Cömertliğin Basamağı

Asıl cömertlik ve infak nedir? Gerçek ihtiyaç sahipleri kimlerdir? Onları nasıl tanırız?

Cömertlik; varlıklı kişinin, sadece kendisine müracaat eden muhtaçlara infakta bulunmasından ibaret değildir. Hattâ bu seviye, cömertliğin ancak birinci basamağıdır.

Asıl cömertlik ve infak; muhtacı, gizlense bile bulabilmektir.

Âyet-i kerîmede buyurulur:

(Yapacağınız hayırlar,) kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşamayan fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Sen onları sîmâlarından tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek istemezler…” (el-Bakara, 273)

Hazret-i Ömer; hilâfeti boyunca geceleri sırtında un çuvalıyla, Medine’de mahalle mahalle mâtemlerin civarında dolaşır, gizlice infakta bulunurdu.

Ehl-i beytin büyüklerinden Zeynelâbidin Hazretleri vefât ettiğinde sırtında yara izleri gördüler. Medine fukarâsı ancak o zaman anladı ki, geceleri kapılarına erzak bırakan o mübârek zât imiş.

Ancak bazı istisnâî durumlarda ibâdetlerde «aleniyet» yani açıktan, gizleyemeden edâ etmek de mevzu bahis olabilir: Meselâ riyâ olmasın diye, cemaatle namaz terk edilemez. Orada bilâkis, ümmet-i Muhammed’e bir örnek oluş ve müslümanların cemaatini tesis gayesi vardır.

Bu mânâda; “Falanca zekât vermiyor mu?” gibi bir şüphe ve dedikoduyu gidermek, güzel örnek olarak bir çığır, bir başlangıç meydana getirmek gibi güzel niyetlerle alenî infakta da bulunulabilir. Ancak kalbe ve niyete çok dikkat etmek gerekir.

Böyle hâlleri ihâta için âyet-i kerîmede buyurulmuştur:

“Allâh’ın kitâbını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık sarf edenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler.” (Fâtır, 29)

Gizliliğe riâyetin bir sırrı da, muhatabı rencide etmemektir.

Hazret-i Fatih, şehid yakınlarına tesis ettiği vakfiyesinde yardımların «havanın loş karanlığında» dağıtılmasını şart koşmuştur.

Bizim medeniyetimizde bunun şâhikası, sadaka taşlarıdır. Taşın üzerindeki oyuğa imkân sahipleri sadaka bırakırlar, ihtiyacı olanlar da oradan ihtiyaçları kadarını alırlar. Veren, kime verdiğini bilmez ve enâniyetten muhafaza olur; alan, kimden aldığını bilmez ve rencide olmamış olur.

Zira;

“Sadakaları Allah alır.” (et-Tevbe, 104)

Dolayısıyla infâk eden bir mü’min, bir fakire değil, Allah -azze ve celle-’ye takdim edercesine bir edep ile hareket etmelidir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2021 Ay: Kasım, Sayı: 201

İslam ve İhsan

İSLAM'DA CÖMERTLİK

İslam'da Cömertlik

CÖMERTLİK HİKAYELERİ

Cömertlik Hikayeleri

CÖMERTLİK İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Cömertlik ile İlgili Ayet ve Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.