
Dünyanın Dört Bir Yanına Giden İrşad Fatihleri
Kılıç ve ordularla alınan şehirler irşâd ehlinin gayretleriyle gönül gönül fethedildi. İşte dünyanın dört bir yanından irşad fatihleri ve örnek çalışmaları, hizmetleri...
Hazret-i Ömer’in hilâfeti zamanıydı. Dımaşk vâlisi hilâfet makamına şu mealde bir mektup yazdı:
“Şam ehli çoğalmakta, şehirleri doldurmakta ve kendilerine Kur’ân’ı ve dîni öğretecek muallimlere ihtiyaç duymaktadır. Ey mü’minlerin emîri, onlara Kur’ân öğretecek muallimler göndererek bana yardım edin.”
Hazret-i Ömer, bu talep üzerine, ensardan Kur’ân’ı iyi bilmeleriyle temâyüz eden; Übey bin Kâ‘b, Ubâde bin Sâmit, Ebû Eyyûb el-Ensârî, Muaz bin Cebel ve Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anhüm-’ü çağırdı ve onlara;
“–Şam’daki kardeşleriniz, benden kendilerine Kur’ân-ı Kerim ve dîni öğretecek irşâd ehli istiyor. Aranızdan üçünüzü belirleyin, Allah size merhametiyle muâmele eylesin. Eğer belirleyemezseniz kur’a çekelim.” dedi.
Onlar dediler ki:
“–Kur’a çekmemize ihtiyaç yoktur. Zira birimiz (Ebû Eyyûb) çok yaşlıdır. Diğerimiz (Übey) de hastadır. Geri kalan bizler bu vazifeye hazırız.”
Hazret-i Ömer onlara tâlimatlar verdi. Her birinin Şam bölgesinde, halkı müsait birer şehirde yerleşmesini istedi.
- Ubâde -radıyallâhu anh- Humus’ta,
- Muaz -radıyallâhu anh- Filistin’de,
- Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anh- da Dımaşk’ta muallimlik yaptılar.
Hazret-i Muaz, vebâdan şehîd oldu. Diğer iki sahâbî de son nefeslerine kadar bu vazifeye devam ederek, halkı irşâd ettiler. (İbn-i Sa‘d, Tabakāt, II, 307-308)
Beldeler; kılıç ve ordularla değil, işte böyle irşâd ehlinin gayretleriyle gönül gönül fethedildi.
Tıpkı Yesrib’in Mus‘ab bin Umeyr -radıyallâhu anh-’ın kapı kapı dolaşarak yaptığı irşâd ile Medine’ye dönmesi, Kur’ân ile fethedilmesi gibi…
Tıpkı Habeşistan’ın Câfer-i Tayyâr’ın tebliğiyle, Yemen bölgesinin Muaz ve Hazret-i Ali’nin irşâdıyla İslâm ile müşerref olması gibi…
Sahâbe; nâil olduğu Kur’ân ve İslâm nimetinin şükrünü, o nimeti diğer insanlara da ulaştırmak sûretiyle edâ etme şuuruna sahipti. Bu hususta, sonsuz bir şevk ve enerjiyi Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’le âhirette de beraber olmak aşkından alıyorlardı. Bu sebeple asla bezginlik, yorgunluk ve bıkkınlık göstermiyorlardı. Karşılaştıkları hiçbir zorluğa ve çileye aldırmıyorlardı.
Bu hâdisede kendisinden «çok yaşlı» diye bahsedilen Ebû Eyyûb Hazretleri, bu tarihten 30 sene sonra İstanbul’u muhasara eden orduya katıldı. Seksen belki de doksan küsur yaşındaydı. O yaşta bir kişinin ordudaki vazifesi elbette ki kılıç sallamak değildi. Yeni nesillere en güzel şekilde örnek olmak, onları irşâd etmekti.
Nitekim İstanbul muhasarası esnasında hastalanıp durumu ağırlaşınca, kendisinin en ileri noktaya defnedilmesini şu sözleriyle vasiyet etti:
“Şayet ölürsem beni yanınıza alın ve Rum topraklarına doğru gidebildiğiniz en son noktaya götürün. Düşman saflarıyla karşılaşıp (daha fazla ilerleyemez olduğunuzda) beni oraya, ayaklarınızın o ulaştığı yere defnedin!..” (Bkz. Ahmed, V, 419, 416)
Rivâyete göre bu isteğinin sebebini de şöyle açıkladı:
“Çünkü ben, Peygamberimiz’in şöyle buyurduğunu işittim:
«Konstantiniyye surları önünde sâlih bir zât defnolunacaktır.»
İşte ben, Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in işaret buyurduğu kimse olmak isterim.” (İbn-i Abdirabbih, el-Ikdü’l-Ferîd, IV, 337)
Onları heyecanlandıran bir müjde de şu hadîs-i şerif idi:
“Ashâbımdan herhangi bir kimse herhangi bir bölgede vefât ederse, kıyâmet günü o belde halkı için bir lider ve nûr olarak mahşer yerine getirilir.” (Tirmizî, Menâkıb, 58)
Şair, İstanbullular için ne güzel söylemiştir:
Yetişmez mi bu şehrin halkına bu nîmet-i Bârî,
Rasûl-i Ekrem’in yâri, Ebâ Eyyûb el-Ensârî!.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2025 Ay: Mayıs, Sayı: 243
YORUMLAR