Çocuk Sevgisi Nasıl Olmalı?

Anne baba olarak çocuğumuzu sevmek için sebep aramayalım. Sevgi, bir bedele bağlı değildir. Sevgimizi cömertçe hissettirelim. Her zaman bizim istediğimiz gibi davranmasını beklemeyelim.

Çocuğun sağlıklı bir şekilde gelişme ve yetişmesi için; onun fizikî, zihnî yönden olduğu kadar sosyal ve duygu açısından da ihtiyaçlarının karşılanması gerekir.

Sevgi, bütün canlıların beklediği en temel ihtiyaçlardandır. Her anne-baba mutlaka çocuğunu sever. Fakat bu sevgisini sözlü olarak dile getirir ve çocuğa samimî ilgisini de gösterirse, tam mânâsıyla evlâdının bu ihtiyacını karşılamış olur.

SEVGİ DUYMAYAN ÇOCUKLAR HASARLI OLUR

Sevgiyi duymayan, hissetmeyen veya yaşamayan çocukların duygu dünyasında zedelenmeler olur, bu da zamanla çocukların düşünce ve davranışlarında kalıcı hasarlara yol açar. Meselâ:

“-Uslu durursan seni çok seveceğim!” veya:

“-Bu sene takdir alırsan bizi çok mutlu edersin!” gibi sözler duyarak büyüyen çocuklar, kendisine duyulan sevginin “şartlara bağlı” olduğunu düşünür. Ya bu sevgiye ulaşmak için kendisine gösterilen hedeflere varmaya çalışır ya da ne o sevgiyi, ne de o hedefleri kabullenir.

AŞIRI BASKI ÇOCUKTA HASTALIKLI DAVRANIŞLAR DOĞURUR

Eğer sevgiye ulaşmanın önünde engel olarak gördüğü “usluluk” ve “başarılı olmak” hedeflerine ulaşamazsa veya ulaşamayacağını düşünürse, kaygı ve korkular oluşmaya başlar. “Acaba anne-babam beni tekrar sevecek mi?” gibi… Sonra da onların sevgisinden uzaklaştıran başarısızlıklara dair birtakım savunma mekanizmaları geliştirir. Meselâ yalan söyler.

Çocuk, anne-babasının eleştirisine muhatap olmaktan korktuğu için, hareketlerine hep dikkat eder, yanlış yapma korkusu öne çıkar. Bu durum onun dâimâ “endişeli” olmasına yol açar. Yani aşırı baskı, korkuyu; korku ise hastalıklı davranışları doğurabilir.

Çocuğumuzun en ufak bir yanlışında ona ceza vermek için yarışmayalım. Bazen görmeyelim, her şeyi sorgulamayalım. Çocuğumuzun ufak, zararsız yanlışlarına da saygı duyalım. Çünkü öğrenme yolunda yapılan ufak tefek yanlışlar olabilir. Biz ne kadar hatasız bir insanız ki, çocuğumuzun hatasız, mükemmel olmasını bekliyoruz?!

ÇOCUĞUNUZU SEVMEK İÇİN SEBEP ARAMAYIN

Çocuğumuzu sevmek için sebep aramayalım. Sevgi, bir bedele bağlı değildir. Sevgimizi cömertçe hissettirelim. Her zaman bizim istediğimiz gibi davranmasını beklemeyelim.

Korkmalarına sebep olacak ses tonu ile değil, yumuşak ses tonuyla konuşalım. Katı kurallarımız olmasın. Dâimâ suçlayan, cezalandıran, her şeyine karışan anne-babalar, çocuklarda “aşağılık” veya “yetersizlik” duyguları oluşturabilir.

“Zor yoluyla denetleme” veya “sevgi esirgeyerek denetleme” yolunu seçersek çocuğumuzun isyankâr ya da aşırı boyun eğici biri olması muhtemeldir. Mükemmeliyetçi anne-baba olmak gibi bir niyetimiz varsa, önce kendimize, sonra da çocuğumuza ve başkalarına karşı acımasız hâle dönüşürüz. Faydadan çok zarar veririz. Her hususta mükemmel olmak, hayatın gerçeklerine uymaz. Bu hem imkânsızdır, hem de insanlara mutluluk getirmez.

SEVGİYLE DAVRANMANIN SESİ

Âcizane ben şuna inanıyorum: Her canlıda Yaratıcımız’ın bahşettiği bir sevgi duygusu var. Kanser vb. ağır hastalıkların tedavisinde bile, “moral” dediğimiz, her dâim iyi düşünme, güzel görme, her şeye sevgi dolu yaklaşma duygusunun işe yaradığını hep duymuşuzdur. Korku hasta eder, sevgi iyileştirir. Hiçbir anne-baba çocuğuna bu kötülüğü bilerek yapmaz. Sadece doğru diye bildiği yanlışları vardır.

Sevgimizi belli etmek için büyük sevgi gösterilerinde bulunmamız, büyük ve pahalı hediyeler almamız gerekmez. Gece-gündüz “Seni seviyorum evlâdım!” demeye de gerek yoktur. Davranışın sesi, kelimelerden daha yüksek çıkar.

Kaynak: Ayşe Bay, Şebnem Dergisi, Sayı: 162

PEYGAMBERİMİZİN ÇOCUK SEVGİSİ

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.