Cömertliğin Zirvesi

Îsar, peygamberlere ve Hakk’ın velî kullarına mahsus, fedâkârlık ve cömertliğin zirvesi olan bir haslettir.

Nefsinden fedâkârlık yaparak veya hakkından vazgeçerek, kendisinin de muhtaç olduğu bir hakkı veya imkânı, diğer bir mü’mine devredebilmektir. Her hâlükârda kendinden önce din kardeşinin huzur ve saâdetini düşünebilmektir. Yani benlikten diğergâmlığa geçip, “önce ben” yerine “önce o” diyebilmektir.

İNFÂK NEDİR?

Nitekim “İnfâk nedir?” suâline Hakîm Tirmizî -kuddise sirruh-:

“İnfak; başkasının sevinci ile huzur bulmaktır.” karşılığını vermiştir.

Hak dostlarını bu güzel ahlâka sevk eden en kuvvetli âmil; onların fıtratlarının merhamet hamuruyla yoğrulmuş olmasıdır. Yine onların, “Mü’minler ancak kardeştir...” (el-Hucurât, 10) ilâhî mesajını, bilhassa zor zamanlarda bir ibâdet heyecanıyla îfâ etmeleridir.

CÖMERTLİĞİN ZİRVESİ

Îsar, cömertliğin zirvesidir. Zira cömertlik, malın fazlasından kendine lâzım olmayanı vermektir. Îsar ise, kişinin muhtaç olduğu ve kendisine de lâzım olan bir şeyi, kendisinden koparıp verebilmesidir. Nefsin îtirazlarını susturup ihtiraslarına set çekerek kazanılan rûhânî bir zaferdir.

Rabbimiz, kullarında görmeyi murâd ettiği bu ahlâka dâir, bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“Onlar, kendileri de muhtaç oldukları hâlde yiyeceklerini yoksula, yetime ve esire ikram ederler ve; «Biz size, sırf Allah rızâsı için ikram ediyoruz. Sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O’nun azâbına uğramaktan) korkuyoruz.» (derler). Allah da onları, o günün fenâlığından korur, (yüzlerine) nûr, (gönüllerine) sürûr bahşeder.” (el-İnsan, 8-11)

İnsanın varlık içindeyken infâk edebilmesi kolaydır. Çünkü böyle bir infak, malın fazlasından verildiği için kişinin nefsini çok fazla zorlamaz. Asıl zor olan, yokluk içinde de cömert olabilmektir.

Hazret-i Ali (r.a.) ne güzel buyurur:

“Dünyalık sana yöneldiği zaman, vermesini bil! Zira vermek, onu tüketmez. Dünyalık senden yüz çevirdiği zaman yine ver! Çünkü o devamlı kalmaz!”

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından 1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.