyen, farzlardan mahrumiyet cezasına çarptırılır. Farzları küçümseyen ise, tevhidden mahrum kalma cezasına çarptırılır.” Edep, merkezinde tevhid ve marifetin bulunduğu iman kalesinin ilk burcudur. O burç terkedilir ise iman kalesinin ilk savunma hattında zafiyet başlar.

Edep kişinin hareketlerinin ruhu, muamelatının kıvamıdır. Merhum Musa Topbaş (k.s.) edebin ibadetlere nasıl bir kıvam kattığını ifade sadedinde; “İbadet kişiyi cennete, ibadette tazim ve hürmet ise Cenab-ı Hakk’a götürür” buyururlardı. Bu hususta Ebu Ubeyd en- Nesevî (k.s.) de; ‘‘İbadette (gözetilecek) edeb, uzun yaz günlerinde sıcakta nafile oruç tutmaktan, geceleri ibadetle uykusuz kalmaktan daha iyi ve daha değerlidir. Çünkü susuzluk ve uykusuzluk ecir ve sevap kazandırırken, edeb Allah’a yakınlaşmayı sağlar” buyururlar. İman, amel ve edebin ayrılmaz irtibatı konusunda Yusuf ibn el-Hüseyin (k.s.) şu tembihi yapar: “Amel eden kimsenin kıymeti edebi ölçüsündedir. Edepten ayrılanın kıymeti olmaz.”

İMAM TİRMİZİ’YE GÖRE EDEP

Edeb kişinin mahlûkat ile ilişkisinin kalitesidir. Bu kalite insana bahşedilen hayâ duygusu ile muhafaza edilebilir. Muhammet Tirmizi’ye (k.s.) göre edep; büyüklerin kınamasına yol açmayacak şekilde davranmak, zâhidlerin ayıplamayacağı şekilde dünyadan nasiplenmek, âlim ve bilgelerin tenkit edemeyeceği şekilde ahireti dünyaya tercih etmektir. Mümin edebini görünmez varlıklar yanında dahi muhafaza etmelidir. Kişi Rabbiyle yalnız kaldığındaki hal ve hareketi, koruyucu meleklerin kınamayacağı şekilde olmalıdır.  Edebin kemaline mahlûkata Hâlık’ın nazarıyla bakmakla erilir; zira edebin esası ve tamamı her baktığı şeyde Rabbini görmek ve her iki cihanda yalnızca O’nun rızasını istemektir.

İnsanın evvela kendini en güzel şekilde yaratan ve her daim saymakla bitiremeyeceği kadar çok nimetini ikram halinde olan Allah’a karşı edepli olması gerekir. İmam Tirmizi’ye (ks) göre Allah’a karşı edepli olmak demek; organlarından hiçbirini O’nun rızasına aykırı hareket ettirmemektir. Halka karşı edep de onların hatalarını görmezden gelmek ve onları sadece bir farzı veya bir sünneti terk ettiklerinde ayıplamaktır.

“EDEBİN TAMAMI ŞUNDAN İBARETTİR”

Ebu Bekir Verrak (k.s.) gerçekte edebin tamamının Allah’a karşı gösterilmesi gereken edep olduğunu şöyle ifade buyurur: “Edebin tamamı şundan ibarettir; kul gizlide de açıkta da Allah’a itaat eder. Asla ve kat’a O’nun buyruklarına karşı gelmez. Kendisine kötülük edene iyilik eder. Nefsin isteğini yerine getirmez. Bollukta şükreder, darlıkta sabreder. Kendisinden aşağı olana ikramda bulunur. Danıştığı kimsenin öğüdünü dinler.” Bu anlayış, adeta “Allah’ın emirlerine tazim, yarattıklarına şefkatle muamele” (tazim bi emrillah şefkat li halkillah) düsturunun edep diliyle ifadesidir.

Bâtıni edep diyebileceğimiz kalbin edebi ise edep ile murat edilen manevi uyanıklık kıvamının kantarıdır. Nasıl ki kalbî uyanıklığın işareti; namazda huşu, oruçta takva, zekâtta rahmet, hacda haşyet, ahiret şuuru ve hiçlik ise edepte de Allah’ın sevmediği haslet ve duyguları kalpten ve sair azalardan tasfiye etmektir. Zahiren edep ve nezaket üzere olmasına rağmen kalbinden ve azalarından Allah’ın hoşnut olmayacağı haslet ve tavırlar südûr edenin edebinin kıymeti yoktur.

EDEP İKİDİR

Muhammed ibn Fadl (k.s.) şöyle der: “Edep ikidir: İçin edebi, dışın edebi. İçin edebi, kalbin kusurlardan arındırılması,  dışın edebi ise, uzuvları günahlardan ve gayri ahlâki şeylerden korunmasıdır. Dış edebe riayet edenin dostları onun bu edebiyle edeplenirler, iç edeple edeplenen ise halkın gönlünde taht kurar.”

Ebu Bekir el-Verrak hazretleri her azanın ayrı edebi olduğundan bahisle “edep, konuştuğunda dilini, yalnız kaldığında kalbini, dışarı çıktığında gözünü, yediğinde boğazını, uzattığında elini, yürüdüğünde ayağını ve bütün yapıp ettiklerinde de zamanını korumaktır” buyurur. Hazrete göre tüm bu organların edeplerini muhafazanın yolu ise zamanı iyi kullanmaktır. Organlarını korumayıp zamanını iyi değerlendirmeyen organları edepsizliğe yönelir, vaktini koruyan ve sırrına dikkat gösteren kimsenin vakitlerini ve organlarını ise Allah korur.

Müminin edebinin kendisine ve etrafına fayda vermesinin temel şartı ise edebin önce hal sonra ahlâk haline gelmesidir. Zira mümin her konuda olduğu gibi edep hususunda da Üsve-i Hasene olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin izini takip etmekle mükelleftir. “Beni rabbim terbiye etti ne de güzel terbiye etti” ve “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim” buyuran Rasûlullah Efendimiz edebin ve ahlâkın nebevi çıtasını önümüze koymuştur. Bu nebevi rehberlik eşliğinde bizlere düşen Rabbi tarafından en güzel şekilde terbiye edilip mahlûkatın en sevgilisi olan Habibullah Efendimiz’in edebine bürünüp onun ahlâkı ile ahlâklanma hususunda gayret göstermektir.    

Dipnotlar:

[1] HADİD 4. [2]Alıntıların tamamı, Abdurrahman Sülemi Hazretlerinin “Sufilerin Edepleri” eserinden alınmıştır.

Kaynak: Halit Serhan Ercivelek, Altınoluk Dergisi, Sayı: 435

İslam ve İhsan

ALLAH’A KARŞI EDEP NASIL OLUR?

Allah’a Karşı Edep Nasıl Olur?

HZ. MUHAMMED’İN (S.A.V.) EDEP VE HAYASI NASILDI?

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Edep ve Hayası Nasıldı?

EDEP (UTANMA DUYGUSU) İLE İLGİLİ HADİSLER

Edep (Utanma Duygusu) ile İlgili Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.