İsraf ve Cömertliğin Ölçüsü Nedir?

Yüce Rabbimizin insanoğluna lutfettiği maddî ve mânevî imkânlar birer emânet hükmünde olup nerede ve nasıl kullanılacağı yine Rabbimiz tarafından beyân edilmiştir.

Âhirette herkes üzerindeki nimetlerden hesâba çekilecektir. Bu sebeple Müslümanlar, bütün varlıklarını Cenâb-ı Hakk’ın râzı olduğu istikâmette insanların hizmetinde kullanmaya gayret ederler. İnsanların hayrına sarfedilmek üzere ihsân edilen bu nîmetleri, içki, kumar, fuhuş, rüşvet, lüks ve gösteriş uğruna isrâf etmezler. Zira İslâm, israfın her çeşidini haram kılmıştır. Helâlin ihtiyaçtan fazla harcanması ve kullanılması dahî israf sayılmıştır.

İSRAFTAN SAKINMAK

Dünya malı, insanın zaruri ihtiyaçlarını temin ederek kimseye el açmadan huzurlu ve bereketli bir ibadet hayatı yaşamasına imkân verir. Onu israf edenler, bir müddet sonra başkalarına muhtaç duruma düşerler. Bu sebeple, Müslümanların gerek kendi ihtiyaçları gerekse infak ve sadaka için yaptıkları sarfiyatta orta yolu tutmaları emredilmiş, cimriliğe ve aşırı harcamaya kaçarak israfa düşmeleri yasaklanmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“(Rahmân’ın o has kulları), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (Furkân, 67)

Allah Resûlü (s.a.v) de:

“İktisâda riâyet eden muhtaç duruma düşmez” buyurmuştur. (Heysemî, II, 280)

İSRAF HARAM MIDIR?

O hâlde bir Müslüman, malını hakkı olan yere ve belli bir ölçüyle sarfetmelidir. Yapması gereken infaktan geri kalmamalı, heyecâna gelerek haddinden fazlasını vermek sûretiyle de âile efrâdını muhtaç duruma düşürmemelidir. İsrâfa kaçanlar hakkında âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma! Zira böylesine saçıp savuranlar, şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür...” (İsrâ, 26-27)

Hz. Ebûbekir’in âzâdlısı ve Hz. Âişe vâlidemizin de sütkardeşi olan Kesîr bin Ubeyd şöyle der:

“Mü’minlerin Annesi Hz. Âişe’nin yanına gittim. Bana:

«–Dışarıda biraz bekle de elbisemi dikeyim» dedi. Ben de:

«–Ey Mü’minlerin Annesi! Şayet çıkıp senin bu yaptığını insanlara haber verecek olsam, sana cimri derler” diye lâtîfe yaptım. Bu sözüme karşılık:

“–Sen işine bak! Eskiyi giymeyenin yenisi olmaz” cevabını verdi. (Buhârî, el-Edebü’l-müfred, no: 471; İbn-i Sa‘d, VIII, 50)

Âişe vâlidemiz çok cömert bir insan olmasına rağmen, şahsı mevzubahis olduğunda riyazat hâlinde yaşar ve bu sâyede infâkını ziyâdeleştirirdi.

“PARACI HOCA”

Osmanlı döneminde Üçbaş Nûreddin Hamza Efendi (v. 948/1541) ismiyle meşhur bir âlim vardır. Bu zât parasını çok tasarruflu kullanırmış. Ata binmez, eski elbise ve ayakkabı ile yetinirmiş. Bu sebeple halk arasında “Paracı Hoca” olarak tanınmış.

Bu hocaefendi, biriktirdiği para ile Fâtih Karagümrük’te önce Üçbaş Medresesi’ni, daha sonra da Üçbaş Mescidi’ni yaptırmış. Âlimlerin ve fukarânın kalması için odalar yaptırarak bunlar için pek çok vakıflar tahsis etmiş. Bunu duyan tanıdıkları şaşırmışlar ve:

“–Hocam siz parayı bu kadar çok sevdiğiniz hâlde harcamaya nasıl kıydınız?” diye takılmışlar. Hocaefendi de şu mânidar ve nükteli cevabı vermiş:

“–Kıymetli dostlarım! Sizler haklısınız. Ben parayı çok severim. Onun için de paramın dünyada kalmasına gönlüm râzı olmadı. Onu kendimden önce âhirete gönderdim.” (Taşköprüzâde, eş-Şekâiku’n-Nu‘mâniyye (thk. A. Suphi Furat), s. 540-541)

YEMEKTE İSRAF 

Dünyevî zenginliğin arttığı günümüzde en fazla düşülen israflardan biri de yeme-içme husûsundaki aşırılıktır. İnsan hayatta kalarak ibadet edebilmek için yemeli, yemek için yaşamamalıdır. İhtiyaçtan fazla aşırı yiyip içmek hem malın hem de sıhhat ve vaktin isrâfıdır. Çok yemekten pek çok hastalık zuhûr eder. Bazı insanlar çok yemekten rahatsız olurken öbür tarafta bir kısmı da açlıktan kıvranmaktadır. Hâlbuki çok yiyen kişi ihtiyaç fazlasını infak etseydi hem kendisi hem de muhtaç kardeşi huzûra kavuşmuş olacaktı. Bu hususta Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yiyin, için, fakat israf etmeyin! Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A‘râf, 31)

Resûlullah (s.a.v) de şöyle buyurur:

“İsrâfa ve gurura saplanmaksızın yiyiniz, içiniz, giyiniz, sadaka veriniz.” (Buhârî, Libas, 1; İbn-i Mâce, Libas, 23)

“Canının çektiği ve arzu ettiğin her şeyi yemen, şüphesiz israftır!” (İbn-i Mâce, Et‘ime, 51)

Bir defasında Resûlullah (s.a.v):

“–Haksız yere bir kuş veya daha küçük bir hayvan öldüren insana Allah mutlaka onun hesâbını soracaktır” buyurmuştu. Yanındakiler:

“–Onun hakkı nedir?” diye sordular. Efendimiz (s.a.v):

“–İhtiyaç sahibi onu kesip yemelidir, (zevk için avlayarak) başını kesip atmamalıdır!” cevabını verdi. (Nesâî, Sayd 34)

Hz. Ömer (r.a) der ki:

“Karnınızı tıka basa yiyecek ve içeceklerle doldurmaktan sakınınız! Bu, vücuda zarar verir, hastalığa sebep olur, kişiyi namaza karşı tembelleştirir. Binaenaleyh yeme ve içmede orta yolu izleyiniz! Bu, vücut için daha faydalıdır, israftan da uzaklaştırıcıdır. Allah, şişman âlime kızar. Kişi şehevî arzularını dinine tercih etmedikçe kesinlikle helâk olmaz.” (Ali el-Müttakî, XV, 433/41713)

HER ALANDA İSRAF SÖZ KONUSU

Allah Resûlü (s.a.v), diğer bazı israf nevilerini şöyle haber vermiştir:

“Bu ümmetten bir zümre gelecek, temizlik ve duada haddi aşacak!” (Ebû Dâvud, Tahâret, 45/96)

Akîl bin Ebî Tâlib (r.a), Peygamber Efendimiz’in:

“Abdest için bir müdd, gusül için de bir sa‘ su yeterlidir»[1] buyurduğunu rivâyet etmişti. Orada bulunan bir zat:

“–Bu kadar su bize yetmez” dedi. Bunun üzerine Akîl (r.a), Resûlullah (s.a.v) Efendimiz’i kastederek şöyle cevap verdi:

“–Bu kadar su, senden daha hayırlı ve saçı senden daha çok olan zata yetiyordu.” (İbn-i Mâce, Tahâret, 1)

Dua ederken de israftan kaçınılmalıdır. Sözlerin secîli olmasına çalışmak, yani bir­birine benzeyen kelimeleri sıralayarak cümleleri şiir okur gibi kâfiyeli söylemeye çalışmak, yüksek sesle bağırıp çağırmak ve lüzumsuz şeyler istemek samimiyete uygun görülmemiştir. İbn-i Abbâs (r.a) şöyle der:

“Dua ederken secîden kaçın! Zira ben, Resûlullah (s.a.v) ve ashab-ı kirâm devrinde yaşadım, onlar bundan kaçınıyorlardı.” (Buhârî, Deavât, 20)

Diğer bir israf mevzûu da, insanların en fazla aldandıkları zamandır. İmtihan için gelinen dünyada en mühim nîmetlerden biri zaman olduğundan, onu iyi değerlendirmek ve en faydalı işlere sarfetmek îcâb eder. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Asra (zamana) yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak îmân edip sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bundan müstesnâdır.” (Asr, 1-3)

Vakitlerini sâlih ameller işleyerek, insanlara doğruları ve hakikatleri tavsiye ederek ve dürüst bir şekilde çalışarak geçirmeyen kişilerin ömrü ziyân oluyor demektir.

EN BÜYÜK İSRAF

Ehli olmayan ve kötü niyetli kimselere ilim öğretmek de en büyük israftır. Hadîs-i şerîfte bu hâl şu teşbîhle anlatılır:

“İlim taleb etmek, her Müslümana farzdır. İlmi, lâyık olmayan kimseye öğreten kimse, domuzların boynuna mücevherât, inci ve altın takan kimseye benzer.” (İbn-i Mâce, Mukaddime, 17)

Hz. Mevlânâ şöyle buyurur:

“Mayası bozuk bir adama ilim ve fen öğretmek, yol kesen bir hayduda kılıç vermek gibidir. Kaba ve sarhoş birinin eline kılıç vermek, adam olmayanı bilgilendirmek­ten daha iyidir! Kötü kişilere verilen bilgi, mal, mülk, yüksek mevkî ve idarecilik; halk için fitne olur! Savaş, delilerin ellerindeki kılıçları alsınlar diye mü’minlere farz kılınmıştır.” (Mesnevî, c. 4, beyt: 1436-1439)

İSRAF NEDİR?

Ancak, israf ile cömertliği birbirine karıştırmamak îcâb eder. İsraf, gereksiz yere veya gereğinden fazla sarf demektir. Cömertlik ise, lüzumlu yere bolca infak etmektir. Bazı kimseler nefislerine uyarak kendi şahıslarına veya sevdiklerine alabildiğine cömert davranırken, muhtaçlara karşı son derecede hasis davranırlar. Bu davranış, cömertliğin yanlış anlaşılmasından başka bir şey değildir.

İslâm, insanlara hikmeti ve îtidâli yani orta yolu tavsiye etmiş ve her şeyin en güzel şeklini Allah Resûlü’nün hayatında örnek olarak sergilemiştir. Bu sebeple, Peygamber Efendimiz’in hayatını ve sünnetlerini en güzel şekilde öğrenerek hayatımıza tatbik etmek, israf ve cimrilikten kurtulmanın en kısa yoludur.

[1] Bir sa‘ 4 müdd’ür. Şu hâlde abdest alınan miktarın dört misli su ile gusledilebilmektedir. Hadîste zikredilen müdd, 832 gr., sa‘ da 3,328 kgr’dır.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları

 

 

İslam ve İhsan

İSRAF NEDİR? İSRAFIN ÇEŞİTLERİ VE ÇÖZÜM YOLLARI NELERDİR?

İsraf Nedir? İsrafın Çeşitleri ve Çözüm Yolları Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.